Gazze: Kurtarılmış Bölge

A+
A-

Bir secdenin, bir kurbanın ve suskun bir direnişin hikâyesi…

Bu yıl Kurban Bayramı’nı Gazze’de geçiriyorum.

Burada gördüklerim, yalnızca bugünün zulmünü değil; tarihin en sarsıcı tekrarını da gösteriyor bana.

Gazze sokaklarında yürürken sanki bin dört yüz yıl önceye, Mekke’nin dar sokaklarına, çöl sıcağının altında ezilen ilk Müslümanların çilesine yürüyorum.

Çünkü Gazze; yalnızca bir şehir değil,

bir direnişin, bir secdenin ve bir hicretin çağdaş adı.

Burada insanlar sadece topraklarını değil, varoluşlarını da korumaya çalışıyorlar.

 

İlk Müslümanlar gibi…

 

Hatırlayın…

İslam’ın ilk günlerinde Mekke’de bir avuç mümin vardı.

Ne silahları vardı ne de bir devleti…

Ama inançları vardı.

Ve o inanç, zincirlerle boğulmak istendi.

Sümeyye; iffetini ve imanını koruduğu için mızrakla şehit edildi.

Yasir; oğlunun gözleri önünde işkenceyle can verdi.

Ammar; imanla inlediği için kızgın taşların altında ezildi.

Bilal; “Ahad, Ahad!” diyerek her dayağı imanına kazıdı.

Bugün Gazze’de gördüğüm çocuklar, kadınlar, yaşlılar…

Bana tam da o günleri hatırlatıyor.

Onlar da zincirli değil ama kuşatma altında.

Onlar da taşlanmıyor ama bombalanıyor.

Onlar da sürülmüyor ama göç ettiriliyor.

İlk Müslümanlar nasıl Habeşistan’a, sonra Medine’ye hicret ettiyse,

Gazze halkı da yüreğinde bir hicret taşıyor:

Zulümden rahmete, işgalden secdeye…

 

Bir sabah: Yıkıntılar arasında bir kız çocuğu…

 

Sabah erken saatlerde, bir enkazın yanındaki derme çatma okulda çocuklarla karşılaştım.

Duvarları yıkık, sıralar yok, çatı naylonla kaplı.

Ama çocukların gözleri dimdik.

Bir kız çocuğu vardı…

Başörtüsü toz içinde, ellerinde yara izleri.

Tahtaya kömürle “Bismillah” yazıyordu.

Ve dönüp bana dedi ki:

“Ben büyüyünce öğretmen olacağım… ama önce şehit olabilirim.

Olsun, cennette öğretmenlik daha güzel.”

Sanki Mus’ab bin Umeyr konuşuyordu.

Varlığını bırakıp hakikat uğruna yoksulluğu seçen o genç gibi…

Bu çocuklar neyle besleniyor biliyor musunuz?

İman ateşiyle.

Sabah ezanıyla, dualarla, şehitlerin isimleriyle…

 

Bir akşam: Oğlunu sedyede bekleyen baba

 

Akşam saatlerinde bir baba gördüm.

Oğlu ağır yaralıydı. Ambulans gecikiyordu.

Ama adam sükûnetle başını eğdi ve şöyle dedi:

“Evladımı İsmail gibi teslim ettim. İbrahim gibi sabrettim.

Allah verdiyse, alması da hakkıdır.”

Bu cümleyle zaman durdu sanki.

Kurban neydi ki?

Sadece hayvan kesmek mi?

Hayır…

Kurban, evladını Allah’a adamaksa, işte Gazze’de bu adanış her gün yaşanıyor.

 

Kur’an sayfasını alnına süren kadın

 

Ve yaşlı bir kadın…

Evinin yerinde sadece yıkıntı kalmış.

Rüzgârla savrulan bir Kur’an sayfasını yakalayıp alnına sürdü.

“Evimi aldılar ama ayetimi alamadılar,” dedi.

“Duvarlar gitti, ama Rabbimle aramdaki perde de kalktı.”

Sanki Mekke’de Kur’an’ı gizlice öğrenen ilk mümin kadınlar gibi…

İman eden ama susan, sabreden ama çökmeyen o büyük anneler gibi…

 

Bir çocuk: Sapanlı hafız

 

Bir başka sokakta, omzunda Kur’an çantasıyla yürüyen bir çocuk gördüm.

Bir elinde sapan, diğerinde defter.

Bana dönüp dedi ki:

“Abim şehit oldu. Sıra bende. Ama önce hafız olacağım.”

Bunu diyen bir çocuk, bize neyi anlatıyor biliyor musunuz?

Bir milletin yeniden dirilişini.

Bir toplumun takvayla silahlanmasını.

Bir şehrin küllerinden yeniden doğuşunu.

 

Ve dünya: Yüzsüz bir seyirci…

 

Ve tüm bu sahneler yaşanırken, dünya ne yapıyor?

Hiçbir şey.

BM toplantılar yapıyor ama gözyaşlarını göremiyor.

İnsan hakları örgütleri rapor yazıyor ama bombaları susturamıyor.

Sözüm ona medeni dünya, vahşetin karşısında göz kapatıyor.

Çünkü Gazze’ye bakmak, aynaya bakmak gibidir.

Ve o aynada dünya, kendi yüzsüzlüğünü görür.

O yüzden susar, görmez, yok sayar.

Ama Gazze susmaz.

Gazze secdeyle konuşur.

İmanla direnir.

Dualarla ayakta kalır.

 

Son söz: Kurtarılmış bir bölge…

 

Gazze haritada işgal altı olabilir.

Ama ruh haritasında çoktan kurtarılmış bir bölgedir.

Çünkü Gazze’de özgürlük, tankla değil takvayla kazanılır.

Kurşunla değil secdeyle yazılır.

Pasaportla değil, imanla ölçülür.

İlk Müslümanlar gibi…

İşkence gören ama susmayan…

Sürülen ama kök salan…

Kurban olan ama tükenmeyen bir halk yaşıyor burada.

Ve biz biliyoruz:

Zafer, önce kalpte kazanılır.

Gazze’de o zafer, secdeyle çoktan mühürlenmiştir.

 

 

 

Önceki

Sonraki

Benzer Haberler

Yorumlar (0)

YORUM YAZ

Bir yanıt yazın