ANNEME MEKTUP

A+
A-

Canım annem;

Hatırlar mısın; Sana bir hayalimi anlatmıştım. Biraz uzunca bir yokuşu çıkıyorduk. Çocuk aklımla senin yorulmana vijdanım elvermedi. Hemen oracıkta kendi kendime dedim ki ‘’ ben annemi lafa tutayım, öyle bir muhabbet açayım ki yokuşu nasıl çıktığını anlamasın’’

‘’Anne bak, ben büyüyünce okuyup çok para kazanacağım. Şehirde evimiz olacak.  İyi de bir araba alacağım. Seni bu arabayla nereye istersen götüreceğim. Bursa’ya,  İstanbul’a, nereye istersen oraya.. seni her yere götüreceğim’’ Tabi ben hikayeyi yokuşun sonuna kadar, hatta köye yaklaşıncaya kadar uzatmam gerekiyordu ve uzattım. ‘’Yalnız bir şartım var, ön koltuğa benim hanım binecek. Sen arka koltuğa oturacaksın’’ dediğimde birden bana kızıp ; ‘’Binmem senin arabana demiştin. Ben de in ozaman demiştim ve epeyce gülüşmüştük.  Bu arada yokuşu söküp köye de yaklaşmıştık. O yokuşu sanki arabayla çıkar gibi çıkmıştık. Ana- oğul sohbet tatlı olunca yokuşlar bile düzleşmişti adeta.

Biliyor musun? O hayalim gerçek oldu anne. O yokuşu yüzlerce kez kaç değişik arabayla geçtim. Hiç biri seninle kurduğumuz hayal kadar güzel değildi. Çünkü ne arka koltukta ne ön koltukta sen yoktun annem.

‘’Oğlum sen oku, kurtar kendini. Ben boynuma torba takar dilenirim gerekirse, ama seni okuturum’’ derdin. Çok şükür buna gerek kalmadı. Hani kirli çamaşırlarımı yıkayıp bana gönderirken arasına koyduğun paralar varya; o beş kuruşlar on kuruşlar, hiç unutmuyorum, tam otuz beş lira … Ne bereketli paraymış… Onlar bana yetti annem.

Tarlalardan çeşit çeşit yabani otlar toplar, onları temizleyip yemek yapardın. Bulabilirsen içine bulgur koyardın. Bazen de taze sağılmış keçi sütü. Şimdi dolaplar dolu, hani kuş sütünden başka her şeye ulaşabiliyoruz. Ama yabani otlardan yaptığın o sütlü ot aşının tadı yok. Çünkü senin çatlamış, nasırlı, bereketli ellerin yok annem.

İstanbul’a üniversite öğrenimim için giderken; ‘’ Bak oğul oralarda vaziyet kötüymüş, her türlü ahlaksızlık varmış. Anarşistler varmış. Eğer bi yanlış işlere karışırsan beni burda ölmüş bil’’ derdin. Vallahi sana verdiğim sözü tuttum. Yanlış yunluş işlere karışmadım. Hep vatanımı ve milletimi sevdim. Hep mü’minlerin birliği, beraberliği için çaba harcadım. Okulumu da zamanında bitirdim. Hele anarşistlerle hiç işim olmadı.  Ama sen öldün annem.

Anadolunun ücra bir köyünde öğretmenlik yaparken ziyaretime gelmiştin. Yüksek kayalıkların dibinden, Cemal abinin yetmiş beş model reno steyşınıyla  köye gelirken korkup ağlamışsın. ‘’Oğul ben sana beddua etmedim. Sen neden buralara düştün.’’ demiştin ya ben o köyü çok sevmiştim. Çünkü oradaki anneler de senin gibiydi annem. Hee o toprak yol şimdi duble yol oldu ama sen göremedin annem.

Senin kara dimi, aba potur, kıl çul, dokuduğun eski ahşap tezgah var ya, eski evin enkazı içinde kalmış, enkazı temizlerken parçalarını buldum. Keşke sağlamken koruyabilseydim.  O eski ev ve çocukluğumla beraber tıpkı senin gibi o da kayboldu annem.

Hani birlikte Bursa’da akraba ziyaretine giderken soluklanmak için gölgesine oturduğun evlere bakar bakar iç geçirirdin. ‘’Acaba bizim de böyle bir evimiz olur mu?’’ derdin. Ben de ‘’ İnşallah anne olacak, sen de göreceksin derdim.’’ derdim.  Şimdi torunlarının bile kaç tane evi var ama huzur yok. Bereket yok. Maneviyat yok. Ruh yok. Çünkü ninni bilen anneler yok, masal anlatan dedeler yok.

Çünkü …..

………………………………………. SEN YOKSUN ANNEM…………………………

 

 

 

 

 

 

Önceki

Sonraki

Benzer Haberler

Yorumlar (0)

YORUM YAZ

Bir yanıt yazın