Ünsüz Türk Düşünürü / Yazar
Eskiden hakikat ağırdı; ağırlığıyla insanın omuzlarını büker ama aynı zamanda ona doğrulma gücü verirdi. Bugün hakikat, bir sabun köpüğü kadar hafif ve bir cam kadar kırılgan. Çünkü onu taşımaya niyetli omuz kalmadı.
Artık insanlar gerçeği aramıyor; sadece duymak istedikleri şeylerin teyidini bekliyor. “Hakikat” dediğimiz şey, kişisel konforu bozmaya başladığında, ya görmezden geliniyor ya da “senin yorumun” denip rafa kaldırılıyor. O raflarda üst üste biriken gerçekler, tozla kaplanıyor.
Sahte gülüşler, şişirilmiş başarı hikâyeleri, filtreden geçirilmiş hayatlar… Hepimiz kendi yankı odamızda, kendi doğru sandığımız yalanlara alkış tutuyoruz. Gerçek, pazarın en sessiz tezgâhında, müşterisi gelmeyen bir satıcı gibi bekliyor.
Oysa hakikat, bizim konforumuz için eğilip bükülmez. O, kırıldığında yerini boşluk alır. Ve o boşluk, önce insanın içini, sonra toplumun bütün damarlarını kurutur.
Bugün hakikati reddedenler, yarın gerçeğin yokluğunda çürüyen bir dünyada uyanacaklar. Ama o gün geldiğinde, kimse “Beni uyandırsaydınız” diyemeyecek. Çünkü biz defalarca uyandırmaya çalıştık.
Ama siz, uyumayı seçtiniz.