Â
İhsan KÖSE / Yazar
“Kolay gelsin”, ” selâmünaleyküm”, “Allah razı olsun”, ” Hayırlı iÅŸler” vb. birkaç kelime grubu. Son zamanlarda, özellikle gençler, yukarıdaki kelime gruplarını ve buna benzer birkaçını daha sıkça kullanıyorlar. Kullansınlar. Buna hiçbir itirazım yok. Olamaz da. Zira, sözü edilen kelime ya da kelime grupları öncelikle Türkçemizin söz daÄŸarcığına, zenginliÄŸine katkıda bulunan unsurlar. Ayrıca, bu unsurların iÅŸaret ettikleri anlamlar da milletimiz arasında oldukça büyük saygınlık oluÅŸturan kavramları ortaya koymuÅŸ durumdalar.
        Â
Benim itirazım, insanlarımızın bu birkaç kelime ya da kelime grubunun dışına çıkmadan, fasit bir daire oluÅŸturarak hep aynı kelimeleri tekrarlamaları. Hatta, bu kelimeleri aklına estiÄŸi her yerde kullanarak, gerçek anlamlarından saptırmaları. Geçenlerde bir çay bahçesinin önünden geçiyorum. Bahçenin dışında bir genç, içerde bir ÅŸeyler yiyip içenlerle yaptığı sohbeti tamamlamış ve oradan ayrılmak üzere. Tam, ben yanlarından geçerken içerdekilere sesleniyor:Â
” Haydi kolay gelsin! ” Yahu, adamlara zaten kolay gelmiÅŸ! Yiyip içmiÅŸler,artık keyiflerine bakıyorlar. Daha ne kolayı gelecek? “Afiyet olsun.” lâfı yok ortada.Her yere, her ÅŸeye kolay gelir mi be kardeÅŸim.
        Â
İnanın sevgili dostlar, halâ epeyce sıklıkla karşılaÅŸtığım, içlerinde üniversite öğrencisi olan gençler bile olan bazı insanlar “Afiyet olsun ” ibaresinin anlamını bilmiyorlar. Onun için de olur olmaz bir ÅŸekilde, canlarının istediÄŸi gibi, istedikleri yerlerde kullanarak dilimizi zedeliyorlar.
        Â
“Allah’a ısmarladık” ve “güle güle ” kelime gruplarını da yerli yerinde kullanamayanlar dahi var. Adam, bir misafirlikten ayrılıp evine dönmek üzere. Misafir olarak gittiÄŸi insanlara dönerek ” güle güle ” diyor. Çocuk yapsa bu hatayı, haydi amenna, diyeceÄŸiz. Durum bildiÄŸiniz gibi deÄŸil. Diyeceksiniz ki,
“Yahu, o da bir ÅŸey mi? Gençler, kendi aralarında yazışırlarken,kelimeleri artık aynen yazmak zahmetine bile katlanmıyorlar.
“tamam” yerine “tmm”, “selâm” yerine “slm” yazıyorlar. Bazıları, bunları bile yazmaya üşeniyorlar. Eski Mısır hiyorogliflerine benzer bazı iÅŸaretleri tıklıyorlar, bilgisayar ya da akıllı telefonlarına. Nasıl olsa “Arif olan anlar. ” diye.
        Â
Kendi dilimize, kültürümüze bu kadar bigâne kalmaya hakkımız yok. Dilimiz,bu konuda kelimelerimiz, atasözlerimiz, deyimlerimiz, deyişlerimizle o kadar zengin ki, demeyin gitsin. Bence, bu güzellikleri iyice öğrenip, yerli yerinde kullanmak da hepimizin boynunun borcu olmalı.
        Â
Sevgili okurlar. Ben, şimdi sizlere bizim yetiştiğimiz zamanlarda bugünkü kısır kullanımların dışında, hem de halk arasında,nasıl güzel sözcüklerle,deyimlerle karşılaşarak büyüdüğümüzü, onları nasıl kulaklarımızı küpe ettiğimizi,bu konudaki birtakım güzel hatıralarımı da işin içine katarak anlatmaya çalışacağım.
