Hatıralarımdaki Kuştepe ve Halam
1990'lı yıllar...Kuştepe'deyiz. Nur içinde yatsın halamın avlusu geniş tek katlı bir evi vardı. Bugün yerinde yeller esse de avlusundaki incir ağacının dalları...
“Bir ananın iki oğlu, Bir amalın iki kolu, O da ulu, bu da ulu, Azerbaycan – Türkiye” diye şiire başlar ulu şair Bahtiyar Vahapzade… Azerbaycan’a olan sevgisini Hz. Yakup’un özlemi ile özdeşleştirerek “Duy beni Bahtiyar! Duy beni Şahmar!…Azerbaycan Yüreğimde Bir Şahdamardır.” diyerek cevap verir Türk edebiyatının müstesna ismi Yavuz Bülent Bakiler…Türk Dünyasında edebiyat ya da musikiyle ilgilenip de Azerbaycanlı şair ve musikişinas şahısların manevi huzurlarında şiir ve musiki deryasında gark olmamış kimse yoktur kanaatimce…Hangimiz 12. yüzyılda “yalnız Azerbaycan değil, bütün Doğu edebiyatı için bir zirve kabul edilen başta “Hamse” şairi Nizami Gencevî’yi ve 16. yüzyılda Azerbaycan Türkçesini en güçlü şekilde kullanan hüznün evrensel dili Fuzûlî’nin gazelleri okuyup, kendimizden geçmedik? Fuzuli’nin “Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabib. Kılma derman kim helakim zehri dermanındadır” dizileri nice aşıkların feryatlarına derman olmadı mı? Türkiye ve Azerbaycan arasındaki duygusal bağın sembolü hâline gelen Ahmet Cevad’ın “Çırpınırdın Karadeniz” şiiri okununca hangimiz duygulanmadık? İşin özü Türkiye ile Azerbaycan iki bedende bir candır. Bu can çıktı mı iki beden de ruhsuz kalır. O nedenle herkes ağzından çıkanı iyi hesaplaması, ölçüp, biçmesi gerekir.
Türk milletinin kader defteri açıldığında, en parlak satırlardan biri Türkiye ile Azerbaycan’ın dostluk ve kardeşliğine ayrılmıştır. Bu bağ, coğrafi sınırların ötesinde, dilin, kültürün, edebiyatın ve ortak tarih bilincinin yoğurduğu sarsılmaz bir kardeşlikten beslenir. Her iki halk da Oğuz’un otağında doğmuş, aynı destanların yankısı ile büyümüş, aynı türkülerin tınısıyla sevinmiş ve aynı acıların yükünü paylaşmıştır.
Tarihten Gelen Birlik
Orta Asya bozkırlarından Kafkas dağlarına ve Anadolu yaylalarına uzanan göç yolları, bu kardeşliğin ilk sayfalarını yazmıştır. Selçuklu’nun yüzyıllar önce kurduğu köprüler, Osmanlı döneminde daha da sağlamlaşmış, nihayet 20. yüzyılın başlarında bağımsızlık ateşini yakan Azerbaycan Cumhuriyeti’nin kısa ömründe de aynı kader çizgisini sürdürmüştür.
1918’de, Bakü’nün işgalden kurtarılmasında Kafkas İslam Ordusu’nun Mehmetçikleriyle Azerbaycanlı yiğitlerin omuz omuza çarpışması, bu kader ortaklığının unutulmaz sembollerinden biri haline gelmiştir. Türkiye dışında en fazla şehitlerimizin bulunduğu yer Azerbaycan’dır. O gün, Anadolu’dan Kafkas’a uzanan yardıma yalnızca asker değil, aynı zamanda yürekler koşmuştur. Aynı şekilde Azerbaycan’ın kahraman evlatları kurtuluş savaşında Türkiye’yi yalnız bırakmamış, kardeşleriyle birlikte bizzat cephede omuz omuza çarpışmış, Çanakkale’de onlarca şehit vermiştir. Milli şair Ahmet Cevad fiilin balkan savaşında çarpışırken, Azerbaycan’ın hayırsever iş insanı Zenyelabidin Tagıyev, şehit zabitlerin çocuklarının yardımını koşmuş, eğitimleri için okullar açmıştır. İşin özü sevincimiz de bir, kederimiz de bir, kaderimiz de birdir.
Edebiyatın ve Duyguların Aynası
Azerbaycan ile Türkiye arasındaki bağ, yalnız siyasetin değil, edebiyatın da en ince dizelerinde hayat bulur. Nizami’nin aşk ve hikmet dolu beyitleri, Fuzûlî’nin yürekleri yakan gazelleri, Hüseyin Cavid’in özgürlük çağrısı ve Bahtiyar Vahabzade’nin “Azerbaycan–Türkiye” şiiri, bu birlikteliğin ruhsal temelini beslemektedirler.
