Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) Devlet ve Hükûmet Başkanları Gayriresmî Zirvesi, “Doğu ve Batının Buluşma Noktası” temasıyla 21 Mayıs 2025 tarihinde Türk dünyasının en batıdaki kalesi olan Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de gerçekleştirildi. Zirvenin Macaristan’da yapılmış olması hem sembolik hem de stratejik açıdan oldukça manidar ve dikkat çekici olmuştur. Öncelikle bu Zirvenin Budapeşte’de düzenlenmiş olması, TDT’nin küresel ölçekteki vizyonunun bir göstergesi olarak değerlendirmek mümkündür. Bu zirve, TDT’nin bölgesel işbirliği teşkilatı olmaktan öteye geçerek uluslararası düzeyde daha fazla aktörle temas kurma iradesi ortaya konulduğu şeklinde de okumak mümkündür. Zirvenin ilk kez gözlemci bir üyenin ev sahipliğinde gerçekleştirilmiş olması bir taraftan zirvenin temasında belirtildiği üzere TDT’nin Batı ile buluşması hedefi ortaya koyarken diğer taraftan Macaristan’ın Türk dünyasına verdiği stratejik ve sembolik desteği ortaya koymaktadır. Sonuç olarak, Budapeşte’de düzenlenen bu gayri resmi zirve, TDT’nin sınırlarını aşan bir etki alanı oluşturma hedefinin bir göstergesi anlamına gelmektedir. Macaristan’ın bu sürece aktif katılımı ise Türk dünyasının Avrupa bağlamında yeniden konumlandırılmasına yardımcı olacaktır. Bu durum, uzun vadede hem jeopolitik hem de kültürel etkileşimler açısından önemli sonuçlar doğuracaktır.
Bu Zirve Macaristan’da yapılmış olması yer ve zaman bakımında da manidardır. Hatırlanacağı üzere Avrupa Birliği ile Orta Asya devletleri arasında 4 Nisan’da Semerkant’ta düzenlenen Orta Asya Zirvesi’nden sonra, zirveye katılan TDT üyesi Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Özbekistan’ın Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)’nin başkenti Lefkoşe’de büyükelçilik açma kararları kamuoyunda hayal kırıklığına neden olmuş ve TDT’de kriz yaşandığına ilişkin tartışmalar yoğunluk kazanmıştır. Zirvenin bu tartışmalar sonrası Avrupa topraklarında yapılmış olması ve tüm üye ülke liderlerinin katılması yanında basına yansıyan liderler arasındaki samimi görüntüler TDT’de kriz tartışmasının yersiz olduğu görülmüştür. Bununla birlikte Zirve Bildirisinde bundan sonra böyle bir durumun yaşanmaması için önemli bir karar alınmıştır. Söz konusu kararda, “Üye Devletlerin, Türk Dünyası Vizyonu – 2040’ta belirtildiği üzere, ulusal çıkarlarını ilgilendiren kritik konularda siyasi dayanışmayı ve karşılıklı desteği daha da güçlendirme iradelerini ifade ettiklerini” (p.9) ifadesi yer almaktadır. Bu ifadenin altına Türk Devletlerinin kritik kararlarda daha sıkı bir istişare içinde hareket etmeleri gerektiği hususunu görmek mümkündür.
