ÇOCUĞUNUZUN AYAĞINA BATAN DİKENLER

A+
A-

Dünyadaki birçok ülkeden daha kalabalık bir nüfusa sahip olan eğitim ordumuz ve bir o kadar da velimiz için bir eğitim öğretim yılını daha geride bıraktık.

Bursa’mızda 2003 kurumda 40732 öğretmen ve 656.260 öğrencinin her sabah rutin haline gelen okula yetişme telaşı yerini kısmen sükunete bırakacak. Ülkemizin tüm büyükşehirlerinde trafikten binlerce servis aracı ve özel araç eksilecek. Ancak özellikle oyun çağında olan onbinlerce çocuk artık okullarda değil, sokaklarda, parklarda vakit geçirecek. Velilerimiz bir türlü bulamadıkları mükemmel öğretmenleri sanırım yaz tatilinde daha çok arayacaklar. Bizler de zeki prens ve prenseslerimizi ciddi ciddi özleyeceğiz.

20 Haziran 2025 Cuma günü karneler dağıtılıp, takdir, teşekür ve onur belgeleri verilecek. Öğrencilerimizle beraber bazı anne, babalar da sevinecek veya üzülecek. Ancak verilen bu belgelerin sadece öğrencilere verilen belgeler olmadığını gözden kaçırmamak lazım.

Her zaman söylediğim gibi eğitimin üç önemli paydaşı okul- öğrenci ve ailedir. Bu üç paydaşın görevini tam olarak yapıp yapmaması veya gerekli iş birliğini sağlayıp sağlayamaması etkisini eğitimin en değerli çıktısı olan çocuk ve gençlerimizde kendisini gösteriyor. Yani öğrencilere verilen karneler aslında annelere, babalara, öğretmenlere verilen belgelerdir. Kim ne kadar iyi veli, kim daha iyi öğretmen karnelerde yazıyor. Verilen karne, takdir ve teşekürleri bu açıdan değerlendirmek gerekiyor.

Türk toplumu olarak aşırı merhametli ve korumacı bir ortamda yetiştiğimiz için, olumsuz bir durumla karşılaştığımızda kendimiz dışında herkesi ve her şeyi suçlayabiliyoruz. Çoğu zaman ‘’ acaba benim bu sonuçtaki etkim nedir ?’’ diye sormuyoruz. Bu başarısızlığı sahiplenme konusunda da böyledir. Hal bu ki başarısızlığımızın on sebebi varsa bu on sebepten biri de bizimle ilgilidir. Ancak bu bir( yani biz ) in etkisi diğer dokuz sebepten daha fazladır. Bizim dışımızdaki etkenleri değiştirme şansımız olmayabilir ancak kendimizle ilgili etkenleri değiştirebiliriz. Bunu yaptıktan sonra bile başarılı olma şansımız yüzde doksana çıkar.

Seksen kişilik sınıflar yerine otuz kişilik sınıflar, sene başında öğrenci sıralarında hazır kitaplar, fiziki ve dijital her türlü materyal iki tuşa basmak kadar kolay, en küçük bir kötü davranışa, söze bile göz yummayan öğrenci merkezli yaklaşıma rağmen sistemi mi suçlayacağız ?

Dersini sınıftaki en az anlayan öğrencinin bile anlayacağı şekilde, fiziki ve dijital materyali kullanarak anlatan öğretmeni mi suçlu ilan edeceğiz?

Yeri geldiğinde kendi ihtiyacını erteleyip çocuğu için her türlü fedakarlığı yapan anne babayı mı suçlayacağız? Ya da biz nerede yanlış yapıyoruz? Neyi az ya da eksik yapıyoruz? Eğitimin her paydaşı bu soruları kendisine sormalı.

Bundan yıllar önce, şimdilerde üniversite öğrencisi olan kızım henüz bir yaşındayken, eğitimle ilgili okuduğum bir kitabın kapak resmi ve resim altındaki yazı çok ilgimi çekmişti. Bu kitap kapağı bugünkü yazımıza da ‘’kapak’’ olsun hadi.

Bir babanın avucunda minik bir bebek ayağı vardı. Bebeğin ayağına batmış bir de diken. Resmin altında şöyle yazıyordu:

‘’Çocuklarınızın ayağına batan dikenler sizin toplamayı unuttuğunuz dikenlerdir.’’

 

 

 

 

Önceki

Sonraki

Benzer Haberler

Yorumlar (0)

YORUM YAZ

Bir yanıt yazın