HER GECENİN SABAHI VARDIR

A+
A-

El bebek gül bebek büyümemiş, istediğini yiyip içememiş, çok zor koşullar içinde büyümüş çocuklar ve gençler hayatta daha başarılı oluyor; desem, doğru mu söylemiş olurum acaba?

Sevdiğim başarılı insanların özyaşam öykülerini incelediğimde çocukluk ve gençlik dönemlerinin sıkıntılarla, aşılması güç zorluklarla geçtiğini gördüm hep. İşte onlardan birini anlatacağım size bugün.

Kitaplarından, gazete ve dergilerde okuduğum yazılarından tanıyıp sevdiğim bir yazardır; Ertuğrul Taylan. Bugüne dek bir araya geldiğimiz olmadı hiç. Dolayısıyla bir fincan kahve bile ikram edemedim.

Belki siz de tanıyorsunuz onu. Birçok ilçede yıllarca kaymakam olarak çalıştıktan sonra Ankara Vali Yardımcısı olarak da görev yapmıştı. Diyeceksiniz ki şimdi:

“Bu arkadaşın da mı çocukluğu ve gençliği zorluklar içinde geçmiş?”

Evet, evet!..

Nerden mi biliyorum?

Yıllar önce, 2010 yılında yayımlanmış “Duvarardı, Çocukluk ve Gençlik Anıları” adlı bir kitabını okumuştum. Orada anlatmıştı her şeyi. Ne zorluklar çekip ne sıkıntılar yaşadığını. Hiçbir şeyi saklamadan…

Neden bilmem; her yerde, her durumda ve koşulda gerçekleri söyleyip yazmaktan korkmayanları sevdim ben. Ayrıca hep saygı duydum onlara. Nâmık Kemal’i, Tevfik Fikret’i, Ziya Gökalp’i de bunun için çok severim; Atatürk’ü, Nâzım Hikmet’i, Sebahattin Ali’yi de…

Mahmut Makal, Fakir Baykurt, Mehmet Başaran, Feyzullah Aktan’ı da… Ve daha niceleri…

Ertuğrul Taylan da bir köylü çocuğu… Uşak’ın Karahallı ilçesine bağlı Çokaklı köyünde doğar; 1939’da. İlkokulu köyünde okur. Ortaokul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli’de… O yıllarda sınavla öğrenci alan parasız yatılı okullar olmasa, mümkün değildir okuması.

1960’tan sonra, lise mezunu gençlere askerlik borcunu köylerde öğretmenlik yaparak ödeme kuralı getirilir. Taylan da bu yöntemle dört yıl köylerde öğretmenlik yaparak öder borcunu. Ancak bu amaçla yetişmediği, yetiştirilmediği için pek fazla zevk almaz; bu işten. Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne kaydolarak 1968’de mezun olur. 1970’te Âşık Veysel’in memleketi Sivas’ın Şarkışla ilçesine kaymakam olarak atanır.

Bu yazarın en belirgin özelliklerinden biri lise yıllarından itibaren “günlük” tutması… Siz günlük yerine “anı defteri” de diyebilirsiniz; Nurullah Ataç gibi “günce” de…

Yazarımız günlüklerini iki kitapta toplamış. 2020’de yayımlanan ‘Ankara Günlüğü’ 1986 – 2018 yıllarını kapsayan 717 sayfalı hacimli bir kitap… Dorlion Yayınlarından çıkmış bu kitabı aldım ama okumadım henüz. Okuduğum ‘Ertuğrul Taylan Günlüğü 1957 – 2023’ adlı eseri de aynı yayınevince 2024’te yayımlanmış. (*)

Ayrıntıları boş verip de yazarı dinleyelim biraz. 14 Kasım 1957’de ne yazmış bakalım:

“Okul açılalı kaç gün oldu? Tam bir buçuk ay… Lise birinci sınıfta fizik dersini sadece  bir kere laboratuvarda yaptık. Bir âletin yapısını, işleyişini sözde öğreniyoruz ama o âletin yüzünü görmüyoruz. Sözgelişi geçen yıl radyonun yapısını işleyişini gördük, fakat ben dahil, radyoyu açmayı bile bilmeyiz.”