        Â
Benim çoçukluÄŸumda çevremizde ” haminneler ” vardı. Dilcilerin “hanım nine” den “haminne” olduÄŸunu söyledikleri bu kelime, aile içindeki saygın, yaÅŸlı kadınlara verilen isimdi. Ben, küçükken, Yakacık’ta üç, Büyükbakkal Köyü’nde ise bir ” haminne” tanımıştım. Tanıdığım ” haminne ” lerden birincisi,köyümüzün meÅŸhur ailelerinden AşçıoÄŸulları’nın iki oÄŸlu Salih ve Ömer Amcaların annesiydi. İkincisi, yine aynı ailenin gelinlerinden Mahide Hanım teyzenin annesi, benim Kurtköylü
“haminne” mdi. Üçüncüsü ise, – eski Yakacıklılar iyi hatırlayacaklardır – bizim, çok kibar, beyefendi bir tuhafiyeci amcamız vardı Edirneli Fethi Bey diye. İşte, onun sürekli bastonla gezen annesi benim de “sopalı haminnem” , üçüncü “haminne ” mdi. Bir de babamla sık sık gittiÄŸimiz Büyükbakkal Köyü’nde,ÅŸu sıralar Yakacık’ta oturan, eski tapu memuru İhsan AÄŸabey’in de ninesi “haminne “mdi, benim hatırımda iz bırakanlar. Allah hepsini gani gani rahmet eylesin.
        Â
Evde iki küçük güğümümüz vardı. Kandil ve arife akşamları babam, bu güğümleri elime verir ve
” Haydi bakalım,haminnelerine su götür,sevaptır.” derdi. Ben de güğümleri yüklenir, ya AÅŸağı Kâhya ÇeÅŸmesi’nden ya da Çarşı Camii ÇeÅŸmesi’nden onları doldurur ve haminnelerime yollanırdım. Su getirdiÄŸimi görünce, üçü de sanki söz birliÄŸi etmişçesine, bugün artık toplum içinde duymakta zorlandığımız “Su gibi aziz ol evlâdım, e mi. ” diyerek beni karşılarlardı. “Su gibi aziz olmak. ” Aziz, sevgide en üstün tutulan demek. Su da Allah’ın insanlara bahÅŸettiÄŸi en güzel nimetlerinden biri. Åžu güzelliÄŸe bakar mısınız? Size su getiren birine Allah’ın en büyük nimetlerinden biri olan ” su gibi aziz olma ” dileÄŸi, isteÄŸi dile getiriliyor. MuhteÅŸem bir ÅŸey.Unutmamak lâzım bu hoÅŸlukları.
        Â
Åžimdi de yola gidenler için söylenen iki deyimin yöremizdeki anlam farklılıklarına, daha doÄŸrusu güzelliklerine deÄŸinmeye çalışalım. ” UÄŸurlar ola.” Genellikle gündüz gidilip akÅŸam dönülecek yerlere gidecek olan kiÅŸilere “Güle güle git ve dön.” anlamında bir söz grubuydu.Biz Yakacıklılar olarak bir güzel anlam daha yüklerdik ona.
“Ahmet AÄŸa,nereye böyle, yolculuk mu var?” “He be çucuÄŸum. ValiliÄŸe kadar gidip,gelicem. Bazı resmi iÅŸlerim var da.” “Haaaaa! O zaman sana uÄŸurlar olsun.”
“İşte,bu, haaaaa, o zaman sana uÄŸurlar olsun.” deyiÅŸinin içinde hem “Hayırlı yolculuklar; güle güle git, güle güle gel iması var, hem de gittiÄŸin yerde ÅŸansın,bahtın açık olsun,iÅŸin rast gitsin.” dileÄŸi gizlenmekte. Ne güzel, deÄŸil mi?
