Kıymetli YolcuTV Haber okuyucuları,
Bu hafta ki yazımda ülkedeki vahşet olayları nereye gidiyor ve bu kişisel güvensizlik ortamında nasıl davranmamız gerektiği konularında değerlendirmelerde bulunacağım.
Geçen hafta ki yazımda kendimi tanıtmıştım. Adli tıp alanında çalışan bir profesyonel olarak ülkedeki adli tıbbı ilgilendiren olayları yakından izliyorum. Ülkede gerçekten duyunca inanması güç olaylar yaşanıyor. Son birkaç haftaya baktığımızda,
İstanbul’ da 04 Ekim günü 19 yaşında bir kasap, biri eski diğeri yeni kız arkadaşını vahşi bir biçimde katletti,
Birkaç hafta önce Tekirdağ Malkara’ da 4 yaşında cinsel istismara uğrayan Sıla bebek trajedisi yaşandı,
Diyarbakır’ da 8 yaşındaki Narin’ in kaybolması ve 19 gün sonrasında cesedinin bulunması konusu ülke gündeminde güncelliğini halen koruyor,
Bugünlerde tüm ülke Cem Garipoğlu’ nun mezarının açılıp, mezarda kalan cenaze parçalarının adli tıpta incelenmesinden gelecek sonucu bekliyor,
Bu esnada bu yoğun gündemde dikkat çekmeyen, kamuoyu gündemine gelemeyen ne trajediler, ne vahşetler ve ne acılar daha yaşandı.
Gerçekten bu tip vahşetler arttı mı ? Abartılıyor mu ? Üstüste mi geldi ? ve bu olaylar karşısındaki tepkimiz ya da savunma mekanizmamız ne olmalı ?
Birincisi 2024 Ekim ayı itibari ile ülkede yoğun bir adaletsizlik hissi oluştu. Bu sadece hukuki kararlar kapsamında değil, gelir adaletsizliği kapsamında da belirginlik arz ediyor. Yani bazı insanların bir seyahatte bahşiş olarak bıraktığı paralar ile yüzbinlerce aile geçinmeye, ayakta durmaya ve varlığını sürdürmeye çalışıyor. Öyle olunca da pek çok insan büyük şair Bertold Brecht’ in bir şiirinden uyarlanan slogandan uzaklaştı; “Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber, Ya Hiç Birimiz”. Bu yaklaşımın yerine maalesef Ekim 2024 itibari ile ülkede hissedilen yaklaşım; “Gemisini Kurtaran Kaptan”. Bu noktada okuyucuların internetten Eugen Berthold Friedrich Brecht’ in yaşamını da incelemesini arzu ederim. Kendisi 1898-1956 yılları arasında yaşamış olan bir Alman’ dır, iki dünya savaşı görmüştür ve çok büyük bir şair, tiyatro yazarı ve yönetmendir.
Sonuç itibari ile artık pek çok kişi öncelikle kendisini ve küçük ailesini düşünür bir hale geldi. Elbette bunun en büyük sebebi insanların ülkede adalet ve hukuk sisteminin büyük bir zafiyet içerisinde olduğuna dair inanışıdır. Böyle olunca da insanlar daha da bireyselleşti, dolayısı ile toplum baskısını daha az hisseder oldular, içlerinde her zaman var olan ama toplum baskısı ile baskılanan denetim mekanizmaları ortadan kalktı. Hayatını incelemenizi arzu ettiğim diğer bir kişi yine Avusturya ve Almanya’ da yaşamını sürdürmüş olan Sigismund Schlomo Freud’ tur. 1856-1939 yıllarında yaşamış olan bu büyük nöropsikiyatr, psikoanalizin kurucusu olarak kabul edilir. Onun çalışmalarından insan davranışlarında benlik seviyelerinin üç seviye olduğu ortaya konmuştur. 1- Id (alt benlik) içgüdülerimiz, beslenme, barınma, ırkın devamı, 2- ego (benlik) insanların bizi gördüğü şekil ve 3- superego (üst benlik) yani toplum içerisinde uyum içerisinde yaşamamıza olanak sağlayan denetim mekanizmamız. Maalesef bu son gördüğümüz trajedilerin pek çoğunda artık ülkede yetişen birçok gençte superego’ nun yani toplum içerisinde uyum içerisinde yaşamamızı sağlayan “denetim mekanizmasının” ortadan kalktığını görüyoruz.
Peki bu durumda ne yapacağız (tüm bunlar 1993 senesinden beri adli tıbbın içinde yer alan ve halihazırda 56 yaşını idrak eden şahsımın tecrübeleri ve çıkarımlarıdır) ?
- Hayatımızı devam ettireceğiz ama en az risk ve ilişki ile, yani borç para vermeyeceğiz, kefil olmayacağız, arabamıza otostop ile insan almayacağız,
- Kimseyle dalaşmayacağız, araba sürerken arkadan korna çalan şahsa yol verip, gülümseyeceğiz (içimizden ana avrat sövüp, levye ile kafasını dağıtmak istesek de), gereksiz her türlü ilişkiden ve irtibattan kaçınacağız, kendi küçük çevremiz içerisinde yaşayacağız.
- Bu dönemin geçip, yine güvenin ve adaletin güç kazanacağı dönemlerin gelmesini bekleyeceğiz, o dönemler gelsin diye çok çalışacağız.
Maalesef bu bakış açısı çok bencilce, çok acı ve çok da koruyucu. Ne demişler; “hocanın dediğini yapın, yaptığını yapmayın”. Ben de bu dediklerimi mutlak uyguluyor değilim ama ne kadar uygulanırsa, ülkedeki şu an ki kaotik ortamdan en az zarara uğranılacağına inanıyorum. Ne demiş büyük şair, romancı ve oyun yazara Victor Marie Hugo; “Kimse senin dalgalarla nasıl boğuştuğuna bakmaz, gemiyi limana getirip getiremediğine bakar”. Bu şahıs kim dersek; 1789 Fransız İhtilali sonrası 1802-1885 yılları arası dönemde yaşamış bir Fransız. Maalesef Ekim 2024 itibari ile de yapmamız gereken; “bu kaotik, riskli ve tehlikeli” dönemi, en az zararla ve hayatta kalarak aktarabilmek.
Bir daha ki hafta görüşmemiz temennim ile..