Beşir Ayvazoğlu / Şair-Yazar
Yavuz Bülent Bâkiler’i galiba ilk defa 1969 seçimleri öncesinde, Adalet Partisi’nin meydan toplantılarından birinde dinledim; daha önce görmüş müydüm, hatırlamıyorum. Herkes ondan övgüyle söz ediyordu; Hukuk Fakültesi mezunuymuş, ama TRT’de çalışıyormuş. Belediye Başkanlığı seçimlerinde Adalet Partisi’nden aday olmak için istifa ederek memleketi Sivas’a yerleşmiş, ancak adaylığına hukukî bir engel çıkmış. Ve şairmiş!
Siyaset kurtlarının, Belediye Başkanlığına aday göstermek vaadiyle işinden ayırdıkları, ancak hesapları tutmayınca ustalıklı bir manevrayla milletvekilliğine aday göstereceklerini söyleyip atlattıkları genç adamın o gün dinlediğim propaganda konuşmasından çok etkilenmiştim. Fevkalâde tesirli konuşuyordu, mikrofonik bir sesi vardı, dili sürçmüyor, meramını ee, aa, ııı etmeden şaşırtıcı bir belâgatle anlatabiliyordu. Fiziği, şöhreti ve hitabetiyle göz dolduran genç, cerbezeli bir politikacı… Kendisi de, çevresi de seçileceğinden ve parlak bir politik geleceğe sahip olduğundan yüzde yüz emindi. CHP’nin iki, Adalet Partisi’nin altı milletvekili çıkardığı Sivas’ta yeni kurulan Birlik Partisi’ne hiç şans tanınmıyordu. Ve Yavuz Bülent beşinci sıradaydı! Yani milletvekilliği çantada keklik!
Sonuç: Önceki seçimlerde altı milletvekili çıkaran Adalet Partisi, 1969’da dört milletvekiliyle yetinmek zorunda kaldı. Birlik Partisi, beklenmedik bir atak yapmış ve Sivas’tan parlamentoya iki milletvekili göndermişti. Yavuz Bülent’in canı sağ olsundu! Bu sefer olmadıysa, bir dahakine inşallah!
Politikaya iyiden iyiye ısınan Yavuz Bülent, henüz nasıl bir batağa sapladığının farkında değildir; aynı yıl, partisinin il başkanlığına aday olur ve Genel Merkez’e rağmen, dört oy farkla seçilir. Genel Merkez’e rağmen diyorum, çünkü muhalifleri Süleyman Demirel’e onun Koca Reis ekibinden olduğuna dair “hilâf-ı hakikat” bir haber uçurmuşlardır. Yavuz Bülent şairdir, haysiyetli ve mağrur bir adamdır; kendisini defterden ebediyen silen genel başkanına gidip Bilgiççi olmadığını, bütün kongrelerde istisnasız kendisine oy verdiğini söylemeyi gururuna yedirememiştir.
SULUGÖZ BİR ŞAİR
Aramızdaki ağabey kardeş münasebeti, ya o yıl, ya da 1970’te başladı. Seçimlerinden sonra, bir yandan AP il başkanlığını yürütürken, bir yandan da avukatlık yapıyor ve haftalık Hizmet gazetesine yazdığı ateşli başmakalelerde solcularla sıkı polemiklere giriyordu. Her konferansı bir heyecan fırtınasıydı ve harikulâde bir şiir okuyuşu vardı. Adalet Partili bile olsa, genç ülkücüler olarak onu kendimizden sayıyor, “Ben Doğuluyum”, “Kerkük Ağıtı” ve “Antepli Şahin” gibi, yüreklerimizi titreten şiirlerini ezberliyorduk:
Ben Antepliyim, Şahin’im ağam
Mavzer omuzuma yük
Ben yumruklarımla dövüşeceğim
Yumruklarım memleket kadar büyük
