Son zamanlarda ciddi çalkantılara maruz kalan İran’ın Türk asılı Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın Azerbaycan’ı ziyaret etmesi dünya kamuoyunun dikkatini çekti. Bu ziyaret beraberinde bir taraftan önemli suikastlarla sarsılan diğer taraftan İsrail ve ABD tehditlerine hedef olan ve uygulanan ambargolardan bunalan İran, bu sıkışmışlıktan kurtulmak üzere Türk asılı cumhurbaşkanı kartı kullanarak paradigma değişimine mi gidiyor? Yoksa ambargolardan dolayı yenileyemediği teknoloji dolayısıyla zengin doğalgaz rezervlerinden yeterince yararlanmayan ve bu nedenle Rusya’dan doğalgaz ithalatına mecbur kalan İran, bu ithalatı gerçekleştirmek için Azerbaycan’ın desteğine mi ihtiyacı var? gibi konuları gündeme getirdi.
Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan’ın Azerbaycan’ı ziyareti değerlendirmeden önce Azerbaycan –İran ilişkinlerine kısaca değinmekte fayda var. Tarihi süreç içerisinde İran-Azerbaycan ilişkileri git – gitlerle dolu sürekli bir değişim göstermiştir. İki ülkenin ilişkilerinde istikrar yerine bölgesel gelişmeler, siyasi iktidarlar ve sosyo-ekonomik konjonktüre göre dalgalanmalar yaşanmıştır. Başka bir ifadeyle Azerbaycan-İran ilişkileri, bölgesel dengeler, büyük güçlerin etkisi (son dönemlerde özellikle İsrail, Rusya ve Türkiye) ve iç politik dinamikler nedeniyle kırılgan bir yapı göstermektedir. Her şeyden önce Güney Azerbaycan olarak da adlandırılan İran’ın kuzeybatısında Azerbaycan ile etnik ve kültürel bağlara sahip oldukça büyük Türk nüfusu yaşamaktadır. Bu halk tarihi ve sosyolojik açıdan Azerbaycan’la bütünlük arz etmekte ve etnisite olarak da Azerbaycan halkı ile aynı kökene sahiptir. Azerbaycan nüfusunun neredeyse 4 katı olan İran’daki Türk nüfusunun varlığı Azerbaycan’ın ülkedeki etki faktörüne ciddi katkı sağlamaktadır. Bununla birlikte Azerbaycan, İran’la ilişkilerin zedelenmemesi ve iç işlerine müdahale gibi algılamanın oluşmaması için ülkedeki Türk nüfusu genelde resmî söylemde gündeme getirmemektedir. Ama konjonktürel ilişkilere ve İran’ın Azerbaycan’a yönelik tutumuna bağlı olarak kimi zaman bu konuda imada bulunmaktan da kaçınmamaktadır. Diğer taraftan Azerbaycan milliyetçiliğinde “Birleşik (Bötüv) Azerbaycan” idealine sıkça atıf yapılır. Azerbaycan kamuoyunda da “Güney Azerbaycan” kavramı oldukça güçlüdür. Bazı sivil toplum kuruluşları ve medya organları, İran’daki Azerbaycan Türklerinin haklarını desteklenmekte ve gündeme getirilmektedir. Güney Azerbaycan’daki büyük bir Türk nüfusunun varlığı İran’ın iç politikası açısından ciddi bir hassasiyet oluşturmaktadır. O nedenle İran kendi vatandaşı olan Türk halkının kültürel değerleri baskılayarak onları kontrol altında tutmaya çalışmaktadır. Mesela İran’da Azerbaycan Türkçesi ile eğitim imkânı bulunmamakta, okullarda Türk tarihi ve edebiyatı dersleri okutulmamakta, medyada, eğitimde ve devlet kadrolarında Türk kimliği bastırılmaktadır. En ilginç ve somut bir örneği Tahran’da düzenlenen “Tebriz Kültür Haftası” etkinliğinin kapanış töreninde Türk asılı İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, Güney Azerbaycan’ın ünlü şairi Şehriyar’ın Heyder Baba şiirinin dizelerinden birini okurken güvenlik görevlileri müdahale ederek şiiri tamamlamasını engellenmiş ve Pezeşkiyan, bu müdahaleye, “Ne var bunda! İki tane Türkçe şiir okumak sorun yaratmaz” diyerek karşılık vermişti.
