Prof.Dr. Erol Göka Yazdı: Babam Bana Bir Şey Söylemedi
6 Kasım 2020’de babam Hasan Şafak Göka Hakkın rahmetine kavuştu. Onun için dua edin, Fatihanızı esirgemeyin....
1982 yılıydı. Sınıf okulundaki eÄŸitimimi tamamlayıp ordonat asteÄŸmen olarak muvazzaflık görevimi yerine getirmek için atanmıştım. Görev yerim Bursa’nın …
Â
İhsan Köse / Yazar
1982 yılıydı. Sınıf okulundaki eÄŸitimimi tamamlayıp ordonat asteÄŸmen olarak muvazzaflık görevimi yerine getirmek için atanmıştım. Görev yerim Bursa’nın Nilüfer ilçesindeki askeri birlikte bir bölüktü. Bu ÅŸirin, güzel ilçenin kırsal kesiminde kurulmuÅŸ olan birliÄŸimiz, zaman içinde yerleÅŸmenin geniÅŸlemesi sonucu, yerleÅŸim yerinin ortasında kalmıştı.     Â
Atandığım birlik, subay, astsubay, erbaÅŸ ve erlerle birlikte ancak yüz kiÅŸi kadardı. Birlikte, yüzbaşıdan sonra en kıdemli subaydım. Ufak bir birlikte görev yaptığımız için hemen herkes kısa sürede birbirini tanıma imkânı buluyordu. Bu durum da, ast-üst iliÅŸkisini daha samimi bir ortama taşıyordu. Böylece de günlük rutin iÅŸlerimizi sorunsuz bir ÅŸekilde tıkır tıkır yürütüyorduk.  Â
 BaÅŸta da söylediÄŸim gibi önceleri gayrı meskun bir alanda kurulan birliÄŸimizin yanında, zamanında bir fabrika da kurulmuÅŸ, çalışıyordu. Bir tekstil fabrikasıydı bu. O da bizim birlik gibi yerleÅŸim yerinin göbeÄŸinde yerini almak zorunda kalmıştı zamanla. Bu fabrika ile birliÄŸimiz komÅŸu olmalarına raÄŸmen nedendir bilinmez, birbirlerine küstüler. Yıllardır birbirleriyle geçinememiÅŸler, hep karşılıklı küs kalmayı baÅŸarmışlardı.   Â
Birlikte göreve baÅŸladıktan birkaç ay sonra, bölükteki askerlerin sıcak suyla banyo yapma imkânlarının olmadığını gözlemledim. Haydi, yaz günleri neyse de, kışın o ana baba evlâtlarının soÄŸuk suyla banyo yapmaları bana çok dokundu. Gerçekten oldukça üzülmüştüm bu duruma. Hemen, bu sorunu nasıl çözebilirim diye düşünmeye baÅŸladım.   Â
Sonunda, kendime göre çareyi buldum. Yan tarafımızda, bizle geçinemeyen fabrikanın kazan dairesinde oluÅŸan iÅŸlemi tamamlanmış buhar -bizim tabirimizle çürük buhar- birliÄŸimizin hemen sınırında boÅŸluÄŸa salınıyordu. Bu, boÅŸluÄŸa salınan buharı birliÄŸimizin yararı için kullanabilirdim. Yapacağım iÅŸ, benim açımdan gayet basitti. Bu boÅŸa giden buharı alıp bir kazan içinden serpantinle geçirerek daimi sıcak su elde edebilirdim. Bu, oluÅŸacak olan sürekli sıcak suyu da askerlerimizin banyosunda, lavabolarında kullanımını saÄŸlamış olurdum.      Â
Düşüncemi bölük komutanıma arz ettim. Ancak, kendisi fabrika ile olan geçimsizlikler nedeniyle, fabrika yetkililerinin buna izin vermeyeceklerini bana anlattı. Ben düşüncemde çok ısrarlı davranınca da “İstersen bir git görüş fabrikayla, bir ÅŸansını dene bakalım.” diyerek bana izin verdi.      Â
Sonunda bir gün, sabah içtimasından ardından doÄŸru fabrikaya yöneldim. Ancak, daha fabrika kapısına gelince sıkıntı baÅŸladı. Bekçi beni hiç iyi karşılamamıştı. Yandaki birlikten geldiÄŸim için bana çok soÄŸuk davranıyordu. Kendisine, “İstanbullu bir asteÄŸmen hayırlı bir iÅŸ için yetkililerle görüşmek istiyor.” diye direttimse de bekçiyi pek ikna edemedim. Ona biraz daha dil döktükten sonra, “EÄŸer benle görüşmek isteyen olursa, bana askerlerle haber yollarsın.” diyerek dönüp, umutsuzca tel örgülerin arkasından birliÄŸime doÄŸru yürümeye baÅŸladım.