Türkiye tarafında ise Mehmet Akif’in iman dolu mısraları, Mehmet Emin Yurdakul’un Türkçülük şiarı ve Yahya Kemal’in tarihsel kökleri hatırlatan dizeleri, aynı duygunun farklı coğrafyalardaki yankılarıdır. Ortak türküler ise adeta bu şiirlerin bestelenmiş hâlidir: “Sarı Gelin”in hüznü de, “Çırpınırdı Karadeniz”in coşkusu da iki milletin ortak hafızasında yaşar.
Zor Zamanların Dayanışması
Sovyetler Birliği’nin yıkılışıyla 1991’de Azerbaycan bağımsızlığını yeniden ilan ettiğinde, bu tarihi anı ilk tanıyan devlet Türkiye olmuştur. Bu, yalnızca bir diplomatik karar değil; ayrılığın ardından gelen vuslatın ilanıydı.
İkinci Karabağ Savaşı’nda ise bu kardeşlik, tarihî bir dönüm noktasına ulaştı. Türkiye’nin siyasi, teknolojik ve manevi desteği ile Azerbaycan’ın kahramanlığı birleşti ve Karabağ’ın işgali sona erdi. Şuşa’da dalgalanan üç renkli bayrak, Ankara’da da, İstanbul’da da, Erzurum’da da aynı gururla dalgalandı. Burada atılan imza iki kardeşin sonsuza kadar müttefikliğini tüm dünyaya ilan edildi.
Geleceğe Uzanan Ortak Yol
Bugün Türkiye–Azerbaycan ilişkileri yalnızca dostlukla sınırlı değildir; stratejik ortaklık seviyesine yükselmiş, enerji projelerinden ulaştırma koridorlarına, savunma iş birliğinden kültürel projelere kadar pek çok alanda somut iş birlikleriyle taçlanmıştır. Orta Koridor, TANAP, Zengezur Koridoru gibi büyük projeler, yalnız bugünün değil, yarının da kaderini şekillendirecek niteliktedir.Ama bütün bu siyasi, ekonomik ve jeopolitik adımların ötesinde, asıl güçlü bağ gönüllerdedir. Türkiye’de doğan bir çocuk, Bakü’deki kardeşiyle aynı dili konuşur, aynı şarkıyı söyler, aynı atasözünü paylaşır. Bu yüzden “Bir millet, iki devlet” sözü yalnızca bir slogan değil, yaşayan bir hakikattir.
Netice-kelam, Türkiye ile Azerbaycan’ın dostluğu, tarih boyunca sınavlardan geçmiş ama her defasında daha da güçlenmiştir. Bu bağ, yalnızca iki devletin değil, bütün Türk dünyasının geleceği için bir umut ışığıdır. Gelecek nesiller, Hazar’ın mavisini Akdeniz’in ufkuyla birleştiren bu kardeşliğin meyvelerini toplayacaktır. Çünkü Türkiye ve Azerbaycan, aynı kökten beslenen iki çınardır: rüzgâr ayrı yönlerden esse de, kökleri birdir, gölgesi birdir, ufka uzanan kaderleri birdir.
İki Bedende Bir Can
Türkiye–Azerbaycan kardeşliğinin bu güçlü gidişatını hazmedemeyen dikenler de eksik olmamıştır. Kimi zaman mezhep fitnesi, kimi zaman siyasetin sert rüzgârları, son yıllarda ise İsrail meselesi üzerinden bu kardeşliği gölgelemek isteyenler farklı mecralarda boy göstermektedir. Kimi bunu bilinçli bir planla yaparken, kimileri de “iyilik” niyetiyle görünse de ölçüyü kaçırarak, “kaş yapayım derken göz çıkaran” bir tavır sergilemektedir.
Oysa her devletin farklı siyasi politikaları, kendi gerçeklerinden doğan çeşitlilikleri olabilir. Bu farklılıkları elbette eleştirebiliriz. Lakin eleştirirken sözün terazisini elden bırakmamak, kardeşlik hukukunu zedelememek gerekir. Hele hele iftira ve yalana asla mahal vermemek lazım. Unutmayalım ki kardeşlik, bir tercih değil, tarihimizin ve kaderimizin bize armağan ettiği bir yazgıdır.
Bugün ayrılığın değil, birliğin zamanıdır. Dini görüşü, mezhebi ya da siyasi ideolojisi ne olursa olsun, her Azerbaycanlı için Türkiye uğrunda canını seve seve feda edeceği bir vatandır; al bayrak ise kutsal bir nişanedir. Azerbaycan’da her evin başköşesinde dalgalanan Türk bayrağı, bu hakikatin en canlı şahididir.
Türkiye ile Azerbaycan, hiç bugüne kadar olmadığı kadar birbirine ihtiyaç duymaktadır. Bu yüzden dikkatli olalım canlar; aramıza nifak sokmak isteyenlere fırsat vermeyelim. Çünkü biz aynı kökten doğmuş, aynı yüreğin farklı atışlarıyız. Birlik oldukça güçlenir, kardeşlik oldukça yüceliriz.
GELİN DOSTLAR BİR OLALIM. BİZ BİRLİKTE DAHA GÜÇLÜYÜZ.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.
Yorumlar (0)