İran’ın bu yersiz tutumu ise başta kendi vatandaşı olan Türkler olmak üzere Türk Dünyasında rahatsızlık yaratmaktadır. Bu husus Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev tarafında ilklerin yaşandığı Semerkant Zirvesinde (9. Türk Devletleri Teşkilatı Semerkant Zirvesi) “Türk dünyası sadece bağımsız Türk devletlerinden oluşmuyor, coğrafi sınırları çok daha geniş. Türk Devletleri Teşkilatına üye ülkeler dışında yaşayan soydaşların hakları, güvenlikleri, millî kimliklerinin korunması ve asimilasyonlarının önlenmesi gibi konuların, Türk Devletleri Teşkilatı çerçevesinde gündemde tutulmasının zamanı geldiğine inanıyorum. Türk dünyasında genç nesillerin yaşadıkları ülkelerde ana dillerinde eğitim alabilmeleri gerekiyor ifadeleriyle dile getirilmiştir.
Azerbaycan-İran ilişkilerinde din-mezhep unsuru da önemli bir yer tutmaktadır. Aslen Türk soylu olan Safevî mirasından gelen İmamiyye (Caferî) Şiiliği her iki ülke için de ortak bir değer oluşturmaktadır. Ancak sanılanın aksine mezhebi ilişki realitede bu iki ülkeyi ortak Şii kimliği üzerinden bir yakınlık kurma zemini oluşturmamaktadır. Başka bir ifadeyle bu unsur birleştirici olmaktan çok ayrıştırıcı bir faktör olarak öne çıkmaktadır. Zira İran Şiiliği bir ideoloji ve milli kimlik olarak algılamaktadır. O nedenle Şiilik, doğrudan devletin ve hukukun temeli olarak kullanılır. İran’da Şii kimlik, milliyetin üstünde tanımlanır. “Tüm Şiiler kardeştir” söylemiyle ülkede yaşayan başta Türkler olmak üzere diğer halkların kimliği bastırmaya çalışır. Ayrıca din-mezhebi bir dış politika aracı olarak da kullanmaktadır. Başka bir ifadeyle İran, komşu ülkelerdeki Şii cami, dernek ve din adamları üzerinden ideolojik yayılma çabası içinde olduğu görülmektedir. Buna karşın Azerbaycan’ın Şiiliğe bakışı, hem tarihî hem sosyolojik hem de siyasal açıdan pragmatik, sekülerleştirilmiş ve kültürel temelli bir nitelik taşımaktadır. Dolayısıyla halkın büyük çoğunluğu Şii olmasına rağmen, Şiilik Azerbaycan’da bir inançtan çok bir gelenek ve kimlik unsuru olarak yaşanmaktadır. O nedenle Azerbaycan Şiilik bir ideoloji değil boyut kazandırılmamış, kültürel kimliğin bir parçası olarak görülmüştür. Dolayısıyla Şiilik bireysel ve kültürel bir inanç biçimine dönüşmüştür. Azerbaycan’da toplumun genelinde dini dogmatizm yerine milliyetçilik ve sekülerlik daha baskındır. Özellikle vurgulamak gerekir ki, Azerbaycan’da bir milli kimlik çok güçlü olup, diğer tüm kimliklerin üstünde yer almaktadır. Azerbaycan’ın laik, Türk kimlikli ve Batı ile uyumlu modeli, İran’daki Türkler için cazip bir alternatif oluşturması İran reji tarafından çifte tehdit olarak görülmektedir.
