Sevgi Gayrettir, Emektir
“İndim yârin bahçesine gül açılmış gül güle, Yanakların al al olmuş haber verin bülbüle, Ben seni sevdim seveli düşmüşüm dilden dile…” Bu bir türkü sözü efendim ama “İndim Yârin Bahçesine”...
Özgürlük Yanılsaması
Özgürlük…
Asırlardır insanlığın en büyük ideali, en çetin mücadelesi. Ne var ki bugün bu topraklarda, özgürlüğün adıyla pazarlanan şey; sahici hürriyet değil, çıplaklığın gürültüsü. Sanki soyunmak zincirleri kırmak, sanki teşhir olmak hürriyetin zirvesi! Oysa çıplaklık, özgürlük değil; köleliğin en parlak maskesidir.
Gerçek özgürlük, insanın kendi iradesine hükmetmesidir. Fakat bugün “özgürüm” diye haykıran nice genç, aslında sistemin oyuncağıdır. Moda endüstrisinin kalıplarına sıkışmış, sosyal medyanın algoritmalarına teslim olmuş, sahte alkışların bağımlısı olmuş bir kuşak… Görünürde özgür, gerçekte esir.
Mahremiyetin Çöküşü
Mahremiyet, bu milletin bin yıllık irfanıydı.
Edep, zarafet, vakar… Hepsi bir gül bahçesinin çiçekleriydi. Bu topraklarda kadın, inceliğin ve vakar’ın timsaliydi; erkek, vakur bir sükûnetin temsilcisiydi. Bugünse o bahçe kurutuluyor. Yerine beton dikiliyor: reklam panoları, vitrinler, ekranlar…
Beden, putlaştırılıyor; ruh ise aç bırakılıyor. Artık “görünmek” varlığın ispatı sayılıyor. İnsan, kendi mahremiyetini korumak yerine, onu en ucuz şekilde pazara sunmayı marifet zannediyor. Ve bütün bu gürültünün adına da “özgürlük” deniyor.
Tüketim Kültürünün Yeni Putu
Tüketim çağında çıplaklık, en kolay pazarlanan meta haline getirildi. Moda endüstrisi ve medya, çıplaklığı cesaret, teşhiri özgüven diye paketleyip sunuyor. Oysa cesaret; soyunmak değil, direnmektir. Özgüven; teşhir değil, üretimdir.
Sosyal medyada birkaç saniyelik bir video, birkaç bin “beğeni” için bedenini sergileyen bir genç, aslında kendi özgürlüğünü satmaktadır. O beğeniler, o yorumlar, birkaç saatlik sahte bir alkıştan başka bir şey değildir. Arkasındaysa yalnızlık, tükenmişlik ve kimlik boşluğu kalır.
Kültürel İntihar
Hayır! Bu özgürlük değil, kültürel intihardır.
Edep medeniyetinin enkazı üzerinde oynanan ucuz bir tiyatrodur. Çıplaklıkla hürriyeti karıştıran bir yanılsamadır. Bizim kültürümüzde özgürlük, mahremiyetle yan yana yürürdü. Mahremiyet, bir yasak değil; insanı insan yapan zarafetin kalkanıydı.
Bugünse edep, geri kalmışlık; mahremiyet, yasakçılık olarak yaftalanıyor. Oysa edep, insanı insan yapan son kale, mahremiyet kişiliğin en değerli kalkanıdır. Kalkanını atan bir toplum, kalabalıkların içinde çıplak ve korumasız kalır.
Gerçek Özgürlük Nedir?
Gerçek özgürlük; teşhirde değil, inşadadır.
İnsan soyunarak değil, düşünerek özgürleşir. İnsan bedeniyle değil, zihniyle ve ruhuyla büyür. Özgürlüğün ölçüsü çıplak cesaret değil, onurlu direniştir. Alkışın gürültüsünde değil, izzetli bir sessizlikte saklıdır hakikat.
Gerçek özgürlük; tüketim kültürünün zincirlerinden kurtulup kendi irfanına sarılabilmektir. Sosyal medyanın sahte alkışlarını reddedip, kendi iç sesini duyabilmektir. Kendi mahremiyetini koruyabilmek, kalabalıkların dayatmasına karşı çıkabilmektir.
Bir Kavşaktayız
Türkiye, bugün bir kavşaktadır:
Ya kendi irfanını yeniden hatırlayacak ya da bu sahte özgürlüğün çamurunda boğulacaktır. Çıplaklığın alkışlandığı bir çağda; biz, düşüncenin, sanatın, edebin ve vakarın yeniden dirilişini hatırlamazsak, gelecek nesillere bırakacağımız tek miras bir enkaz olacaktır.
Ama eğer kendi köklerimize, edep ve mahremiyetin inceliğine, hakiki özgürlüğün onuruna dönersek; o zaman bu topraklar yeniden dirilecektir.
Unutmayalım: Hakiki özgürlük, soyunmakta değil; sabırla ve vakar ile dimdik durmaktadır.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.
Yorumlar (0)