Sivas Nüfus Müdürü Cezmi Bey’in oğlu olarak 23 Nisan 1936’da Sivas’ta dünyaya gelen Yavuz Bülent, 1830 yılında Karabağ’ın Ruslar tarafından işgali üzerine Anadolu’ya göç ederek Maraş’a yerleşen Mehemmed Sâbir’in soyundan geldiklerini, Bâkiler soyadının da Karabağîler’den bozma olduğunu söylüyor. “Eski Ramazanlar ve Çocukluğum”, “Sivas Hasreti”, “Anamın Namazları”, “Anamın Türküleri” gibi şiirlerinde anlattığı çocukluğunu, bir Müslüman evinin huzurlu ikliminde yaşayan ve babasının Serdengeçti dergilerini okuya okuya koyu bir milliyetçi olarak yetişen Yavuz Bülent’in ve ilk şiiri liseden mezun olduğu yıl (1953) Türk Sanatı dergisinde çıkmış, üniversite tahsili için gittiği Ankara’da ilk aradığı ise Osman Yüksel Serdengeçti olmuştur. Onun vasıtasıyla Türk Ocağı çevresine girerek Hamdullah Suphi, Galip Erdem, Halide Nusret Zorlutuna ve Arif Nihat Asya gibi önemli kültür ve edebiyat adamlarıyla tanışır. Artık o bir Turancıdır. Kökleriyle bağlı olduğu ve annesi Hayriye Hanım’ın yanık türkülü masallar dünyası içinde tanıyıp sevdiği Azerbaycan’a, Karabağ’a ve bütün Türk dünyasına şiirler söylemeye başlar. Gözyaşı ve hasret dolu şiirler…
Gözyaşı dedim de… Ben Yavuz Bülent kadar kolay ve içten ağlayan başka birini tanımadım. Hem ağlar, hem ağlatır. Yanılmıyorsam, Struga Şiir Akşamları dolayısıyla gittiği Makedonya’dan döndükten sonra, Ankara Aydınlar Ocağı’nda izlenimlerini anlatmıştı. Toplantıya biraz gecikerek gitmiştim. O gün salona girince gördüğüm manzarayı hiç unutamıyorum: Yavuz Bülent’in de, dinleyicilerinin gözleri ağlamaktan şişmişti ve mendiller sırılsıklamdı.
Yavuz Bey’in Struga Şiir Akşamları vesilesiyle kısa Makedonya ve Kosova seyahatinden çok okunan ve defalarca basılan kocaman bir kitap doğmuştu: Üsküp’ten Kosova’ya.
POLİTİKADA HAYAL KIRIKLIKLARI
Beni önce bu yiğit edalı, fakat gözyaşlarıyla yıkanmış şiirleriyle yakalayan Yavuz Bülent, her şeyden önce yazmayı o kadar istediğim Hisar’da sürekli şiirleri çıkan Yalnızlık (1962) şairiydi. Ve onun başyazarlık yaptığı Hizmet’te benim de kırık dökük şiirlerim yayımlanıyordu. Bir süre sonra, yazdığım şiirleri göstermek için Belediye Sitesi’ndeki yazıhanesine sık sık uğramaya başladım. Yalnız yakalayabildiğim zamanlarda, şiir diye yazdığım saçmalıkları büyük bir sabırla satır satır okuyup düzeltir, tavsiyelerde bulunur, hatta hâlâ hayret ettiğim bir alçakgönüllülükle yeni şiirlerini gösterip fikrimi sorardı. Avukat olarak müşterileri boldu ve parlak bir avukat olarak tanınıyordu. Ama aslında çok dürüst olduğu ve hakkaniyet gözettiği için bu meslekte de dikiş tutturamamıştı. Müvekkillerinin haksız olduğuna kanaat getirince kendi kendini reddederek hem karşı tarafı, hem de savcı ve hâkimleri hayret ve dehşet içinde bıraktığı çok olmuştur.
Sivas il başkanı olarak partisine de tam dört yıl aynı dürüstlükle hizmet eden Yavuz Bülent, 1973 seçimlerinde dördüncü sıradan aday gösterilmiştir. Yine herkes -tabii seçmenin nabzını tutmakta mahir kurt politikacılar hariç- onun parlamentoya gireceğinden emindir. Milli Selamet Partisi mi? Avucunu yalar! Sonuç: AP ve MSP’ye üçer milletvekili… Büyük bir hayal kırıklığına uğrayan şair politikacı, 73 seçimlerinden sonra Sivas’ta fazla kalamamış, 1974 yılında Ankara’ya “nakl-i hâne” etmiştir. Ve bir yıl süren işsizlik dönemi… 1975 yılında Başbakanlık Toprak ve Tarım Reformu Müsteşarlığı’nda hukuk müşaviri olarak göreve başlayan kahramanımız, Nevzat Yalçıntaş’ın kısa genel müdürlük döneminde TRT’ye program yapımcısı olarak döner. Yollarımız bu kurumda tekrar birleşmiş ve bir süre beraber çalışmışızdır.
