ATATÜRK’ÜN DUMLUPINAR SÖYLEVİ

A+
A-

“Türk’ün onuru, özsaygısı, yeteneği çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir ulus tutsak yaşamaktansa yok olsun daha iyi. Bu nedenle ya bağımsızlık ya ölüm!” Atatürk, Nutuk

30 Ağustos Zafer Bayramı’nı kutladık üç gün önce. Yurdumuzu işgal eden yayılmacı İtilaf Devletleri ile yaptığımız Başkomutan Savaşı’nın utkuyla sonuçlandığı 103. Yıldönümünde coşkuyla, gururla kutladık.

Başkomutan Mustafa Kemal, komutanları ile inanç ve kararlılığın oluşturduğu, donanımsız, yoksul ordusuyla düşmanı gözlüyordu…

(*)Sarışın bir kurda benziyordu.

Bıraksalar

ince uzun bacakları üstünde yaylanarak

ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak

Kocatepe’den Afyon Ovasına atlayacaktı. (…)

Askerimiz uykusuz, yorgun, aç, ayağında delik postal ya da çarık… Asker emir bekliyordu; saldırmak için… Emir verilir verilmez öyle bir saldırı gerçekleştirdiler ki!.. Afyon Ovası’na ölüm olup aktılar. Dokuz gün gibi kısa sürede düşmanı Afyon’dan İzmir’e sürüp denize döktüler. Ve tarihimize kanla, inançla bir destan yazdılar. Büyük bir zafer kazandılar. 30 Ağustos 1922

Eşsiz bir komutan, büyük askeri başarılarla tarihe adını yazdırmış Mustafa Kemal; çok kanın aktığı çatışmalar, acılar, üzüntüler yaşadığı savaştan, askerlik anılarından söz etmeyi sevmez. Kanlı savaşların yaşandığı Çanakkale’ye, Doğu Cephesi’ne ve Sakarya Savaşı alanlarına gitmez bir daha. “Ulusun yaşamı tehlikeye girmedikçe, savaş bir cinayettir.” der.

Yalnızca Başkomutanlık Savaşı’nın geçtiği Dumlupınar’da yapılan kutlamalara katılır. Ve çok duygulu, anlamlı, destansı bir konuşma yapar. Türk ulusuna, gelecek kuşaklara olduğu kadar ezilen uluslara da seslenir. Dünyanın baskıcı ülkelerine karşı bağımsızlık ve özgürlük savaşına çağırır. Bu konuşmayla vurgulanan yalnızca, duygular değil tarihe aktarılan kalıcı bir belgedir. Şevket Süreyya Aydemir’in tanımıyla:

“Savaş alanında yapılan bir barış söylevi, savaş edebiyatının bir şaheseridir.”

30 Ağustos 1924, Büyük Zafer’in ikinci yıldönümü. İki yıl önce Büyük Taarruz’un başladığı Dumlupınar’da “Zafer” kutlamaları… Aynı zamanda Meçhul Asker Anıtı’nın temel atma töreni yapılacak. Bu törende Atatürk; Büyük Taarruz ve Büyük Zafer’i, Devrimleri açıklayan çok önemli bir konuşma yapar.

Konuşmasının başında Türk ulusunun bu büyük savaşta, kendisini başkomutanlığa uygun gördüğü için duyduğu mutluluğu dile getirir: Bu görevin mutlu anısını, ulusuma duyduğum minnetle, ömrüm oldukça övünerek saklayacağım.” (…)

“Efendiler; savaşlar, hele meydan savaşları, yalnızca iki ordunun karşı karşıya gelip çarpışması değildir; ulusların çarpışmasıdır. Savaşlar, ulusların bütün varlıklarıyla; teknik alandaki başarılarıyla, ahlaklarıyla, kültürleriyle, erdemleriyle, kısacası gözle görülür görünmez bütün güç ve varlıklarıyla, her türlü araç ve olanaklarıyla çarpıştığı bir sınav alanıdır. (…) Bu nedenle meydan savaşında yenilen taraf, tüm varlığıyla yenilmiş sayılır. (…) Bir ulusun ruhu ele geçirilmedikçe, bir ulusun yaşama isteği gevşeyip kırılmadıkça, o ulusa boyunduruk vurulamaz.” (…)

