MEHMET ALİ KALKAN
Geçen gün Eskişehir’e kar yağıyordu ama daha yere düşmeden de eriyordu. İki sevdiğimiz insanla kar görelim diye bizim köye doğru yola çıktık. Dağlara tırmandıkça ortalık bembeyaz oldu. Camı aralasak “Pencereden...
Hasır’ın üstünde lokum kutusu kadar üzerinde Turan yazılı bir radyo. Salonun devamında formika masalar, masaların etrafında formika sandalyeler. Masaların üzerinde günlük gazeteler, aklımda kaldığına göre Hürriyet, Milliyet,Hergün, Tercüman, Cumhuriyet ve...
Yıl 1975 imiş. Şerif Aydemir Ağabey bir yazı yazmış, Tercüman Gazetesi’ne göndermiş. Ergun Göze de Köşebaşı sütununda bu yazıyı yayımlamış. Yayımlamış ama büyükler bu yazıyı sakıncalı görmüş, soruşturma açmışlar Şerif...
Burada yirmi iki sene önce öğrencilik yapmış bir arkadaş aradı, ziyarete gelmek istiyormuş. Esasında köyümüze gitmek istiyormuş da söyleyemiyormuş. Çocuğu da olunca, önce Söğüt’e gidelim, çocuk oraları görsün istedim. O...
Bizim Muharrem Atabay bir güzel insan. Konservatuar mezunu, çok iyi saz çalar, türkü söyler. Başımız sıkıştığında “hadi bir türkü söyle” deriz, kırmaz. Köye gideriz çay, dağ, şiir ve türkü bir...
Azerbaycan’dan sesleniyor bir türkü; “Bayram gelip elime elimize, Name düşüp dilime dilimize.” Sağ olana bir bayram daha geldi efendim. Kaç sevda, kaç hüzün, kaç hasret, kaç sevgi, kaç türkü uzanacak içimizde...
Dün şehirde biraz işim vardı, gideceğim yer de biraz uzak. Arabaya bindim. Şehrin ufuklarında Bozdağlar var, gözüm de orada. Baktım başları dumanlı. Herhalde bir sıkıntıları olmalıydı, bir gidip ziyaret edeyim...
Annem vefat ettiğinde köye defnettik. Oldukça kalabalıktık. Köydeki gençleri pek tanımam. Normal zamanlarda şehirden gelir, doğru tarlaya giderim. Ölüm, doğum ya da önemli bir olay olursa, bazen de ziyaret için...
Yakın zamana kadar bu ismi hiç duymamıştım. Bu da benim ayıbım. Bir müddet önce Kaan Gündoğdu arkadaşımız aradı. Abdurrahim Şeref Beygu’nun mezarı Eskişehir’de imiş. Ona bir anma günü yapacaklarmış. Öğrendim...
“İndim yârin bahçesine gül açılmış gül güle, Yanakların al al olmuş haber verin bülbüle, Ben seni sevdim seveli düşmüşüm dilden dile…” Bu bir türkü sözü efendim ama “İndim Yârin Bahçesine”...
Aşık Veysel on yaşına geldiği zaman babası oyalansın diye bir kırık saz almış. Oğluna ilk ezberlettiği şiir Kul Abdal’ın, şöyle başlıyor; Takdirden gelene tedbir kılınmaz, Ne kılayım çare ben...
Gönlüyle konuşuyordu aşık, “Gönül gel seninle muhabbet edelim” diye başlamıştı. Gönül canımızın içiydi. Kurumayan ırmağımızdı. Yönümüzü bulduğumuz yıldızımız, “benim aslım sensin” dediğimizdi. “Bir kez gönül yıktın ise, Bu kıldığın namaz...
Bazen yalnızlığımız büyür. İkindi güneşi gibi gölge gölge uzar gider. Hasret gezinir yüreğimizde. İçimizde koşan atların dizginleri bizde olmaz. Alır başını gider dağlara. Her dağa çadır kurulmaz biliriz. “Kaya idim...
Cumartesi günü gerekli izni alarak Kastamonu’ya doğru yola çıktım. Tam Eskişehir’den ayrılırken bir Kerkük türküsü başladı TRT Türkü Radyo’da, söyleyen Adile Kurt Karatepe; “Cerrevün kulpu burma Doldur cerrevü durma Yengi...
Cemal Safi Ağabey bir güzel insandı. Akçay’dan Ankara’ya ya da Ankara’dan Akçay’a giderken telefon eder, -onun beğendiği bir yer vardı- yer ayırtırdım, bir gece misafirimiz olurdu. Sabah da yoluna devam...