Bakın Yaklaşıyor Yaklaşmakta Olan (İsmet Özel)
Bazen uzaktan bakmak lazım her şeye, her konuya , her olaya ve her kişiye. İçinde bulunduğumuz durumu içerden değil dışardan gözlemlemek gerekir bazen...
27 Ağustos 2025’te Netanyahu, Patrick Bet-David’in podcast’inde “Ermeni soykırımı”nı kişisel olarak tanıdığını söylemesi İsrail iç siyasetinin ve Türkiye-İsrail geriliminin konjonktürel bir çıktısı olarak değerlendirilebilir. Bu söylem aynı zamanda Netanyahu’nun iç ve dış kamuoyuna karşı ne kadar sıkıştığını gösteren bir durumun tezahürü olarak da görmek mümkündür. Zira bu açıklama İsrail devlet çıkarıyla örtüştüğünü söylemek mümkün değildir. İsrail her ne kadar Türkiye ile gerginlik yaşıyor olsa Türkiye tam anlamıyla kaybetmeyi göze almaya cesaret edemez. Aynı şekilde bu söylem İsrail’in enerji ve savunma işbirliği içinde olduğu Azerbaycan’la ilişkilerini zedeler mahiyettedir. Kaldı ki, hâlihazırda Gazze’de büyük soykırım uygulayan ve insanlık açısında utanç kaynağı olabilecek cürümleri işleyen bir şahsın böyle bir ithamda bulunmasının inandırıcı olmaktan uzaktır. Bununla birlikte bu söylem Netenyahu’nun kişisel iddiası olduğu için, İsrail devleti için resmî ve bağlayıcı bir karar niteliğinde değildir. Hâlihazırda Knesset’ten bu yönden herhangi bir yasa çıkmış değildir. Dolayısıyla bu söylem “başbakanın kişisel beyanı” düzeyinde ve yoruma açık bir beyandır. Bu söylem Azerbaycan’ı da ciddi bir şekilde rahatsız etmiştir. Azerbaycan kamuoyunda ve medyada bir takım tartışmalar yaşanmaktadır. Bakü’de, “İsrail hükümetinin resmî tutumunda değişiklik olmadığı” ve bu söylem başbakanın kişisel ifadesi olduğu şekilde görüş hâkimdir. Tüm bunlarla birlikte uluslararası hukuku ve insan haklarını hiçe sayan, insanlık suçu işlediği uluslararası ceza mahkemesince tescillenen bir zatın zırvasını çok da ciddiye almamak lazımdır.
Netanyahu’nun Bu Çıkışı Türkiye-Azerbaycan İlişkilerini Zedeler Mi?
Kanaatimce, bu iddia çok yönlü ve derin stratejik ilişkilere sahip olan iki kardeş ülke ilişkilerini zedeleyecek nitelikte değildir. Güçlü tarihi, etnik ve kültürel kökene dayanan ve çok boyutlu olan Türkiye-Azerbaycan ilişkileri tek bir dış politika çıkışıyla bozulmasını beklemek realist bir yaklaşım değildir. İşin özü, bu tür olaylar, üçlü dengeyi test eder ama aynı zamanda ortak stratejik çıkarların pekişmesine de vesile olabilir. Bununla birlikte Netenyahu’nun bu çıkışı İsrail devlet politikasına dönüşmesi halinde kısa vadede diplomatik temkin ve bazı küçük gerilimler yaşanmasına neden olabilecektir.
