Mısrî Hazretleri’nden Bir Nükte
Çalınıp tabl-ı beşâret geldi şâh-ı enbiyâ Gulgule doldu cihâna kondu ol sâhib-‘alem “(İlâhî dellâller, yer ve gök ehli tarafından) muştu davulu çalındı: Halka Nebîlerin şâhı Muhammed (a.s)’ın zuhura geldiği...
Her ne kadar Sumud filosu Gazze kıyılarına ulaşamamış olsa da, aslında en büyük vazifesini çoktan yerine getirdi. Çünkü bu yolculuk, yalnızca bir deniz seferi değildi; insan olmanın, vicdanın ve umudun hâlâ diri olduğunu tüm dünyaya haykıran bir çağrıydı.
Bugün dünyanın dört bir yanında milyonlarca insan, zulmün, adaletsizliğin ve sessiz kalmanın gölgesinde yaşıyor. Gazze’ye ulaşamayan gemiler, aslında insanlığın sahile çarpan vicdanını simgeliyor. Yelkenleri engellendi, limanları kapatıldı ama kalplerdeki umut kıvılcımı hiçbir güç tarafından durdurulamadı.
Sumud filosu, bizlere şunu hatırlattı: İnsan olmak sadece nefes almak değildir. İnsan olmak, zulme karşı susmamaktır. İnsan olmak, kendi güvenli kıyılarında kalmak yerine, başkalarının yarasına derman olabilmek için yola çıkabilmektir.
Belki gemiler Gazze’ye varmadı, ama mesaj çoktan ulaştı: Dünya hâlâ sessizliğe teslim olmadı. Birileri hâlâ mazlumun yanında durmaya cesaret ediyor. Ve işte bu cesaret, karanlığın içindeki en güçlü ışık oluyor.
Bugün bu yolculuğu “başarısızlık” olarak görenler, insan olmanın manasını unutmuş demektir. Çünkü bazen ulaşamamak bile bir zaferdir. Yola çıkmak, niyet etmek, direnmek ve umut etmek… bunlar insanlığın en büyük erdemleridir.
Ve bizler biliyoruz ki; umut, en çok da ulaşılamayan limanlarda filizlenir. Sumud filosu bu yüzden vazifesini tamamladı: Çünkü hepimize yeniden insan olduğumuzu, yeniden vicdanımızla konuşmamız gerektiğini hatırlattı.
Bu noktada bir gerçeği açıkça dile getirmek gerekir: Gazze’ye insani yardım götüren gemileri engelleyen, çocukların nefesini kesen, mazlumların sofrasını kurutmaya çalışan siyonist İsrail rejimi, insanlık tarihine kara bir leke olarak yazılmıştır. Ne tankları ne uçakları ne de denizlerde kurduğu bariyerleri, hakikati örtemez. Çünkü hakikat, adalet isteyenlerin gözünde ve mazlumların duasında saklıdır.
Sumud filosu engellendi ama onurunu kaybetmedi. Asıl kaybeden, insanlığa rağmen insanlığın karşısında duran bu zalim rejimdir. Dünyanın gözleri önünde uyguladığı ambargo, bombalarla susturmaya çalıştığı şehirler ve kuşatmaya mahkûm ettiği insanlar, onun çürümüş vicdanının aynasıdır. Tarih, zulmüyle övünenleri değil; zulme karşı direnenleri yazacaktır.
İsrail rejimi, bu gemileri durdurmakla zafer kazandığını sanabilir. Oysa hakikatte, milyonlarca insanın yüreğinde daha da küçülmüş, daha da ayaklar altına alınmıştır. Çünkü insanlığın belleği, zalimi asla affetmez.
Belki bir gün, denizler gerçekten adaleti taşır. Belki bir gün, engeller değil insanlık kazanır. Ama o gün gelene kadar, her yelken açılışı bir umut demektir. Ve umut, hiçbir güç tarafından durdurulamaz.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.
Yorumlar (0)