Uyuşturucu maddeler, çöreklendiği yuvaların canını acıtır. Bedenleri canlı cesetlere çevirir. Özellikle de bir evladın bağımlılıkla savaştığı bir evde sabır, kelime olmaktan çıkıp hayatta kalmanın anahtarı haline gelir. Aynı şekilde, bağımlı birey için de sabır, yeniden ayağa kalkmanın, öğrenmenin, değişmenin ve direnmenin temel taşlarındandır. Sabır sadece durup beklemek anlamına gelmez, aksiyon alabilmek de bir sabır eylemidir. Dün ile bugün arasında zararsızlık ve fayda anlamında ortaya çıkacak her davranış sabırla gerçekleşir.
Sanıldığının aksine sabır yalnızca doğuştan gelen bir özellik değildir. Geliştirilebilir ve en baştan dahi öğrenilebilir. Tıpkı bir kas gibi, ne kadar çalıştırılırsa o kadar güçlenir. Bağımlılıkla mücadelede sabır, her gün test edilir. Çocuğunuzun, eşinizin tedaviye ikna olması muhakkak zaman alır, her şey birden başlamaz, bir günde bağımlı olmadığı gibi bir günde de iyileşmeyecek, bunu bilmek, farkına varmak sabrınızı başlatacaktır. Bir bağımlı bireyin arınması ışık hızında gerçekleşmez, keşke olsaydı. Depreşmelere ve nüksler olur. Umutlar yıkılır gibi olur böyle anlarda. İşte tam da bu dönemlerde sabır, sadece beklemek değil, süreci kabullenmek, kontrol edemediklerini bırakıp mücadele edebildiklerine odaklanmak anlamına gelir. Sürecin kendisi bizzat sabırdır. Bir aile, çocuğunun bir günde değişmesini ister. Ama bağımlılık anlık değil, yıllar içinde oluşan bir süreçtir. O nedenle iyileşme de zaman ister. Her gün tekrar eden küçük doğru adımlar, büyük bir dönüşüm yaratır. Sabır, işte bu adımları sürdürme kararlılığıdır.
1970’li yıllarda Stanford Üniversitesi’nde bir grup araştırmacı, sabrın çocuk gelişimi üzerindeki etkilerini ölçmek üzere bir sosyal deney yaptı. Deneyin başında çocuklar, tek başlarına boş bir odaya alındı. Masalarının üzerine, tam önlerine bir adet marshmallow (yumuşak şekerleme) konuldu. Araştırmacı çocuklara şunu söyledi: “Ben şimdi odadan çıkacağım. Eğer ben geri dönene kadar bu marshmallowu yemezsen, döndüğümde sana bir tane daha vereceğim. Ama eğer bu marshmallowu yersen, ikinciyi alamayacaksın.” Sonra oda terk edildi ve çocukların davranışları kamerayla kayda alındı.
Bazı çocuklar marshmallowu hemen yedi. Bazıları ise gözlerini kapattı, sandalyelerinde kıpır kıpır hareket etti, elleriyle gözlerini kapatmaya çalıştı, şarkı mırıldandı, kurabiyeden uzaklaşmak için türlü yollar denedi. Dayanabilen çocuklar, ödül olarak ikinci bir marshmallow aldı. Deney burada bitmedi. Aradan yıllar geçti. Aynı çocuklar lise çağındayken tekrar değerlendirildi. Sabredip ikinci marshmallowu alan çocukların, diğerlerine göre daha yüksek sınav puanlarına sahip olduğu, stresle daha sağlıklı başa çıktığı, arkadaşlık ilişkilerinde daha istikrarlı olduğu gözlendi. Bu araştırma, sabrın insan gelişimindeki etkisini somut olarak ortaya koymuştu. Şimdi çocukluğunda sabırsız olan kaç çocuğumuz uyuşturucu kullanıp da bağımlı oldu?
Bağımlılıkla mücadele eden bireyler ve aileler için bu deneyin anlamı çok derindir. Çünkü madde, davranış veya teknoloji bağımlılığı, hemen sonuç almak isteyen sabırsız bir zihin yapısıyla birleştiğinde, iyileşmeyi neredeyse imkânsız hale getirir. Bağımlı kişi her sıkıldığında, en kısa bildiği yola yönelir ve madde kullanır. Aileler her kriz anında çözüm bekler. Ancak bu çabukluk arzusu, uzun vadeli iyileşmeyi sabote eder. Sabır, burada yeniden inşa edilen yaşamın harcını oluşturmak zorundadır.
Sabırsız bireyler çabuk pes eder. Bir haftalık terapiyle mucize bekler, küçük bir nükste tüm umutlarını yitirebilir. Sabırsız aileler ise çocuğunun küçük adımlarını görmez, sadece büyük değişimler bekler. Ama bu mücadele, ince bir dokuma gibidir. Her ilmekte sabır vardır. Her bekleyişte umut gizlidir. Sabırsızlık hem bağımlı birey hem ailesi için düşüşü hızlandıran gizli bir tuzaktır. Sabır ise yavaş ama derin bir iyileşmenin pusulasıdır. Bağımlı yakını olanlar ve bağımlı bireyler ayık yaşamda kalma sabrını birlikte deneyimleyip öğrenmek durumundadırlar.
Modern çağda sıkılmak adeta bir eksiklik gibi görülüyor. Oysa sıkılmak, insan zihninin yeniden yapılanma çağrısıdır. Sıkıldığında yeni yollar ararsın, hayal kurarsın, düşünürsün. Bir bağımlı için sıkılmak, maddeye ulaşamadığı anlarda yoğun olarak hissedilir. Ama bu sıkıntı, sabırla karşılandığında bir fırsata dönüşebilir. Çünkü iyileşme tam da orada başlar. Sıkılmak, madde olmadan hayatta kalabilmenin ilk adımıdır. Aynı şekilde bir ebeveynin, çaresizlik içinde beklerken hissettiği boşluk duygusu da sabırla yoğrulursa, içgörüye dönüşür. Aile, çocuğunu yeniden tanımaya başlar. Tepki yerine anlayış geliştirir.
Geçmişte gösterilmeyen sabır, bugün acı verir. Ama bugün gösterilen sabır, yarının temelini atar. Çocuğunuzla yaşadığınız hayal kırıklıkları, onun tekrar tekrar aynı hataları yapması sizi yorabilir. Ama her şefkatli bekleyiş, her sinirinizi tuttuğunuz an, her destekleyici sessizlik, onun zihninde yeni bir iz bırakır. Sabır sadece zamana yayılmış bir direnç anlamına gelmez, kararlı ve umutlu bir duruş, hatta bir yaşam biçimidir.
Stanford’daki çocuklardan sabredenler, ikinci marshmallowu hak etti. Ama sabreden aileler, sadece bir “iyileşmiş çocuk” değil, bağları onarılmış bir aile, yeniden kurulmuş bir güven köprüsü ve özgür bir gelecek kazanır. Sabreden bağımlılar, sadece maddeyi bırakmaz, kendilerini ve sosyal yaşamlarını yeniden inşa ederler. Sabır, bağımlılıkla mücadelenin sessiz ama en güçlü kahramanıdır. İçten içe bizi dönüştüren, büyüten, olgunlaştıran bir yol arkadaşıdır. Çünkü beklemek, bazen hiçbir şey yapmamak değil, en güçlü şeyi yapmaktır.
İyileşmek isteyen bağımlı danışanlarıma sıkılmayı vaat ediyorum ki sabrın ne olduğunu birlikte hatırlayalım ya da en baştan öğrenebilelim…
Yorumlar (0)