Azerbaycan, Türkiye’nin hassasiyeti hakkında bilgi sahibi olup, bu hassasiyetleri daima dikkate alır. Kaldı ki sözde Ermeni soykırımı konusunda Azerbaycan da Türkiye ile aynı hassasiyette sahiptir. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, “Türkiye’nin çıkarına olanlar bizim de çıkarımızadır. Güvenliğimiz de, çıkarlarımız da, geleceğimiz de birdir. Orta Doğu’da tamamen yeni durum oluştu. Güçlü Türkiye faktörü burada başlıca rol oynayacak. Biz de onun yanındayız.” ifadeleri Türkiye-Azerbaycan ilişkilerindeki stratejik işbirliğinin vardığı boyut açıkça ortaya koymaktadır. Bununla birlikte her ne kadar Türkiye-Azerbaycan stratejik müttefik ise de her iki ülkenin dış politikada tamamen duruş göstereceği anlamına gelmemektedir. Her ülkenin iç ve dış dinamiklere göre farklı argümanlara sahip olmaları da mümkündür. Dolayısıyla Azerbaycan’ın özellikle millî bekasının bir parçası olarak gördüğü enerji güvenliği ve savunma alanında İsrail ile işbirliği yapması Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinde ciddi sorunlara neden olmasını düşünülemez. Diğer taraftan Azerbaycan’ın İsrail ile stratejik işbirliğine gitmesi Azerbaycan’ın İsrail’in tüm politikalarını desteklediği anlamına gelmemektedir. Nitekim Türk Devletleri Teşkilatı Zirve Toplantıları bildirilerinde İsrail’i kınayan kararlarda Azerbaycan’ın da onayı bulunmaktadır.
Her iki ülke de müttefiklik düzeyinde olan ilişkilerinin zarar görmemesi, hassas dengenin korunması ve hatta daha ileriye taşınması yönünde büyük çaba ve özen göstermektedirler. Zira Türkiye-Azerbaycan ilişkileri sadece diplomatik değil, aynı zamanda tarihî, kültürel ve stratejik bağlara dayanmaktadır. Bu nedenle her iki taraf da, üçüncü ülke ilişkilerinden kaynaklanabilecek potansiyel sürtüşmeleri kontrollü bir şekilde yönetmeye çalışmaktadır. Dolayısıyla dış politika kaynaklı küçük rahatsızlıklar veya üçüncü taraf açıklamaları, bu ilişkiyi geçici olarak sınayabilir. Ancak müttefik iki ülke arasındaki derin güven ve ortak çıkarlar nedeniyle bu ilişkiler zarar görmeden yönetilmekte ve çıkabilecek krizler engellenmektedir. Kaldı ki, kardeş ülkeler arasında ciddi bir istişare mekanizması bulunmaktadır. Bu mekanizma sayesinde önemli konular birçok düzeyde müzakere edilerek ortak fayda sağlayacak hale getirilmektedir. Ayrıca başta güvenlik olmak üzere bölgesel işbirliği, enerji, ulaştırma ve ticaret konularında kardeş iki ülkenin çıkarları aynı düzlemde birbirine bağlı hale gelmiş bulunmaktadır. Sonuç olarak, dün olduğu gibi bugün ve yarın da iki ülke çıkarları birbirine bağlı hale gelmiştir. O nedenle bir ülkenin çıkarına olan bir durum diğer ülkenin çıkarı, bir ülkenin zararına olan, diğer ülkenin zararı haline gelecek ortak bir yapı kurulmuştur. Tüm bunlarla birlikte Türkiye-Azerbaycan ilişkisi çıkar ilişkisinde öte dünyada emsali bulunmayan kardeşlik ilişkisi ekseninde yürümektedir.
Azerbaycan Orta Vadede İsrail’e Karşı Nasıl Bir Politika İzlenmesi Beklenmektedir?
Hâlihazırda Azerbaycan ile İsrail arasında enerji güvenliği, savunma sanayii ve bölgesel istikrar gibi konularda karşılıklı çıkarlar çerçevesinde stratejik bir işbirliği bulunmaktadır. Resmi veriler, Azerbaycan’ın İsrail’e petrol tedarikinde önemli bir rol oynadığını göstermektedir. Azerbaycan için de İsrail savunma-teknoloji kaynaklarında kritik bir tedarikçi ülkedir. Karşılıklı maliyetler, “sert kopuş”u hem iktisaden hem güvenlik açısından pahalı kılmaktadır. Bu nedenle Azerbaycan bu işbirliğini korumak ve geliştirmek istemektedir. Azerbaycan, Türkiye ile İsrail arasında bir denge kurmaya büyük özen göstermektedir. Bu çerçevede Azerbaycan, Türkiye ile ilişkilerinin zedelemeden İsrail ile ilişkilerini de sürdürmek istemektedir. Bu politika kısa vadeli duygusal maliyetleri minimize ederken uzun vadeli jeostratejik getiriyi (İran dengelemesi, enerji geliri, savunma yetenekleri) korumaya hedeflemektedir.
