Prof. Dr. Mehmet Sezai Türk Yazdı: Mekanik İlişkiler ve Mekanik İletişim

A+
A-

Prof. Dr. Mehmet Sezai Türk / Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi

İletişim bir ilişki alışverişidir, sadece bilgi değil. Ama son zamanlarda ne yaptık? Duyguyu, hoşgörüyü unuttuk.

Birisiyle konuşurken göz göze gelmiyoruz artık; “tamam” deyip geçiyor, mesajlara üç nokta koyup susuyoruz. Sanki karşımızdaki insan değil, bir saat mekanizması: tıkır tıkır işliyor, ama ruhu yok. Günümüzün ilişkileri böyle bir yola sapmış gibi: nezaket, edep, zerafet kaybolmuş; empati deseniz, “görevimi yaptım”dan öteye gitmiyor. Oysa saygı, bir “pardon”la başlar; empati, yorgun bir anneye “çay koyayım mı?” diye sormaktır. Küçük jestler, büyük anlamlar taşır. Bunlar yoksa, geriye ne kalıyor?

Toplumun ruhu, nezaket ve zerafetle şekillenir. Karşımızdakinin duygularını anlamaya çalışmak, bir “nasılsın?” sorusunu içten sormak, sadece görev değil, insan olmanın gereğidir. Ama eğer bu çaba yoksa, eğer kabalık, empati yoksunluğu ve “bana ne”cilik hâkimse, o toplumun ruhu da solmaya başlar.

Düşünün: sabah metrobüste biri yanlışlıkla çantanıza yaslanıyor. Sinirlenip itmek yerine “pardon” dersiniz; bu, zerafettir, ruhtur. Ama şimdi? Patron “görev” diyor, eş “görev” diyor, arkadaşlık “görev” diyor. Görev bitince insanlık da bitiyor. İlişkiler mekanikleşiyor; dişliler dönüyor, ama kalp atmıyor.

Sosyal medya, bu mekanikleşmenin başrol oyuncusu. “Günaydın” yazıyorsun, bir emojiyle geçiştiriliyor; “özledim” desen, okunup siliniyor, çünkü “görev dışı”. İletişim, ruhsuz bir veri aktarımına dönüştü.

Oysa bir zamanlar nasıldı? Komşu kapıyı çalar, “Ekmek unuttum,” der, gülüşürdünüz. Babanız “Yavrum, hadi gel,” derdi, içini ısıtırdı. Bu anlar, mekanizmayı bozar; dişlileri durdurur, yerine kalp atışı koyar.

Bugün ise “okundu” işaretleri, “iyiyim” yanıtları ve üç noktalarla yetiniyoruz. İnsanlık, bir bildirim sesine hapsolmuş gibi.

Mekanik ilişkiler, insanı insanlıktan uzaklaştırıyor. Sevdiklerimiz için boşlukları doldurmak, yoklukları var etmek için çaba gösteririz; ama sevgi, saygı, nezaket ve empati yoksa, bu çaba da anlamsızlaşıyor.

İnsanlar, “Herkes görevini yapsın,” diyor; ama görev, ruhsuz bir makineye dönüşüyor. Motivasyon düşüyor, çünkü insan, makine değil; hissetmek, anlaşılmak istiyor. Oysa mekanik iletişim, sadece bilgi taşır; duygu taşımaz. Bir “güzel yazmışsın” demek, bir “senin için ne yapabilirim?” sormak, o ruhu geri getirir.

Peki, ne yapmalı? Belki küçük bir geri vites: her “tamam”ı bir “iyi misin?”e çevirelim. Her “görev”e bir “seni düşündüm” ekleyelim. Ruhsuz saatleri bozup, eski usul bir saatçi olalım: elle kurmalı, kalple çalışan. Çünkü eğer bu mekanik döngüye kapılırsak, bir sabah uyanırız ve kendimizi tanıyamayız. İnsanı insan yapan, o küçük, içten anlardır. Bir çay teklifinde, bir gülümsemede, bir “nasılsın”da saklıdır. O anları çoğaltalım; çünkü toplumun ruhu, ancak böyle canlanır

Önceki

Sonraki

Benzer Haberler

Yorumlar (0)

YORUM YAZ

Bir yanıt yazın

POPÜLER HABERLER