Yavuz Bülent, devlet memurluğuna dönmüştür dönmesine, ama içindeki politika kurdu hâlâ kıpır kıpırdır; 1977 seçimleri gelip çatınca, o kadar hayal kırıklığına rağmen şansını bir daha denemeye karar verir. Milliyetçi Hareket Partisi’nin atak yapabileceği tahmin edilmediği için, artık Sivas’ta herkes ona milletvekili gözüyle bakmaktadır. Ne var ki MHP bir milletvekili çıkarınca, AP ikiye düşer. Üçüncü sıradaki şair yine açıkta kalmıştır. Yeniden TRT… Ama gün dönmüş, devran değişmiştir. Büyük emekler vererek hazırladığı “Anadolu’da Eski Türk Başkentleri” adlı program, Şaban Karataş döneminin acısını (!) çıkarmak istercesine subaşlarını daha sıkı bir şekilde tutan solcuların hışmına uğrar. Kendisini de Güniz Sokak’taki TRT Misafirhanesi’nin bodrum katına sürgün ederler. Aynı günlerde ben de askerden dönüp eski görevime başlamak istemiştim. Üç ay beklettikten sonra Van Radyosu’na memur olarak tayin etmişlerdi. Gözü kara bir bekâr olarak hiç düşünmeden istifa etmiştim, fakat Yavuz ağabey, tam iki buçuk yıl, inatla, o kümese benzeyen, rutubetli, karanlık bodrum katında direnmiştir. Hemşehrimiz Doğan Kasaroğlu TRT Genel Müdürlüğü’ne tayin edilinceye kadar…
SON DENEME
1979 yılında, yani İkinci MC döneminde Kültür Bakanlığı’na Sivas Milletvekili Tevfik Koraltan getirilince bu bakanlığa Müsteşar Yardımcısı olarak atanan Yavuz Bülent, 12 Eylül’den sonraki tasfiyede görevden alınıp müşavir yapılacaktır. Okuyucularım belki inanmayacaktır, ama Yavuz Bülent’in içindeki politika kurdu o günlerde hâlâ hareketlidir; 1983 seçimlerinde, rahmetli Özal’ın Sivas’ta Anavatan Partisi’nin başına geçme teklifini reddederek Milliyetçi Demokrasi Partisi’nden aday olur. Bu sefer ikinci sıradadır ve 12 Eylül yönetiminin Özal’a geçit vermeyeceğine inanıldığı için parlamentoya gireceğine kesin gözüyle bakılmaktadır. Ne var ki, şair politikacı yine yanlış ata oynamıştır; ANAP dört, MDP bir milletvekili çıkarır. Bu, artık Yavuz Bülent’in son denemesidir. Seçimlerden sonra Kültür Bakanlığı’ndaki görevine döner ve politikadan tamamen koparak kendini eserlerine verir.
Yavuz Bülent’le yollarımız Kültür Bakanlığı’nda da kesişmiştir. Gökhan Maraş döneminde bakanlık müşaviri olarak atandığım Kültür Bakanlığı’nda aynı kaderi paylaştık. DYP-CHP koalisyonun ilk günlerinde, Kültür Bakanı Fikri Sağlar tarafından “görevlendirme” adı altında, o Batman’a, ben Van’a sürgün edildik. O direndi, direnen diğer müşavirlerle birlikte Başbakanlık’ta görevlendirildi; ben hiç düşünmeden istifa ettim ve Türkiye gazetesinde çalışmaya başladım. Bir süre sonra yollarımız yeniden birleşti; Türkiye’de aynı köşeyi paylaşmaya başladık. Yönettiğim kültür sayfasında ben pazartesileri yazıyordum, o cumartesileri.
1994’te emekli olarak İstanbul’a yerleşen Yavuz Bülent Bakiler, aynı yıl by-pass ameliyatı geçirmesine rağmen, yazmaya ve konuşmaya devam ediyor. Bir daha politika mı? Aman, Allah göstermesin!
Defterimde 40 Suret, Kapı Yayınları, İstanbul 2013, s. 132-137.
Not: Bu portreyi 1996 yılında yazmıştım. İrtibatımızın hiç kopmadığı Yavuz ağabeyle son olarak üç yıl kadar önce görüşmüştük. Telefonla arayıp müşterek bir dostumuzun ismini bir türlü hatırlayamadığı ismini sormuştu. Alzheimer hastalığına yakalandığını o zaman anlamıştım. Kendisine Allah’tan rahmet, yakınlarına ve dostlarına başsağlığı diliyorum.
Yorumlar (0)