ANLAMA VE ANLATMA İHTİYACI

A+
A-

Anlatmak, ifade etmek ihtiyacı aslında anlamak, anlamlandırmak ihtiyacının ve yeteneğinin bir yansımasıdır. Bu bağlamda düşündüğümüzde iletişim kurma ihtiyacı, insanların, hayvanların ve bitkilerin ortak özelliğidir. Yani iletişim kurmak sadece insanlara ait bir ihtiyaç değildir. İletişim kurma yeteneği açısından bazı hayvanlarda ve bitkilerde insanda bulunmayan özel yetenekler vardır. Örnek olarak ses çıkarabilen hemen hemen her canlı türünün kendi içinde bir dili vardır. Bizler ‘’insanca’’nın dışında dil bilmediğimiz için onları anlayamayız. Onlar ‘’insanca’’ dilini bilmeseler de bizi anlayabilirler. Yeter ki doğru anlatalım.

Yapılan araştırmalar bitkilerin de kendi aralarında iletişim kurduklarını, yanlarında konuşulanları anladıkları, hatta insanların ruh halini bile anladıklarını ve onlardan olumlu, olumsuz etkilendiklerini göstermektedir. Gerek İslam tasavvufu, gerek diğer kadim öğretiler ve felsefeler de eşyanın (şeyler), yani bizim dışımızdaki canlı cansız her varlığın bir ruhu olduğunu kabul eder. Eşyanın ruhuna saygı duyulmasının gerekliliğini vurgular. Millet olarak bizim kadim kültürümüzde ve eğitim anlayışımızda da bu vardır. Bizim inancımıza göre yoldaki bir taşı eğilip almak ve onu yol kenarına bırakmak sadaka i cariyedir. Ayağımızla vurarak yolun kenarına atmak değil, ona saygı göstererek eğilip elimizle almak gerekir. Yani taş deyip geçmemek ona bile saygı duymak gerekir.

Çiçeklerle konuşmak, onlara güzel şeyler söylemek hem çiçeklere iyi gelir hem de konuşanı rahatlatır, rehabilite eder.

Tarımla uğraşan köylülerin ‘’ağaç korkutma geleneği’ de bitkilerin bizi anladıklarını gösteren güzel örneklerdendir. Bazı ağaçların kendi ömürleri boyunca gördükleri manzarayı kendi gövdelerine nakşetmeleri de yine bu konuda ibret alınacak örneklerdendir.

Konuşmak ve kendini ifade etmek ihtiyacı canlı ve cansız tüm varlıklarda olmasına rağmen kainatın özü olarak yaratılan insanın anlamaması ve anladığını ifade edememesi herhalde insana sıkıntı veren en ağır durumlardan biridir.

Bazen de anlarsınız, söyleyip söylememekte tereddüt edersiniz. Çünkü susmak insan tabiatına aykırıdır ama konuşmak faydasız olur. Böyle durumlarda zor da olsa susmayı tercih etmek gerekir.

Bazen muhatabın durumu sizi anlamaya uygun değildir. Bazen sözünüzün tesirinin olmayacağını bilirsiniz, bu nedenle susmak gerektiğini düşünürsünüz. Bu ikilemler içinde adeta boğulursunuz.

Konuşmak da susmak da güç olur. Susssak gönül razı değildir, anlatsak faydası olmaz. Dilimizle söyleyemediğimizi halimizle söyleriz.

Bulunduğunuz statü ya da sosyal konum konuşmanızı güçleştirir. Konuşmak, anlatmak ve yazmak suç olur.

Lügat yetersiz kalır bazen hissettiklerinizi anlatmaya. ‘’Kalpçe’’, ‘’gönülce’’ bilmek gerekir bazen. Akif merhum gibi

‘’ Ağlarım ağlatamam hissederim söyleyemem

Dili yok kalbimin ondan ne kadar bizarım’’ demek istersiniz.

Bazen dağların, taşların dayanmadığına dayanır kalbiniz, susarsınız. Bazen de elinizden hiçbir şey gelmez iki damla göz yaşından başka, susarsınız; o iki damlayı da içinize akıtarak.

Fakat konuşmak gerekir haksızlıklar karşısında. Doğru bildiğinizi de haykırmak gerekir, dilsiz şeytan olmamak için. Her doğru her yerde söylenmez ama yeri geldiğinde de söylememek insan olarak niteliğimizi düşürür. Taşı gediğine koymak gerekir yeri geldiğinde. Yoksa mana duvarı eksik kalır, yıkılır zamanla.

 

Önceki

Sonraki

Benzer Haberler

Yorumlar (0)

YORUM YAZ

Bir yanıt yazın