Yıl 1975 imiş.
Şerif Aydemir Ağabey bir yazı yazmış, Tercüman Gazetesi’ne göndermiş. Ergun Göze de Köşebaşı sütununda bu yazıyı yayımlamış. Yayımlamış ama büyükler bu yazıyı sakıncalı görmüş, soruşturma açmışlar Şerif Ağabey’e. O da, iznini kullanmış, İstanbul’a gelmiş. Ergun Göze’nin Nurosmaniye Caddesindeki bürosunda sohbet etmişler. Çay, limonata… ama mahcup, suskun bir Şerif Aydemir, elleri dizlerinin üzerinde… Bir ara diyor ki Ergun Göze Ağabey; “sende Fethi Gemuhluoğlu’nun hoşlanacağı haller var, kalk seni oraya göndereyim.” Telefon açıyor, az sonra da Türk Petrol Vakfında buluyor kendini.
Görür görmez eski bir dostmuş gibi tanıyor. Mânâları aynı olanlar karşılaşınca hızla birbirlerine yaklaşırlarmış. Hz,. Mevlana demiş ya “Kimi insanlar bütün servetlerini yüzlerinde gezdirirler.” Fethi Ağabey’in yüzünde de ne çok şiir, hikâye, nükte ve ne çok türkü bekleşiyormuş. Kelimelerin de kâlp taşıdığını o gün fark etmiş Şerif Ağabey.
Gitmek için izin istemiş.
Fethi Gemuhluoğlu Ağabey yanına gelen gençlere sorarmış ya “hiç aşık oldun mu?” diye. “Sana niye sormadım, merak etmiyor musun?” demiş, merak etmiyormuş Şerif Ağabey, çünkü o soruyu Arapgirli Aşık Fehmi Gür sormuş zamanında.
“Anlat” demiş tanıdığını öğrenince.
Nasıl anlatsın Şerif Ağabey.
Aşık Veysel’e benzeyen biriymiş Fehmi Gür. Onun da gözü çiçek hastalığından kapanmış. Gönül gözü açık. Saz çalmazmış ama yazdığı destanları oğlunun elinden tutup köy köy satarmış.
Şerif Ağabey 10- 11 yaşlarında iken yanına gitmiş Aşık Fehmi Gür’ün.
“Fehmi Amca ben de şiir yazıyorum” demiş.
“Ya, öylemi” deyip sevinmiş, “Peki fikrin nicedir, kime yazıyorsun?”
“İsmet Paşa’ya, Fenerbahçe’ye, bir de meri kekliğim var ona.”
“Aferin. İyi hoş da onlar ilerde sana şiir yazdırmazlar. Sen bir yavuklu bul.”
Yavukluyu ne bilsin Şerif Ağabey. Babasına sorunca kızmış, “Aşık Fehmi buradaydı, yoksa o mu öğretti sana?”
Zaman geçmiş, Aşık Fehmi Gür’ü bir başka köyde görünce yanına gitmiş, konuşunca tanımış sesinden.
– Şerefettin sen misin?
– Yavuklu buldum
– Demek gözü çapaklının biri gönlüne çentik attı öyle mi?
– Hee..
– Sevdan hayırlı olsun! Derdini hoş tut olur mu?
Sonra bir şiirini hediye etmiş Şerif Ağabey’e;
“Zamanı gelmezse güller derilmez,
Çalışmazsan bir maksuda varılmaz,
Sürme çekme ile işler görülmez,
Anadan bir karakaş olmayınca.”
Fethi Ağabey’e bunları anlatmış. İç dünyasının kuşatıldığını hissetmiş. Aralarında şöyle bir konuşma geçmiş;
– Peki, o kıza söyledin mi?
– Yok. Nasıl söylenir ki? Hiç bilmedi.
– Sonra?
– Sonrası yok. Küçük kıpırtıların ne hükmü olur, unutuldu zamanla. Herkes yoluna gitti. Ama…
– Evet, ama?
– Yüreğe ilk ürpertiyi düşüren geçip gitse de, unutulsa da o ürperti terk etmiyor insanı. Gömüldü kaldı dediğin yerden başını uzatıyor, esrik bir vakitte taş kırığı gibi gelip dizimize saplanıyor.
Celallenmiş Fethi Ağabey; “Hadi kalk git! Sen öğüdünü yuvada almışsın.”
Ardından şöyle seslenmiş;
“Sakın aş adamı olma, aşk adamı ol!”
Bir çift göz için sözü olmayanın bu alem için sözü olmazmış. Bir adamın yüreği daraldı mı, Konya Ovası’na götürsen nefessiz kalırmış. Şerif Ağabey öyle söylüyor.
Biz dağlara gidelim efendim.
Yorumlar (0)