YÛNUSÇA NEDİR?

A+
A-

 

Yûnusça, söze yahut sükûta, davranışlarımıza, imâlarımıza işlemiş olan bir ilâhî üsluptur. Tevhîde dönüşmüş söz ve davranıştır.

Söz ola kese savaşı

Söz ola kestire başı

Böyle diyor ya, kelâmın Yûnusçası, konuşurken Hak’la alıp Hak’la vermektir. Bir yangını söndürmek, bir yaraya merhem olmak, Mevlâ’yı dağlar ile taşlar ile çağırmak, bir karıncaya ulu nazarla bakmak, taşa, kurda kuşa bakarken “bir” göz ile bakmak ve içindeki sahibini görmek, “El benim elim değil Fatıma anamızın eli” diyebilmek, yolsuza yol göstermek, çulsuza çul giydirmek, haddini bilmeyenin haddini bildirmektir.

Yûnusça, taş gönülleri yontmaktır. Kara taşa su koyup onu yumuşatıp işlenir hale getirmektir.

Düşmüşü kaldırmak, dağlardan yol aşırmak, dilden hikmete gitmek, Lokman’ın lokmasından beslenmektir. Hikmet ile bakana hakîkatini ayan etmek, mürüvveti giden beylerin atının yularından tutup “Ey sen! Kan üstüne adaletin sağlanamayacağını bilmiyor musun?” demektir. Kırmızı plakayla gezenleri hizaya çekmek, onları Hakk’a ve hukuka davet etmektir.

İmdi bunları çoğaltmak mümkündür. Rahmetli anam Yûnus’u içine sindirmiş, bütün acılarını dindirmiş idi. Yaşayan bir Yûnus idi o. Yine başta memleketim Denizli; Kızılcabölük olmak üzere Anadolu’da gördüğüm kişiler içinde yaşayan pek çok Yûnus vardı. Onlarda bir üslûp, bir şive, bir yaşama şekliydi Yûnusça. Büyüklerimiz Yûnus’u sadece anlatmaz, yaşarlardı. Bir tarz-ı Yûnus’tur Yûnusça. Sonuçta gönlü Yûnus olanın dili ve davranışları da Yûnus olur. “Yûnus okunmaz, olunur” dediğim de budur zaten. Bunu anlatabilmeliyiz yeni nesillere.

Yûnus’u anlatarak Yûnus olunmaz. Kendimiz davranış haline getirirsek içinden Yûnus çıkar. Bendenizi Yûnus’la tanıştıran Selbesoğlu Cemâlettin Efendi’den dinlemiştim. Kütahya’da Elifzâde isminde bir muhterem Mehmet isminde bir gençle yolda sohbet ederek yürürlerken, o genç yerdeki bir taşı ayağıyla bir kenara iter.

Elifzâde Efendi Yûnus kültürüyle yetişmiş bir zattır. Döner Mehmet’e: “Evladım onu öyle yapmazlar. O taşı elimizle alıp şöylece bir kenara koymamız gerekir,” diye nazikçe ikaz eder.

Sonra dönüp “Mehmet evlâdım biliyor musun? Zerreden küreye bütün varlık dabbedir (canlıdır).” der. Düşünebiliyor musunuz? Mikroskobun taştaki hayatı görmediği bir zamanda yaşanmış bir olaydır bu. Ve Yûnus terbiyesinden geçen her kişi, varlığın zerreden küreye canlı olduğunu bilir.

Yûnus eşyayı Hay ve Kayyûm olan Tanrı ile kucaklar ve bizim de öyle davranmamızı ister. Yûnus olmak eşyayı Hak ile görmek demektir.

Batı’da bir grup tanrıtanımazın felsefi bir akım haline getirdiği insan sevgisini Tanrı sevgisi yerine ikame ettikleri hümanizm gömleği bize dar gelir. Hümanizm sadece insan severlik ise, Yûnus ve onun izinden gidenler hümanist değildir.

Yûnus, “Hakk’ı gerçek sevenlere cümle âlem kardaş gelir” der. Dağlar ile taşlar ile Mevlâ’yı çağırır. Denizler bir kadeh su olsa, susuzluğu gitmez. Hâsılı onun sevgisi bütüncül bir sevgidir. İnsanseverliğin ötesinde, varlığı bir bütün olarak Hak ile görmektir. Hiç şüphesiz, eşyanın gerçeği Hak’tır. Biz bunun adına “vahdet-i vücûd” diyoruz vesselâm.

Önceki

Sonraki

Benzer Haberler

Yorumlar (0)

YORUM YAZ

Bir yanıt yazın