Elazığ Ziraat Odası Başkanı Hacıoğulları: Elazığ, Zirai Don İle Bir Deprem Daha Geçirdi
Elazığ Ziraat Odası Başkanı İbrahim Hacıoğulları, zirai don olayını Elazığ’ın 2020’de yaşadığı depreme benzeterek, ikinci depremi yaşadıklarını söyledi.
Dr. Salih Cenap Baydar / Sosyolog-Yazar
William Ogburn’un ortaya attığı “Kültürel Gecikme” kavramı, nesiller arasında açılan uçurumu anlamlandırma çabamızda işe yarayabilir.
Tam adıyla William Fielding Ogburn (1886-1959), 20. yüzyılın önemli ve etkili Amerikalı sosyologlarından biri. Özellikle sosyal değişme teorileri ve teknolojinin toplum üzerindeki etkileri üzerine yaptığı araştırmaları ve istatistiksel yöntemleri sosyolojiye entegre etme konusundaki çalışmalarıyla tanınıyor.
Ogburn, toplumsal değişimin itici gücünün genellikle teknolojik yenilikler olduğunu savunmuş, ama bu değişimin toplumun her katmanında aynı hızda gerçekleşmediğini tespit ederek “Kültürel Gecikme” (Cultural Lag) teorisini ortaya atmış.
Ogburn’a göre kültür, birbiriyle ilişkili iki temel unsurdan oluşuyor: Maddi Kültür ve Manevi Kültür.
Maddi Kültür, kültürün somut, gözle görülebilir, dokunulabilir unsurları. Teknolojik aletler (telefonlar, bilgisayarlar, arabalar, fabrikalar), binalar, yollar, giysiler, araç gereçler olarak tanımlanıyor.
Manevi Kültür ise, kültürün soyut, elle tutulamayan unsurları. İnançlar, değerler, normlar (kurallar), gelenekler, yasalar, ahlak anlayışı, eğitim sistemleri, aile yapıları, düşünce biçimleri, ideolojiler.
Ogburn’a göre manevi kültür, maddi kültüre kıyasla daha yavaş değişir. Çünkü manevi kültür; yerleşik alışkanlıklara, köklü inançlara ve sosyal kurumlara dayanır.
İnsanlar için kendi değer yargılarını, ahlaki kodlarını veya kurumlarının işleyiş biçimini değiştirmek, yeni bir teknolojiye adapte olmaktan çok daha zor ve zaman alıcıdır.
İşte “Kültürel Gecikme” tam da bu noktada ortaya çıkıyor: Maddi kültür hızla değişirken, manevi kültür bu değişime ayak uyduramayıp, geride kalıyor. Bu iki kültürel unsur arasındaki hız farkı, bir “gecikme” veya “boşluk” yaratıyor. Bu boşluk da çeşitli sosyal sorunlara, uyumsuzluklara, çatışmalara ve gerilimlere yol açıyor.
Mesela sanayi devrimi esnasında fabrikalar hızla kurulup yaygınlaşmış ama çocuk işçiliğini yasaklayan yasalar, işçi hakları, güvenli çalışma koşulları gibi düzenlemeler çok daha sonra gelmiştir.
Ya da otomobiller icat edildikten kısa süre sonra yolları işgal etmiş ama trafik kuralları, ehliyet sistemleri, şehir planlaması, alkollü araç kullanmaya karşı toplumsal bilinç arkadan gelmiştir.
Günlük hayatımızda 30-35 sene öncesine kadar internet, 20-25 sene öncesine kadar sosyal medya diye bir şey yoktu!
Siber zorbalıkla mücadele yasaları, veri gizliliği düzenlemeleri ve dijital mahremiyet anlayışı henüz tam anlamıyla oturmadı. Benzer şekilde, dezenformasyonla mücadele yöntemleri ve ebeveynlerin dijital dünyayı anlama becerileri de gelişim aşamasında.
Bu gecikme, bilgi kirliliğine, kutuplaşmaya, mahremiyet ihlallerine ve nesiller arası iletişim kopukluklarına neden oluyor.
Dijital dünyayla ileri yaşlarında tanışan nesiller, bu yeni dünyanın kodlarını ve iletişim biçimlerini, doğrudan o dünyanın içine doğan Z kuşağına göre genellikle daha farklı ve yavaş kavrıyor.
Gençlerin akıllı telefonları, interneti, küresel dijital platformları kullanış şekilleri bütün bunlara belli bir yaştan sonra erişenlerden çok farklı.
Ebeveynlerin çocuklarının dijital ayak izlerini takip etme, onları risklerden koruma, onlarla bu yeni dünya üzerinden sağlıklı iletişim kurma becerileri, teknolojik gelişimin hızına yetişemiyor.
Mesele, sadece aile içi iletişimin zorlaşmasından ibaret de değil. Genç nesillerin toplumsal ve siyasi olaylara verdiği tepkilerin anlaşılması da zorlaşıyor. Manevi kültürün anlama, yorumlama biçimleri, bugünün dünyasında yetersiz kalıyor.
Bu sebeplerden dolayı “eski nesil”, hızla değişen maddi kültürün gençler üzerindeki etkilerini de hakkıyla kavrayamıyor.
Türkiye gibi hem geleneksel değerlerin ve kolektivizmin güçlü olduğu hem de bireyselliği teşvik eden teknolojik değişimin çok hızlı yaşandığı toplumlarda, bu gecikmenin yarattığı gerilimler ve nesiller arası kopukluklar ister istemez daha belirgin ve sarsıcı olacaktır.
Bu hâl önümüzdeki yıllarda sosyal dokumuzu nasıl şekillendirecek, hep birlikte göreceğiz.
Elazığ Ziraat Odası Başkanı İbrahim Hacıoğulları, zirai don olayını Elazığ’ın 2020’de yaşadığı depreme benzeterek, ikinci depremi yaşadıklarını söyledi.
Maltepe Belediyesi’nce Gülsuyu Mahallesi’ndeki kadınlar için "Ailede Kriz Durumları ve Çocuklarla Etkili İletişim" ve "Kadın Sağlığı Eğitimi" düzenlendi.
Balıkesir’in Sındırgı ilçesinde İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarını protesto etmek amacıyla yürüyüş düzenlendi.
Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.
Yorumlar (0)