Dün öyle idi de bugün farklı mı, sevgili yazarımız? Bozmayız biz, bu geleneğimizi! Nasıl ki, kutsal dediğimiz Kur’an’ı bile anlamını bilmeden, öğrenme gereği duymadan ezbere okumayı marifet sanıyorsak, ders kitaplarını da ezberleyip ezberletmeyi de eğitim sanıyoruz biz. Günde beş kez Arapça okunan ezanın ne demek olduğunu rasgele 10 kişiye sorsak, kaçından doğru yanıt alabiliriz?

24 Kasım 1957’deki güncesinden Dostoyevski’nin iki ciltlik Delikanlı adlı romanını okuduğunu öğreniyoruz. İlk sayfaları biraz sıkıcı gelmiş ama, “Son tarafları öyle hoşuma gitti ki!..” diyor.

16 Mayıs 1958 günü ne yazmış; onu okuyalım şimdi de:

“İsmail Bey, müzik dersinde baba öğüdü veriyor: “Çocuklar kurnaz olun. Köprüden geçinceye kadar ayıya dayı demesini bilin. Derste öğretmenin gözünün içine bakın. Dinlemeseniz de dinler görünmeyi becerin.”

Yazarımız o günkü günceyi şöyle bitirmiş:

“Şu okuldan nice koflar mezun oldu; bilirim. Ne kadar da zeki, değerli çocuklar kapı dışarı edildi…”

Sanma ki yalnızca Denizli Lisesinde öyle oldu! Her okulda öyle oldu; sevgili yazarım, her okulda!.. Dün öyle idi de bugün farklı mı sanki?

Kitap okumaya ve günlük yazmaya meraklı bu lise öğrencisi, bir eleştiri yazısı verir; okulda çıkan duvar gazetesine. Pansiyondaki yemek masalarının iyi temizlenmediğini, bu işten sorumlu yöneticilerin bunu görmezden geldiklerini anlatır.

Olmadı işte! Bile bile lâdes değil mi bu yapılan? Müzik öğretmeni, “Köprüyü geçinceye kadar ayıya dayı deyin.” dememiş miydi? Yöneticiler, koltuk sahipleri, güçlüler övülür, yağlanır ballanır ama eleştirilemez asla! Lise ikinci sınıf öğrencisi nasıl bilmez bu gerçeği? Bilmediğine göre öğretmeli tez elden. Müdür odasına alınır hemen. Müdür, koltuğunda oturmakta. Sağında ve solunda birer müdür yardımcısı… Yazarı dinleyelim:

“Solda duvara dayalı Lise gazetesi duruyordu. Müdür, “Oku bakalım yazdıklarını.” dedi. Okuyup açıklamalar yapmaya çalıştım ama her cümlem yalanmış! Müdür Bey aldı verdi. ‘Yüzümde meymenet olmadığını, vicdanımın karardığını’ söyledi. Nankördüm. Yüzüme tokatlar indirilmesini yazmayacağım. İdari İşler Müd. Yard. Şakir Bey, “kanımdan şüphe edilmesi gerektiğini” buyurdu. Kısacası itten rezil oldum. Neticede Müdür Bey’in, “Defoool!..” diye bağırmasıyla dışarı çıktım.” (26 Kasım 1958)

Ne etkili, ne müthiş bir eğitim ve öğretim yöntemidir bu; değil mi! Biri okul birincisi bayan olmak üzere, ordudan ihraç ettiğimiz beş teğmen örneğinde olduğu gibi geliştirerek devam ettiriyoruz; biz bu geleneğimizi.

Nasıl görmezden gelir, nasıl takdir etmezsiniz? Terörist misiniz, yoksa siz?

—————————————————-

(*)Ertuğrul Taylan Günlüğü 1957 – 2023, Ertuğrul Taylan, Dorlion Yayınları, 321 sayfa, 2024

Önceki

Sonraki

Benzer Haberler

Yorumlar (0)

YORUM YAZ

Bir yanıt yazın