Ağır ağır seçime giderken

Merhaba değerli okurlarım;   Geçtiğimiz Mayıs’ta ‘şölen’ olarak da adlandırdığımız demokrasinin gereği olan Genel Seçim sürecini atlattık. Kimi liderin hesabı tuttu kimi liderin ise tutmadı. 2 aşamalı seçimlerin ardından kabine kuruldu. Vatandaşlar olarak peş peşe gelen zamlarla her geçen gün daha da katlanılmaz hale gelen ekonomik kriz ve hayat pahalılığıyla çetin bir mücadeleye koyulduk.   […]

A+
A-

Merhaba değerli okurlarım;

 

Geçtiğimiz Mayıs’ta ‘şölen’ olarak da adlandırdığımız demokrasinin gereği olan Genel Seçim sürecini atlattık. Kimi liderin hesabı tuttu kimi liderin ise tutmadı. 2 aşamalı seçimlerin ardından kabine kuruldu. Vatandaşlar olarak peş peşe gelen zamlarla her geçen gün daha da katlanılmaz hale gelen ekonomik kriz ve hayat pahalılığıyla çetin bir mücadeleye koyulduk.

 

Yeni ekonomik modeller, vergilerle tanıştık. Halk olarak ekonomik krizle topyekûn mücadelemize devam ediyoruz. Daha doğrusu etmeye çalışıyoruz.

 

Peki niye?

 

Bunun birçok nedeni olmakla birlikte başlıcalarını şu şekilde sıralamak mümkün:

 

  • Başka gidecek bir yerimizin olmaması. Yani toplum olarak bizi kabul edip bağrına basacak başka bir ülke yok. (Kimse kusura bakmasın ama diğer soydaş ülkelerinin de çoğunlukla bizi bağırlarına basacaklarını düşünmüyorum). Yıllardır göçmen sıkıntısını ülke olarak fazlasıyla yaşıyoruz. Suriye’deki savaştan gelen kaçakların hali ortada. Ne kural tanıyorlar, ne yasa? Her geçen gün ali kıran baş kesen gibi daha fazla ortalıkta dolaşıyorlar.  Eli silah tutabilecek durumda olmalarına rağmen gidip ülkelerini savunmak yerine ülkemizde cirit atıyorlar

 

  • Güdülenmiş olmamız.  Toplum olarak Milli Mücadeleden bu yana hatta bunu Osmanlı’nın son dönemlerinden de başlatabiliriz, yavaş yavaş genlerimize işlenen ‘ben bir lokmayı kurtarayım da’ korkusu. Amaç aslında günü kurtarmak. Yarına ise Allah kerim. Lokma davası. Oysa çoğu zaman ‘Rızık Allah’tandır’ deriz.

 

  • Fanatizm. Çeşitli duyumlar ile dayatılan Fanatizm, Türkiye’de daha çok güçlünün yanında yer alma olarak kendini gösteriyor. En güçlü kimse onun yanında yer alıp kendini de güçlü hissetme aldatmacılığı.  Bu insanlar sonra çıkıp biz kazandık, nasıl yendik ama?, başkası olsa yenebilir mi? diye böbürleniyorlar. Bunlar ekseri tribün sloganları olsa bir kısım cahil topluluğu tarafından sıkça dile getiriliyor. Oysa siyaset kurumu futbol organizasyonu değil ki. Dolayısıyla bu kadar fanatizme ve şovenizme ne gerek var? Doğrudur veya yanlıştır. Neticede bu bir realite.

 

  • Umut ticareti. Ülkemizde umut ticareti hangi koşulda olursa olsun kendisini ‘bakalım bu kez daha iyi olacak gibi hissediyorum’ şeklinde kendini gösteriyor. Oysa Perşembenin gelişi Çarşambadan bellidir.

 

Bu maddeleri daha da çoğaltabiliriz elbet ama şimdilik bu kadar kafi.

Veee asıl konumuz geliyor…

 

Ülkemiz yeni bir süreç içerisine girdi, girecek. Yerel Seçimler geldi çattı. Tabi bu dönem aday belirleme, gözlem, anket çalışmaları, hızlı siyasi oluşumlar, nabız yoklamalar vs. sırayla gündemi meşgul etmeye başladı.  İster iktidar kanadında olsun ister muhalefet. Her şehrin kendi gerçekliğine uygun profilde, halk tarafından beğenilen, sevilen adayları var. Bir de beğenilmeyenler var. Esasında halk kendinde karşılığı olan adayı başkan olarak görmek istiyor. Zaman zaman istediği oluyor zaman zaman istediği olmuyor. Herkesin her istediği, beğendiği kişi başkan olacak değil ya. Kaldı ki öyle olsa 85 milyon başkan olur Türkiye’de.

 

Yerel seçimlerin farklı bir havası var.  Adaylar önemli. Her ne kadar siyasi bir oluşum da olsa vatandaş yerel seçimde de kendi beğendiği, içine sinen adayları seçmeye meylediyor. Seçilen adayı bir sonraki seçim sürecine kadar ‘Başkanım’ diye tanıtıyor. İstesin istemesin fark etmez, bu durum asla değişmiyor.

 

A veya B partili Başkan olarak bakmıyor olaya. Belediye Başkanım olarak görüyor genellikle.

 

Gelelim nasıl bir aday olmalı sorusuna.

 

Öncelikle hangi partiden olursa olsun, tabanı bilen, şehri tanıyan, halkın ve şehrin dinamiklerini bilen biri olmalı. Bunlar sağlanamıyorsa siyasete taze kanlar aranmalı. Parti kazanmalı ama Başkanı da halkla bütünleşmeli. Birlikten kuvvet doğar.

 

Aday değişikliği hareket getirir, bereket getirir. İyidir yahut kötüdür değil mesele. Mesele sıradanlaşmak. Nasıl olsa kazanırım, ceketimi koysam kazanırım düşüncesi aslolan.

 

Adaylar sahaya inmeli,  projelerini sunmalı ve halka anlatmalı.  Ortaya konulan projeler adam gibi olmalı ve kendinden sonra devam ettirebilecek potansiyeli taşımalı. Halk da bunu bilmeli. Bu projede şu başkanın da emeği çok, o da çok çalıştı diyebilmeli.

 

Adaylardan önce projeler yarışmalı. Hizmetler yarışmalı.

 

Halktan biri olarak Adayınız adayımız olsun temennesiyle bütün adaylara şimdiden başarılar..

 

Saygı ve hürmetle…

 

Esen kalınız.

Önceki

Sonraki

Benzer Haberler