Mustafa Muharrem Yazdı: Yıllardan Kaos, Aylardan İnsan
Yaşadığımız fırtına, hiçbir ağacı bırakmıyor yerinde. Hiçbir çatıyı affetmiyor...
Sümeyra Türk – Stratejik İletişim Uzmanı
İznik’te planlanan “ekümenik” etkinlik, sadece bir anma töreni mi; yoksa Lozan’dan beri korunan egemenliğimize uzanan bir tartışma mı?
Sevgili Yolcu TV okuyucuları, bugün sizleri Bursa’nın tarihi dokusuyla, medeniyetler arası buluşmaların izini taşıyan ilçesi İznik’e götürmek istiyorum. Bu şehir, Hristiyanlık tarihinin en kritik dönüm noktalarından biri olan Birinci İznik Konsili’ne, M.S. 325 yılında ev sahipliği yapmıştı. Konsilde, İsa’nın tanrılığı gibi temel inanç esasları karara bağlanmış ve Hristiyan dünyasının rotası belirlenmişti.
Aradan tam 1700 yıl geçti. 2025’te Fener Rum Patrikhanesi, bu tarihi dönüm noktasını İznik’te “ekümenik” sıfatıyla anmak istedi. Ve işte, tartışmalar da tam burada alevlendi.
Ekümenik ne demek?
“Ekümenik”, Yunanca oikoumenē kelimesinden geliyor; “tüm dünyaya ait” anlamını taşıyor. Kilise terminolojisinde ise “tüm Hristiyan dünyasının otoritesi” demek. Ancak bu, dini olduğu kadar siyasi bir ifade. Çünkü “ekümenik” unvanı, uluslararası yetki ve temsil iddiası anlamına gelir. Lozan Antlaşması ise Fener Rum Patrikhanesi’ni yalnızca İstanbul’daki Rum Ortodoks cemaatine hizmet eden bir kurum olarak tanımlar. Dolayısıyla Türkiye, bu unvanı hukuken tanımaz.
Siyasi ve uluslararası yansımalar
Zafer Partisi’nden Mahmut Kara, etkinliği “Türkiye’nin egemenliğine meydan okuma” olarak değerlendiriyor. Türk Ortodoks Patrikhanesi Sözcüsü Selçuk Erenerol ise, bunun “ABD destekli Vatikanvari bir yapı oluşturma” girişimi olduğunu savunuyor. İddiaları destekleyen bir detay da var: ABD’deki Ekümenik Patrikhane Archons Derneği, Türkiye karşıtı söylemleriyle bilinen Mike Pompeo’ya ödül vermişti.
Türk Ortodoks Kilisesi’nin tarihi rolü
Kurtuluş Savaşı yıllarında, Papa Eftim’in öncülüğünde kurulan Türk Ortodoks Kilisesi, Anadolu’daki Türk asıllı Ortodoksların milli mücadeleye verdiği desteğin sembolü oldu. Hem Türk kimliğini hem de Ortodoks inancını bir arada yaşatan bu kurum, milli egemenliğin dini alandaki temsilcisi olarak tarihe geçti.
Atatürk’ün kararlılığı ve laiklik
Mustafa Kemal Atatürk, 1925’te benzer bir girişimi engellemişti. Çünkü mesele, sadece bir dini tören değil; devletin laiklik ilkesini ve bağımsızlık duruşunu koruma meselesiydi. Bu tavır, bugün de birçok çevrede aynı kararlılıkla savunuluyor.
Sokaktaki tepki
10 Mayıs 2025’te İznik’te “İznik Türk’tür, Türk kalacaktır” ve “Atatürk karşıydı, biz de karşıyız” sloganlarıyla protestolar yapıldı. Sevgi Erenerol, İznik’in Türk-İslam medeniyetinin bir parçası olduğunu vurguladı.
İznik’teki “ekümenik” tartışması, doğru yönetildiğinde Türkiye için hem içte hem dışta güçlü bir mesaj verme fırsatına dönüşebilir.
Lozan Antlaşması’ndaki tanımların korunması için konu, uluslararası hukuk ve diplomasi zeminlerinde net şekilde dile getirilmeli. Ancak bunu, “yasaklama” değil, “hukuki çerçeveyi hatırlatma” stratejisiyle yapmak, Türkiye’yi yasakçı değil kural koyucu konuma taşır.
Ayrıca durum tanıtım için kullanılabilinir. İznik’in UNESCO Dünya Mirası adaylığı gibi kültürel projeler hızlandırılarak, şehrin imajı “tarihi, kültürel ve turistik merkez” olarak güçlendirilmeli. Böylece etkinlik, Türkiye’nin tanıtımına hizmet eden bir vitrine dönüşür.
İç politikada, tartışmanın din veya etnik kimlik gerilimine dönüşmemesi için ortak dil kullanılmalı. Atatürk’ün laiklik vurgusuyla birlikte, Türkiye’nin tüm inançlara saygılı ama egemenliğinden taviz vermeyen bir devlet olduğu mesajı pekiştirilmelidir.
Sevgili Yolcu TV okuyucuları, İznik’te yaşananlar sadece bir anma töreni meselesi değil. Bu, Lozan’ın getirdiği dengelerin, laiklik ilkesinin, uluslararası politik hesapların ve milli egemenlik anlayışının kesiştiği bir noktadır. Tarih bize şunu hatırlatır: Egemenlik, sadece topraklarımızın sınırlarında değil; sembollerimizde ve kavramlarımızda da korunur. Şunu da unutmayalım ki sorunlar duygusal tepkilerle değil akılcı ve dirayetli politikalarla çözüme ulaşır.
Yaşadığımız fırtına, hiçbir ağacı bırakmıyor yerinde. Hiçbir çatıyı affetmiyor...
Ünlü Fransız asker ve devlet adamı Napolyon, yeniden dünyaya gelir !...ABD Başkanı Bıden, kendisini Beyaz Saray'a davet eder. Napolyon kendisine gösterilen ilgiden mutlu olur, içilen viskilerin etkisiyle duygulanarak içini dökmeye...
Şimdi herkes terk ediyor ya orayı, oradan ayrılan her meçhul yolcu anılarımdan bir parça da alıp götürüyor ya beraberinde gurbet ellere, ayazda kaldı, çok üşüyor ya şimdi Van, o yüzden...
Türkiye’nin siyasi tarihini araştıranların 1993 yılı üzerinde hayli uzun durmaları gerekir. Pek çok bakımdan kırılmaların, çalkantıların yaşandığı uzun bir yıldı. Yılın gelişi daha ocak ayından belli...
Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.
Yorumlar (0)