Mustafa Muharrem Yazdı: Kevgirde Kelimeler Varsa
Bir gazetede, bir dergide yazı yayımlamak kelime gerillası olmak demektir. Sıralanan cümlelerin mantığı da tesiri de anlık bir saldırıyı garantilemeye yöneliktir ister istemez...
Tanzimat ile birlikte Türk insanı yeni bir toplumsal dönüşüm projesinin konusu olmaya indirgendi. Rüyaların yönettiÄŸi, hatta yaptırım uyguladığı, tarihten kovalama tehditleri savurduÄŸu…
Â
 ŞAMANIN AYDINLAÅžMASIÂ
 Yeni Tamam BiliciÂ
Â
 Mustafa Muharrem / Şair-Yazar
Tanzimat ile birlikte Türk insanı yeni bir toplumsal dönüşüm projesinin konusu olmaya indirgendi. Rüyaların yönettiÄŸi, hatta yaptırım uyguladığı, tarihten kovalama tehditleri savurduÄŸu, önerilerini kırbaç gibi ÅŸaklatan bir projeydi bu. Türk insanı, bu rüyanın tabircisi entelijansiyayı pek önemsemedi ama çizilen krokilere ciddi bir itirazda da bulunmadı. Â
XIX. yüzyıl Avrupasında yaşam mühendisliği imtiyazını çoktan kopartarak alan aydın, bizim de etkinlik stilimiz için model karakter olarak benimsenmişti bile. Namık Kemâl-Ziya Paşa- Şinasî triosu, batılı entelektüelin tarihsel serüveni ile yaşıtlık iddiası biçiminde başlayan kamaşmanın ilk örnek verimleriyle zihin müzemizde çoktan yerini aldı. Ancak, bu trionun seslendirmeye çalıştığı coşkun mizaç, Nitzsche’den ödünç bir terimle söylersek, Dionizyak tavır, günümüze kadar kesintisizce süren yeni bir şamanlık etkisi üretti.
Aydının halkla arasındaki ilişki, bütün meşruiyetini ve etik nedenini, Osmanlı’daki ‘İlmiye’ mensuplarından geri alıp İslâmlık öncesi sosyo-kültürel bir tepe konumunda duran ‘Şaman’a iade sonucu elde etmekte ve aklamaktadır. Kültürün bu noktadaki hizmeti kronolojik seyrin vardığı ve daha ileride de geçeceği varsayılan muhtemel aşamaya değil, oluşum öncesi döneme doğru bir ters yön, bir aksi teveccüh izler. Elbette ne Tanzimat kuşağı, ne de sonraki jenerasyon İslâm öncesi geçmişte kalan ‘şaman’ ile, ‘ilmiye’nin Türkiye insanı adına üslendiği anlamsal-işlevsel içeriği takas etmeyi düşünmüştür. Mürekkep yalamış olmayı kitlenin iradesini hiçleyerek sosyal muafiyete ve tarihi kurgulama mazeretine tanınmış bir hak olarak görenlerin asla giremedikleri soru(n), ne için, nasıl bir aydın ve nasıl bir hayat içeriklenmesine dönük arayışın  belirsizliğidir. Ülkenin siyasal tanımı ve iktidarın kimliği, bu belirsizliğin somut yaşantısını ortaya koyarken aydının mistikleştirilmiş portresiyle bütünleşivermiştir.