“Efendiler; Afyonkarahisar- Dumlupınar Meydan Savaşı ve son parçası 30 Ağustos, çok parlak zaferlerle dolu Türk tarihinin en önemli dönüm noktalarından biridir. (…) Açıktır ki yeni Türk devletinin, genç Türk Cumhuriyeti’nin temeli burada sağlamlaştırıldı; ölümsüz yaşamı burada taçlandırıldı. Bu alanda akan Türk kanları, bu semalarda uçuşan şehit ruhları, devletimizin, cumhuriyetimizin ölümsüz koruyucularıdır. Burada temelini attığımız bu anıt, Türk yurduna göz dikenlere Türk’ün 30 Ağustos günündeki ateşini, süngüsünü, saldırısını, güç ve kararlılığındaki keskinliği anımsatacaktır.” (… )

“Efendiler; yüzyıllardan beri Türkiye’yi yönetenler çok şey düşünmüşler. Ancak bir şeyi düşünmemişlerdir: Türkiye’yi.” (…)

“Bu muazzam zaferin çeşitli etkenleri üzerinde en önemlisi ve en yükseği Türk Milletinin kayıtsız ve şartsız egemenliğini eline almış olmasıdır.” (…)

“Efendiler, millî egemenlik öyle bir nurdur ki onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar yok olur. Ulusların esareti üzerine kurulmuş kurumlar her tarafta yıkılmaya mahkumdur. (…) Sarayların içinde Türk’ten başka unsurlara dayanarak, düşmanlarla iş birliği yaparak, Anadolu’nun Türklüğün aleyhinde yürüyen çürümüş gölge adamların Türk yurdundan kovulması, düşmanların denize dökülmesinden daha kurtarıcı bir harekettir.”

“Efendiler, ulusumuzun amacı, ülkemizin ideali, bütün dünyada tam anlamıyla çağdaş bir toplum olmaktır. Bilirsiniz ki dünyada her topluluğun varlığı, değeri, özgürlük ve bağımsızlık hakkı, sahip olduğu ve yapacağı çağdaş yapıtlarla orantılıdır. Çağdaş yapıtlar yapma yeteneğinden yoksun olan kavimler özgürlük ve bağımsızlıklarını yitirmeye mahkumdurlar. İnsanlık tarihi baştan başa bu dediğimi doğrulamaktadır. Uygarlık yolunda yürümek ve başarılı olmak yaşam koşuludur. (…) Efendiler çağdaşlık yolunda başarı yeniliğe bağlıdır. (…) Softalar, hurafeler kafalardan çıkmalıdır.”

“Efendiler, ulusumuz burada kutladığımız Büyük Zafer’den daha önemli bir zafer peşindedir. O zafer, ulusumuzun ekonomik alandaki başarılarıyla olasıdır. Bilirsiniz ki ekonomik olarak zayıf bir ulus fakirlik ve sefaletten kurtulamaz; kuvvetli bir uygarlığa, refaha ve mutluluğa kavuşamaz; toplumsal ve siyasi felaketlerden yakasını kurtaramaz. (…) Hiçbir çağdaş devlet yoktur ki ordu ve donanmasından önce ekonomisini düşünmüş olmasın. Yurdu ve bağımsızlığı korumak için gereken bütün kuvvetler ve araçlar ekonominin gelişmesiyle mükemmel olabilir.” (…)

“Gençler! Geleceğe güvenimizi güçlendiren ve sürdüren sizsiniz. Siz, almakta olduğunuz eğitimle, bilgiyle, insanlıktaki üstün niteliklerin, yurt sevgisinin, düşünce özgürlüğünün en değerli örneği olacaksınız.

Ey yükselen yeni nesil! Gelecek sizindir.

Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.”

31 Ağustos 1924 günlü Hakimiyet-i Millî Gazetesi konuşmanın tümünü yayımlar.

Atatürk’ün açtığı yolda, cumhuriyete ve devrimlere bağlı, özgür, bağımsız nice 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamak dileğiyle…

 

(*) Nâzım Hikmet, Kuvâyi Millîye Destanı,

 

 

 

 

Önceki

Sonraki

Benzer Haberler

Yorumlar (0)

YORUM YAZ

Bir yanıt yazın