Görüldüğü üzere İran ve Azerbaycan, Şiiliği farklı şekillerde tanımlanmakta ve kullanılmaktadır. İran’da Şiilik, siyasi-ideolojik araç olarak anlamlandırılırken, Azerbaycan’da kültürel-dinî miras olarak anlamlandırılmaktadır. İran, Azerbaycan’daki dini yapılar üzerinde nüfuz kurmaya çalışırken, Azerbaycan bu müdahalelere karşı dikkatli bir tutum izlemektedir. Diğer taraftan İran’ın Şii teokratik yapısı arz ederken, Azerbaycan ise laik yapısı arz etmektedir. Laiklik konusunda önemli bir hassasiyette sahip olan Azerbaycan, İran’ın yayılmacı politikasına karşı oldukça dikkatli bir politika izlemektedir. İran, “yumuşak güç” perdesi altında dini bazı kurumlar ve sivil toplum kuruluşları üzerinden ideolojik yayılma çabası, Azerbaycan tarafından “yumuşak güç” değil, doğrudan bir istihbarat ve kışkırtma faaliyeti olarak görülerek gerekli önlemler alınmaktadır.
Tarihsel, kültürel, dini ve coğrafi bağlara dayanmakla birlikte zaman zaman gerginlikler ve iş birliği dönemleriyle şekillenen Azerbaycan –İran ilişlerini belirleyen temel dört unsur varlığından söz etmek mümkündür. Bunlarda ilk ikisi yukarıda bahsettiğimiz Güney Azerbaycan ve din-mezhep meselesidir. Bunlar dışında iki ülke ilişkilerinden Ermenistan ve İsrail meselesi de önemli bir yer alır. Azerbaycan-İsrail arasında stratejik, askeri ve enerji temelli bir ortaklık niteliği taşıyan ileri düzeyli bir ilişki bulunmaktadır. Bu ilişkiler, Azerbaycan’ın güvenlik ve savunma ihtiyaçlarını karşılamada İsrail’e yönelmesiyle gelişmiş, zamanla yüksek düzeyde stratejik iş birliğine dönüşmüştür. İran, İsrail’in Azerbaycan’daki varlığını, özellikle İsrail istihbarat servislerinin (Mossad) İran’a karşı Azerbaycan topraklarını kullanabileceği düşüncesiyle ciddi bir tehdit olarak algılamaktadır. Bu nedenle İran, sınır bölgelerinde sık sık askeri tatbikatlar düzenlemiş, Azerbaycan’a yönelik tehdit içerikli açıklamalarda bulunmuştur. Sonuç olarak Azerbaycan-İsrail yakınlaşması, İran açısından ciddi bir tehdit algısına neden olmuş ve İran-Azerbaycan ilişkilerinde kalıcı bir gerilim kaynağı haline gelmiştir.
Azerbaycan – İran- ilişkilerinde Ermenistan unsuru da önemli bir faktör olarak rol oynamaktadır. Hatta iki ülke ilişkisinde son 30 yıldır süren gerilimin merkezindeki en belirleyici faktörlerden biridir. İran’ın Ermenistan’la sürdürdüğü yakın ilişkiler, Azerbaycan tarafından çoğu zaman dostça olmayan ve stratejik tehdit oluşturan bir tavır olarak algılanmaktadır. Bu durum özellikle ikinci Karabağ Savaşı sonrası daha da belirgin hale gelmiştir. Her ne kadar İran, Karabağ savaşları sırasında resmî olarak tarafsızlık politikası benimsediğini ifade etmişse de fiilen Ermenistan’a gıda, enerji, akaryakıt ve ticaret yolu açarak dolaylı destek sağlamıştır. Bu nedenle Azerbaycan kamuoyu ve hükümeti, İran’a güvensizlik duymaktadır. İran daha da ileri giderek Ermenistan’a askerî ve stratejik destek sunma yönelik faaliyetlere girişmiştir. 2023-2024 yıllarında İran, Ermenistan’la ortak askeri tatbikatlar ve savunma iş birliği projeleri geliştirmiştir. Diğer taraftan Ermenistan, Karabağ işgalinin sürdüğü dönemde Hristiyan bir ülke olmasına rağmen, İran’dan hem ekonomik hem de lojistik destek almıştır. Böylece İran, Batı ve Türkiye ile sınırları kapalı olan Ermenistan’ın hayatta kalması için can damarı işlevi görmüştür. Azerbaycan için bu durum, “İran Müslüman ama Ermenistan’a destek veriyor” algısıyla ciddi bir çelişki olarak görülmüştür.