Tanzimat Edebiyatı tamlamasıyla adlandırılan geç kırılma, ÅŸiirde siyasal temlerin, kavramların, siyasal eleÅŸtiri ve tutumların prototiplerini musallat etti bize. Kısa bir süre içinde, dîvan ÅŸiiri estetiÄŸinde ve halk ÅŸiirinin dünyasında benzeri görülmemiÅŸ bir izlek zenginliÄŸi doÄŸdu. İşin garibi burada bir doÄŸumdan çok evlatlık edinmekten sözetmek daha doÄŸru. Geriye, bu içeriÄŸi besleyecek kelime repertuarı ve vurgular kalıyordu. İşin plâstik boyutu, dîvan ÅŸiirine özgü teknik bir gereç denkliÄŸinde algılandığından, kolayca çözüme kavuÅŸturuldu: Hazır kalıpların kolektif bilinçaltında yarattığı ortak tını. Toplumsal ve siyasal hareket deneyimini müsamere için ilk kez sahneye çıkaran bir halkın görüş önderleri, kitlenin ritmine dair hiçbir örneÄŸe sahip deÄŸildi çünkü. Çünkü kamusal yaÅŸamın dizaynında baskın öğe, folklorik bir yataylaÅŸma ve genleÅŸme gösterse de, dinin referansı ile hayatiyeti kesilmeyen organik tümellikti. Bu organik tümellik içinde birey, kozmik bütünlüğün erk bölüşümü düzleminde ÅŸerhini ‘nizam-ı âlem’ aygıtının devamı biçiminde yapan örgütleniÅŸin varlık koÅŸulu olma iÅŸlevine haizdir. Bireyler ve katmanlar arası benzemezlikler, ontolojik deÄŸil ampiriktir. DeÄŸerler ve dışavurumları, kiÅŸilerin tercih oydaşıklıklarına göre meydana getirdikleri seçenek kümelenmeleri havuzlarında bekler. Üst-kimlik, bu benzemezliklerin ötekileÅŸmemesi ve yalıtılmaması için bir terbiye emniyetidir yalnızca.   Â
Toplumsal durağanlık fotoğrafı çekilebilir bu pozda. Ancak ‘meşk’ yatay bir donukluğun korunmasına verilmiş bir gardiyan alımlama ve çoğaltma zamiri olmamıştır hiç. Tersine, bir dikeyleşme egzersizi olarak ‘meşk’ herkesi kapsayan şart eşitliği taahhüdüdür ve kollektif belleğin derinleştirilerek tazelenmesi mümkünlüğüdür.
Åžaman, epik ve mitolojik durumları soluyarak yaÅŸayan insanların günlük faaliyetlerine tutulan ruhanî bir ayna göreviyle, doÄŸayı ve hayatı kendi karizmasıyla çevreleyip kuÅŸatır. Åžamanın rolünü icrası, hayatın epik damarların hacmince akışkanlık kazanabilmesine baÄŸlıdır. Gerçi, müslümanca bir yaÅŸantı seçeneÄŸinin tarihte açtığı koridorda da bu sosyal rol, dekoratif ve semantik deÄŸiÅŸikliklerle sürer. Ne ki, burada karşımıza çıkan, kötülüklere ve kötüye karşı kiÅŸiyi bariyere alan arınıklık savunusu üyeleridir. Etik temelin günlük pratikleri mecaz, mesel, menkıbe aracılığıyla estetize bir çit içinde muhafaza çabası, toplumsal kodun denetime açık alanları boÅŸlamaması hassasiyetini hazırlar.    Â
Åžamanın asıl tenasühü, Batı’ya yönelme adımlarının hızlanmasıyla ‘kalemiye’ de gerçekleÅŸir. Bu metanpsikozun uç öznesi, aydının kendine biçtiÄŸi tarihsel ve toplumsal sorumlulukla somutlaşır. Åžamana aykırı bir paradokstur bu: Åžaman, kitlesinin kalbidir. Oysa aydının mensubiyetinde belirleyici öğe, kendi halkı dışındaki insan toplamının bir bölümüdür. Kendi toplumunun ve insanının üstüne sarkan bir dışarlık uzantısıdır aydın; bu yüzden de yabanlık ilâvesi sunar. Çünkü aydının baÅŸlangıç noktası, insanını baÅŸkalarının süzgecinde elemektir. Aydın ÅŸaman gibi kafası, yüreÄŸi ve ayaklarıyla halkın sesine katılmamakta; tarihsel ilerleme parkurunu göstererek halkını burada çok önceden startı verilmiÅŸ bir koÅŸuda yarışa girmeye zorlamaktadır. Halbuki, bu koÅŸunun bazı etapları çoktan geride kalmış ve kapanmıştır.Â
Aydın, kendi insanının tarihi ve hayatı yeniden inşası için bilinmeyen bir bölgede arsa bulma ihtiyacı ile bu olimpiyat adına konuşmaktadır. Ayrıca şamandan farklı olarak, siyasal iktidardan hisse koparmak, becerebilirse payını arttırmak arzusundadır.  Oysa şaman, danışılan, fikrine başvurulan ve onayına gidilen bir bilgelik odağıdır.