Diğer taraftan Zirve’de KKTC konusu özellikle vurgu yapılmış olması, Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin Kıbrıs Rum Yönetimine ilişkin aldıkları karara karşın KKTC açısından oluşan dezavantaja ilişkin yeniden denge oluşturmaya çalışıldığı çabası görmek mümkündür. Zirve Bildirisinde “…Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Türk Dünyasının ayrılmaz bir parçası olarak, Gözlemci sıfatıyla TDT’nin çalışmalarına yapmakta oldukları değerli katkıları memnuniyetle karşıladıklarını” (p.5), “Kıbrıs sorununun, Adadaki mevcut gerçeklere dayanarak, müzakere edilmiş, karşılıklı olarak kabul edilebilir ve uygulanabilir bir çözüme ulaştırılması ihtiyacını vurguladıklarını; Türk Dünyasının ayrılmaz bir parçası olan Kıbrıs Türk halkıyla, eşit özden gelen haklarını güvence altına alma arzularında dayanışma içinde olduklarını ifade ettiklerini” (p.6) ve “1-2 Mayıs 2025 tarihlerinde Girne’de gerçekleştirilen Aksakallar Konseyi 17. Toplantısının başarılı icrasını not ettiklerini” (p.7) hususları vurgulanmıştır. Ayrıca bu zirve kapsamında Dışişleri Bakanları Konseyi tarafından “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne Türk Akademisi’nde Gözlemci Statüsü Verilmesi”ne ilişkin Karar kabul edilmiştir. Sözün özü, her ne olursa olsun KKTC’nin Türk Dünyasının ayrılmaz bir parçası olduğu ve bu nedenle de TDT üyesi Türk Devletlerinin Kıbrıs sorununun Adadaki mevcut gerçeklere dayanarak çözümlenmesi konusunda iradeleri göstermeleri gerektiği kaçınılmazdır. Bu konuda Türkiye’nin tezleri ekseninde adım atılması gereği açıktır. Böyle bir yaklaşım TDT’ye üye ülkelerin bir lütfu değil, TDT’nin kuruluş felsefesi gereği olarak yerine getirilmesi gereken bir sorumluluktur. Nitekim husus Semerkant Zirvesinde Sayın Aliyev tarafından, TDT görevi sadece üye ülkeler değil, aynı zamanda üyesi ülkelerin dışında yaşayan Türk soyluların hak, güvenlik ve milli kimliklerinin korunması, asimile olmamaları gibi konulara artık teşkilat bünyesinde çözüm getirilmesi TDT mesuliyet alanı içine girmektedir, şeklinde dile getirilmiştir. Kaldı ki, KKTC, TDT’nin gözlemci üyesidir ve KKTC’nin sorunları doğrudan TDT’yi ilgilendirmektedir.
Bunun yanı sıra TDT Budapeşte Zirvesinde çok önemli konular ele alınmış ve Zirve Bildirisinde çok önemli kararlara yer verilmiştir. Bir bütün olarak bakıldığında bildiride kültürel, kurumsal, diplomasi, bölgesel ve küresel işbirliği, enerji, çevre, yeşil kalkınma ve sürdürülebilirlik, ekonomi, ticaret, tarım, ulaşım, gümrük, lojistik, dijitalleşme, güvenlik ve savunma, eğitim, gençlik ve sağlık gibi önemli alanlarda işbirliği ve entegrasyonu ilişkin kararlar yer aldığı görülmektedir. Bu husus Bildiride “Türk Dünyasında özellikle siyaset, ekonomi, ticaret, ulaştırma, enerji ve tarım alanlarında çok yönlü iş birliğinin hem bölgede hem de küresel düzeyde barış, güvenlik, istikrar, kalkınma ve refahın teşvik edilmesinde stratejik bir faktör olduğu yönündeki ortak anlayışlarını vurguladıklarını” şeklinde yer almıştır. Bu haliyle Budapeşte Bildirisi TDT’nin hem kurumsal hem de işlevsel olarak uluslararası alanda daha görünür ve etkili hale getirmeyi hedefleyen kapsamlı bir strateji belgesi niteliğinde olduğunu söylemek mümkündür.
Burada bir hususu da zikretmek gerekir ki, TDT’ye üye ülkelerden bazıları İsrail ile yakın işbirliği ve diyalog içinde olmalarına rağmen Bildiride Filistin ile ilgili “Gazze’deki feci insani durumla ilgili derin endişelerini ifade ettiklerini; kalıcı ve kapsamlı bir ateşkes, rehinelerin / tutukluların serbest bırakılması ve Gazze’ye engelsiz insani erişime yönelik müzakerelere verilen desteği teyit ettiklerini; Filistinlilerin Gazze’den uzaklaştırılmasına yönelik tüm girişimleri reddettiklerini” şeklinde karar yer almıştır. Bu karar, TDT’ye üye ülkeler arasında İsrail ile ilişki konusunda farklı görüşler olmasına rağmen ortak karar almak konusunda ciddi bir mekanizmanın olduğu da göstermektedir.
Yorumlar (0)