Azerbaycan- İran ve Ermenistan ilişkilerinin bir diğer eksenini de Zengezur Koridoru meselesi oluşturmaktadır. Bilindiği üzere Karabağ Zaferi sonrası Azerbaycan, Nahçıvan’a kara bağlantısı sağlamak amacıyla Zengezur Koridoru talep etmişti. Bu husus Rusya’nın arabuluculuğunda gerçekleşen ve savaşı sonlandıran üçlü mutabakat metninde yer almıştır. İran, Zengezur koridorunun açılmaması için azami bir çaba içine girerek bu konuda Ermenistan’a açık telkinde bulundu. Zira İran, bu planı jeopolitik tehdit olarak algıladı anlamaktadır. Bu bağlamda İran, Zengezur’un Ermenistan’ın egemen toprağı olduğunu vurgulayarak Erivan’a açık destek vermiştir. Aslında İran’ın bu konudaki endişesinin kaynağı bu koridorun hayata geçmesi halinde İran-Ermenistan kara bağlantısını kesilmesi ve Türkiye kesintisiz bir şekilde Türk dünyasına ulaşımını sağlanması durumunun oluşması durumu. Bu durumun oluşması halinde ise İran’ın Türk Devletleri arasında çevrelenerek yalnızlaştırılmış olmak endişesi bulunmaktadır.
Sonuç olarak Azerbaycan-İran ilişkileri bir çok unsurun etkisiyle şekillenmiş ve sürekli bir dalgalanma göstermektedir. Azerbaycan’ın yeniden bağımsızlığını kazandığı 1991 yılından itibaren İran’ın dönem dönem Azerbaycan’a yönelik komşuluk hukukuna uymayan politikasına karşın Azerbaycan genel itibarıyla mutedil ve dengeli bir politika izlemiştir. Her ne kadar İran 1991 yılında Azerbaycan’ın bağımsızlığını tanıyan ilk ülkeler arasında yer alıp, 1992 yılında diplomatik ilişkiler kurmuşsa da Ermeni yanlı ve Türk Dünyası karşıtlığı politikası nedeniyle Azerbaycan’la ilişkiler istenen düzeye ulaşamamıştır. Azerbaycan dış politikasını şekillendiren Haydar Aliyev (1993–2003 yılları), İran’a karşı dengeci, ihtiyatlı ve reelpolitik odaklı bir dış politika çizgisi izlemiştir. Aliyev, Azerbaycan’ın bağımsızlığını yeni kazanmış bir devlet olarak komşularla sorun yaşamamaya ve özellikle İran gibi güçlü ve hassas bir komşuyla istikrarlı ilişkiler kurmaya özen göstermiştir. İlham Aliyev ise, babası Haydar Aliyev’in dengeci ve ihtiyatlı çizgisini büyük ölçüde sürdürmekle birlikte, daha kararlı, zaman zaman da sertleşen bir politika izlemiştir. Özellikle 2020 Karabağ Savaşı sonrası bölgesel güç dengelerinin değişmesiyle birlikte, İran’la ilişkiler daha açık bir rekabet alanına kaymıştır.
Yorumlar (0)