İki kademeli bir memuriyet ifası : Bir yandan, siyasal erkin işletilmesinde hem ara kişidir; hem de, yöntem ve içerik kadastrosu için en üst mercîdir. Diğer taraftan da, kendini tariflediği tasarımdan aldığı vekâlet ile modernleştirmeci çizgiye borç ödemektedir. Kendine nitelik uladığı bu tasarımın mahreci nedeniyle aydın, ilerlemiş toplumların sırt dayadığı dünya görüşünde kalabilmenin inadı sayesinde, ulaşılmazlık ve dokunulmazlık çemberine  girer. Çemberinin sınırları, aydının çapı kadardır. Çap büyüdükçe, sınırlarının dışındakilere de tazyîki artar. Aydının etkinliği, bir büyü dairesi ile hariçtekileri örtüştürmeye yöneliktir. Bu büyü, insanın kendi öyküsünü (kendi kollektif öyküsünü) yüz üstü bırakarak başka bir hikâyenin içine dalmaya doğru sürdürülen bir kutsama ve kulluk ritüelleri sergileme seansıdır. Trajik sıkıştırma, bu seansın, bu mistifikasyon aralığının armağanıdır : Örneklik ötekilik, Lyotard’ın deyimiyle ‘spakülatif ruh’ merkezli bir yaşantının sıkı ilmekleriyle dokunmuş bir yapıntıdır. Mevcut durumun kulesinden hem geçmiş zaman kurgulanmakta, hem de, bu tasarlamadan ele geçen cetvel, geleceğe çakıştırılmaktadır. Öyleyse, şimdiliğin öne ilişkin şema ardışıklığı, ayrıca sona dönük bir hattır.
Kadîmlik ile gelecek arasında simetri, ikizlik ön-görüsünün tartışmasız, yargılamasız, ölçümsüz ve deneylemesiz mutlaklığa, oradan da, bu iddiaya îmanın vecd hâline çağırır. Aydının imgesi kendi bağlamı içindeki zıt renginden parıldayan bir kontras olarak yarı karanlıkta parıldarken bu görsel efekt, mitolojik takdimiyle dinsel dili boşaltmış ve podyumlaştırmıştır.
Aydın sunuşunu şamana has ‘tamam bilici’ sıfatını modernize ederek geleneksel teslim alma kudretinden aldığı ruhsatla sergiler. Şamanın epik ve mitolojik konumu, aydının kitle karşısında efsunlar ve kehanetler gösterisini seyrettirirken çatlaştırdığı söylemidir de. Epik ve mitolojik hedefler,  kavramlara, gereç donanımına, yaşantısal biçimlere giydirilmiş, burada terzilik işini aydın üstlenivermiştir. Varılacak yer olarak açıklanan siyasal-toplumsal-kültürel cennet, kelimelerin ve kavramların araç değil amaç kıymeti ile rayiçlendirilmesi yoluyla kazanılabilinecektir. Amaçlaşma, kullaşma ile beslenir. Tanrısallık algısı püsküremeyen amaçlar putlaşamaz ve peygamberler, rahipler, kurbanlar bulamaz. Çağdaşlık, şamanı ‘aydın’ olan bu yeni klanın totemi vasfında kamusallığın tam ortasına bütün ürkütücü söylemi ve görkemiyle dikilivermiştir artık.