Bununla birlikte İsrail insanlık dışı soykırım ve saldırgan politikalarına devam etmesi halinde Bakü yeni bir denge politikası izlemek zorunda kalacaktır. Bu durumda Bakü stratejik çıkarları korumak için Ankara’yla ilişkide müttefiklik ilişkisini sürdürürken, Tel Aviv ile uygulamada dengeli bir şekilde işbirliğini sürdürecektir. Kanaatimce Bakü, “retorikte yakınlık, pratikte istikrar.” ilkesine göre hareket edecektir. Bunun başarısı iletişim disiplinine, çok taraflı koordinasyona ve önceden hazırlanmış kriz planlarına bağlıdır. İsrail’in sözde Ermeni soykırımı yönünde resmi bir karar alması halinde Bakü ölçülü yaptırımlar devreye sokabilir. Yeni savunma/ticaret ihalelerinin yeniden değerlendirilmesi; enerji akışlarının sözleşmeler çerçevesinde yeniden dengelemeye tabi tutulması gibi… Ama bu adımlar “köprüleri yakma” formatında değil, caydırıcı-mühendis formatında olacaktır. Nitekim Aliyev’in Türkiye ile İsrail ilişkilerinde çizdiği tablo şöyledir: “Türkiye de İsrail de bizim dostumuzdur. İlk kriz döneminde İki ülkeyi yakınlaştırmak için aktif rol oynadık. – Kardeş Türkiye ve dost İsrail ile ilişkilerin onarılması gerekiyordu. – Bugün yine benzer bir kriz yaşanıyor. Türkiye ile İsrail arasında yaşanacak herhangi bir anlaşmazlık bizi endişelendirir. İlişkilerin yeniden bozulması ne bizim ne de bölgenin yararınadır.”
Paşinyan’ın Cevabı Bölgenin Gerçekleriyle Uyumlu
Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, 28 Ağustos’ta, hükümet toplantısının ardından gazetecilere yaptığı açıklamada Netenyahu’nun Sözde Ermeni Soykırımı’nı tanıdığı yönündeki açıklamasının Ermenistan ya da Ermeni halkının çıkarlarıyla ilgisi olmadığı, birçok ülke Ermeni Soykırımı’nı tanımış olmasına rağmen bunun Ermenistan’a bir fayda sağlamadığı, zira bazı ülke liderlerinin bu tanımayı Ermeni halkının çıkarları için değil, kendi siyasi oylarını artırmak amacıyla yaptığını ve bunun başkalarının elinde jeopolitik bir araç halene geldiğini ifade etmiştir. Paşinyan’ın bu açıklaması, Ermenistan’ın dış politikasında sembolik kazanımlar yerine reel-politik çıkarlara yönelme sinyali verdiği şeklinde yorumlanabilir. Paşinyan, Karabağ Savaşı sonrası dönemde özellikle ABD’de paraflanan Barış Anlaşması sonrasında bölgesel normalleşmeye daha fazla önem verdiğinin göstergesi olarak görmek mümkündür. Paşinyan’ın pragmatizmi, Ermenistan’ı sembolik diplomasiden çıkarıp reel fayda odaklı bir politikaya taşıması halinde Türkiye–Azerbaycan’la kademeli normalleşme sürecinin daha da hızlanmasına neden olacaktır. Bu da bölgesel barış, istikrar ve kalınmaya ciddi katkı sağlayacaktır.
Sonuç olarak, İsrail’in saldırgan politikası tüm bölgenin güvenliğini tehdit etmektedir. Zira İsrail’in özellikle Gazze, Lübnan, İran ve Suriye gibi alanlarda yürüttüğü askerî operasyonlar, iddia edildiği gibi “savunma” değil “bölgesel saldırganlık” haline gelmiştir. .Bu durum dengeyi bozucu unsur haline gelerek bölgede kaotik duruma neden olmaktadır. Bu durum karşında bölge ülkeleri ilişkilerinde yeni bir dengeyi kurmak zorunda kalmışlardır. Bu Türkiye için diplomatik prestij ve enerji fırsatları arasında bir denge arayışını, Azerbaycan için ise stratejik ortaklık ile İslam dünyası baskısı arasında hassas bir dengeyi zorunlu kılmaktadır.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.
Yorumlar (0)