        Â
Yola gidenlere – özellikle de uzun yola – söylenen ikinci güzel deyiÅŸ de, benim çocukluÄŸumda ihtiyarlardan duyduÄŸum, sonra da Anadolu’da izine rastladığım ” Hızır peygamber yoldaşın ola. ” deyiÅŸiydi. Uzun bir yola çıkarken size dilenen dileÄŸin güzelliÄŸine bakın. Halk arasında, darda kalanların imdadına yetiÅŸen, onları her sıkıntıdan, dertten kurtaracağına inanılan Hz. Hızır peygamber yapacağınız seyahatte sizinle birlikte. Daha ne olsun.
       Â
Yakacık’ta Çarşı ve Çınaraltı Meydanı, yaz günlerinde,eskiden bugün olduÄŸu gibi sanki sahipsiz kalmışçasına, bir kenara itilmiÅŸ bir ÅŸekilde, sessiz ve sakin deÄŸildi. 19 Mayıs’ın hemen ertesinde gelen ve en geç de 29 Ekim’de giden Rum,Ermeni,Yahudi vatandaÅŸlarımızla ÅŸenlenirdi. Yaz günleri, bu ÅŸenliÄŸe dahil olan köylülerimizle birlikte adeta oturacak yer bulamazdınız Çınaraltı ve Set Üstü gazinolarımızda.
        Â
Bu konuları ayrıca anlattım. Demem o deÄŸil ÅŸu anda. O günlerde, ÅŸu güzel dileÄŸi paylaşırdık,ayrım mayrım gözetmeden:  “Sabah ÅŸerifleriniz hayrolsun madam. ” Ya da ” AkÅŸam ÅŸerifleriniz hayrolsun Hikmet Efendi oÄŸlum. ” Bu güzel dilek dolu cümleler, bizim kuÅŸağın sadece anılarında kaldı sanıyorum, ne yazık ki.
        Â
Kadri AÄŸabey ( Evsen ) – ki Yakacık’ın eski belediye baÅŸkanlarındandır – ile geçen çok güzel günlerimiz olmuÅŸtu. Zaten, o günlerle ilgili anılarımı da deÄŸiÅŸik yazılarda anlatmıştım uzun uzun. Ama Kadri AÄŸabey deyince aklıma hep “Eksik olma.” deyiÅŸi gelir. Sabah ile öğle arası, kuÅŸluk vakti, Çarşı’da onu alışveriÅŸte gördüğüm an seslenirdim kendisine: “Günaydın aÄŸabey. Nasılsın bakalım?” Cevap unutulmazdı. “Eksik olma be oÄŸlum, yuvarlanıp gidiyoruz iÅŸte.”
“Eksik olma.” Varlığını, Allah inÅŸallah uzun ömür versin, saÄŸlıklı bir ÅŸekilde sürdür, anlamında olaÄŸanüstü bir dilek karşıdaki kiÅŸiye. “Eksik olma. ” Bu dilek, dile getirildiÄŸinde daha baÅŸka ne isteyebilir ki karşıdaki insan?
“SaÄŸ ol. ” Eskiden çok sıklıkla karşılaÅŸtığımız bu deyiÅŸ de yavaÅŸ yavaÅŸ kullanımdan kalkıyor gibi. Kendisine yapılan bir iyilikten, güzellikten dolayı şükran duygularını karşısındaki kiÅŸiye aktaran, sevimli bir sözcük grubuydu o da. Bizim yetiÅŸtiÄŸimiz dönemlerde o kadar çok kullanılırdı ki, hal hatır sormaların karşılığı bile “SaÄŸÂ ol.” ÅŸeklinde cevaplandırılırdı: “Günaydın Hayri Amca, nasılsın? ” “SaÄŸ ol evlât.” “Merhaba Hrant Usta, ne alemdesin? ” “SaÄŸ ol evlât.”
Köyümüzde ” saÄŸ ol. ” ve ” evlât ” kelimelerini yan yana getirip de bu kadar güzel telâffuz eden bu iki kiÅŸiye hal hatır sormaya bayılırdım.
( Devam edecek. )