AYLARDAN AĞUSTOS

A+
A-
Aylardan Ağustos,
Günlerden Cuma bugün.
Şiir de aşağıda efendim.
Malazgirt Marşı
Aylardan Ağustos, günlerden Cuma,
Gün doğmadan evvel İklim-i Rum’a,
Bozkurtlar ordusu geçti hücuma…
Yeni bir şevk ile gürledi gökler…
Ya Allah… Bismillah… Allahuekber!…
Önde yalın kılıç Türkmen başbuğu,
Ardında Oğuz’un elli bin tuğu…
Andırır Altay’dan kopan bir çığı,
Budur Peygamber’in övdüğü Türkler…
Ya Allah… Bismillah… Allahuekber!..
Türk Ulu Tanrı’nın soylu gözdesi,
Malazgirt Bizans’ın Türk’e secdesi,
Bu ses insanlığa Hakk’ın müjdesi,
Bu sesle birleşir bütün yürekler…
Ya Allah… Bismillah… Allahuekber!…
Nağramızdır bugün gök gürültüsü,
Kanımızdır bugün yerin örtüsü…
Gâzi atlarımın nal parıltısı
Kılıçlarımızdır çakan şimşekler…
Ya Allah… Bismillah… Allahuekber!..
Yiğitler kan döker, bayrak solmaya,
Anadolu başlar vatan olmaya…
Kızıl Elma’ya hey! Kızıl Elma’ya!..
En güzel marşını vurmada mehter;
Ya Allah… Bismillah… Allahuekber!..
1071 Malazgirt’in Fethi.
Fethin 900.ncü yılında, 1971 de Selçuklu Tarih ve Medeniyet Enstitüsü bir şiir yarışması açıyor, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun şiiri de birinci seçiliyor, Malazgirt Marşı olarak kabul ediliyor. Bahri Yüzlüer tarafından da besteleniyor.
Kitabın adı; Destanlar Burcu
Şiiri mahsus koydum ki yalan yanlış okunmasın diye.
İnternette videolarını gördüğümüz koca mehter takımı “Bozkurtlar ordusu geçti hücuma” mısraını, “Öztürkler ordusu geçti hücuma” diye okuyor. O koca toplulukta bu şiiri bilen, ikaz edecek bir tek insan yok muydu acaba?
Şiir değiştirilmez ama hadi “Yiğitler ordusu” diyebilirsin belki, “Türklerin ordusu” diyebilirsin belki, “Öztürkler” ne demek? Ya da üvey olanlar kim?
Şiiri beğenmiyorsan beğendiğin bir şiir yazarsın okursun. “Bu şiirin sevenleri var” ben böyle okuyayım deme hakkı yoktur kimsenin. Şaire ayıptır, şiire saygısızlıktır.
Şiir yazmak öyle çok kolay değil efendim.
Yavuz Bülent Bakiler Ağabey bir şiirinde İstanbul ve Fatih’i anlatıyor, bir yerinde şöyle diyor;
“Bir kaç yudum kahve içse, fincanında ayan beyan, Bizans’ı görür fal gibi.”
Şiiri Arif Nihat Asya’ya götürüyor. Arif Nihat Asya “buluşun çok güzel, ama o dönemde kahve yoktu, fetihten yüz sene sonra İstanbul’a geldi.”
Yine Üç Yeniçeri şiirini okuyor, şiirde şöyle bir mısra var;
“Üç kısrak üstünde üç yeniçeri.”
Arif Nihat Asya “Onları attan indir, yeniçeri yaya askerlerdir, atlara sipahiler biner, inanmıyorsan hocan Enver Behnan Şapolyo’ya sor.” diyor.
Soruyor ve düzeltiyor Yavuz Ağabey bu söylenenleri.
Diyeceğim o, şair ince eler, sık dokur, tarihi gerçeklerden uzaklaşmaz, belli bir çerçeve içinde hareket eder. Her kelime, mısra üzerinde defalarca düşünür, siler yazar. Uzun uzun emek verir, gönlünü koyar.
Oraya “Bozkurtlar ordusu” yazmışsa bir bildiği vardır, “yook, sen bilmiyorsun, ben biliyorum, burası Bozkurtlar ordusu değil, Öztürkler ordusu olacak” demeye kimsenin hakkı, selâhiyeti yoktur.
Kızılelma da manavlarda satılan kırmızı elma değildir meselâ. Bir hedeftir, bir ülküdür, varılacak bir yerdir, vardıktan sonra ötesidir. Atalarımız demiş ya;
İlkin yol iki denize,
Peygamber muştulu ize,
Diz çökmeli Bizans bize,
Yıkılmalı sur dediler.
İstanbul kızılelma imiş bir zamanlar, Fatih’e demişler, “Kızılelmayı aldık.” “Kızılelma Vatikan şimdi” demiş Fatih. Vatikan olsaydı bir başka ufuk olacaktı.
Yolumuz uzundu bizim, Ötüken’den Malazgirt’e. Tanrı Dağları’ndan Kocatepe’ye. Çanakkale’ye, İzmir’e. Zira;
Yanmayan yürek gamlıdır,
Biliriz gün akşamlıdır,
Amma devlet devamlıdır,
Oğuzca şuur dediler.
Biz vatanla nefesleniriz, nefes nefes sevdalanırız. Dağ dağ büyür içimiz. “Dua dua ellerimiz karıncalanır”
Baktım Malazgirt Şiirini herkes okuyor. Hüzünlendim.
Bizim nesil, bizim arkadaşlarımız bu şiiri yazıldığı günden beri meydan meydan okuyorlardı. Dün okuyorlardı, bugün okuyorlardı, yaşadıkları müddetçe de okuyacaklardı, varsın dinleyenleri olmasındı. Gönülleri kendilerine yeterdi onların.
Yalnız kaldım bir ara, o neslin içinden biri olarak ben de okuyayım dedim. Aldım telefonu okudum. Buraya nasıl koyacağım bilemedim. Yasin’e gönderdim, “Abi ben şimdi hava alanındayım, ama bir şekilde düzenler gönderirim” dedi sağ olsun.
Hani Oğuz Han’ın çocukları vardı, Gök, Ay, Yıldız, Gün, Dağ, Deniz.
Gökler ve yerlerdi kısacası. Biz de bunlara “Han” ilâve edip yaşatıyorduk, Gökhan, Ayhan, Yıldızhan.. gibi.
Gök, Ay, Yıldız, Gün, Ay, Deniz,
Nakış nakış Oğuzdan iz,
Biz aslında hâlâ biziz,
Dünyaya gülüşüm ondan…
Dün vardık, bugün varız, yarın da var olacağız inşallah…
Şehitlerimize, bu toprakları vatan yapanlara, atalarımıza, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’na, Arif Nihat Asya’ya, geçmişlerimize Allah rahmet eylesin.
Fatihalarla…

Önceki

Sonraki

Benzer Haberler

Yorumlar (0)

YORUM YAZ

Bir yanıt yazın