Birlik içinde yaklaşık iki yüz metre yürümüş yürümemiştim ki, arkamdan nizamiyeye kadar koşarak gelen bekçi, patronlarının benimle görüşmek istediklerini, bana bağırarak bildiriyordu. Ne olmuştu? Yöneticilerin ya da patronların kafalarına kiremit mi düşmüştü? Her neyse. Olanlar beni ilgilendirmiyordu. Benim, görüşme isteğim kabul görmüştü ya, gerisi faso fisoydu. Sevinçten havalara uçarak koşturmaya başladım fabrikaya doğru.
Koştur koştur fabrikanın bahçesine geçtim. Tavrı, bir anda olumluya dönen bekçi, bir yandan bana ne görüşmek istediğimi soruyor diğer yandan da önüme düşerek beni ilgililere taşımaya çalışıyordu. Beni, fabrikanın girişinin bir üst katında, bir odanın önüne kadar götürüp bıraktı. Meğer beni götürüp bıraktığı oda patronların odasıymış.
Kapıyı tıklatıp odaya girdiÄŸimde, biri makamında, diÄŸeri de onun karşısındaki koltuklardan birinde oturan iki beyefendi ile karşılaÅŸtım. Makamında oturan beyefendi babam yaÅŸlarında olmasına raÄŸmen, diÄŸeri ancak kırklı yaÅŸlarda gözüküyordu. Önce kendimi tanıttım. İstanbullu bir asteÄŸmen olarak yandaki birlikte görevli olduÄŸumu söyledim. İstanbullu olduÄŸumu söyleyince, yaÅŸlıca olan beyefendi “OÄŸlum, İstanbul’un neresindensin?” diye sordu. Ben de, “Efendim, ben Kartal’ın Yakacık köyündenim.” deyince, bir an çok ÅŸaşırmış bir halde yüzüme bakakaldı adam. Ardından da “Yapma yahu. Ben de Yakacıklıyım.” demez mi. Bu sefer de ben ÅŸallak mallak oldum. Hemen beynimde, karşımdaki beyefendinin simasını taramaya baÅŸladım. Fakat ne mümkün. Karşımda oturan beyefendiyi bir türlü çıkaramıyorum. Benim, ÅŸaÅŸkınlıktan içine düştüğüm çıkmazı gören beyefendi, anlatmaya baÅŸladı. “OÄŸlum.” dedi. “Ayazma yolunun üzerinde Kefelilerin Köşkü var, bilir misin? İşte o köşk bizim.” diye devam etti. Duyduklarıma inanamıyordum. Hem sevinçten hem de ÅŸaÅŸkınlıktan “Bilmez miyim efendim.” dedim. “Ben de o köşkün az ilerisindeki Fahri Bey’in evinde doÄŸmuÅŸum. Sizin köşkün karşısındaki TaÅŸ Köşk’ün bahçesindeki evde de üç yaşıma kadar yaÅŸamışım. Sonrasında da HasanpaÅŸa İlkokulu’nun bitiÅŸiÄŸindeki evimiz yapılınca oraya taşınmışız.”
Büyük bir tedirginlik içinde geldiÄŸim fabrikanın sahibiyle hemÅŸeri çıkmıştık. Böyle olunca da ardından sardırmıştık koyu muhabbete. Bana, “Yakacık’tan kimlerdensin?” diye sordu. Ben de, “Bahçıvan AteÅŸ İbrahim’in oÄŸluyum.” cevabını verdim. Ardından da “AteÅŸ Amca neyin olur?” deyince de “Dedemdir.” dedim. Sonra sırayla Yakacık’tan kendi tanıdıklarını Kadri Bey’i (Kadri Evsen), Kasap Fethi Amca’yı ve TaÅŸ Köşk’ün sahibi Hakkı Amca’yı sordu. Hakkı Amca’nın vefat ettiÄŸini söyleyince de, kendisine rahmet diledi.
İyice yumuÅŸamış, rahatlamış bir ortam içerisinde çaylarımızı yudumlayarak lâflamaya devam ediyorduk. MeÄŸer karşısında oturan beyefendi de patronun oÄŸluymuÅŸ. Yakacık muhabbetinden sonra benden ne istediÄŸimi sordu. Ben de, fabrikalarından boÅŸa giden “çürük buhar”ın birliÄŸin sıcak su ihtiyacını karşılayabilecek küçük projemi ona anlattım. Çok sevindi. Böylece, birlikle olan iliÅŸkilerin de düzeleceÄŸini ona aktardım. Tekrar çok memnun olduÄŸunu belirtti. OÄŸluna iÅŸaret ederek, sekreterini aratıp, fabrikanın tesisat iÅŸlerine bakan ustasını çağırttı. Ustaya, benim bütün istediklerimin depodan karşılanması emrini verdi. Ben de “Sadece çürük buharınızı istiyorum. DiÄŸer malzemeleri biz de karşılayabiliriz.” deyip, kendisine çok çok teÅŸekkür ederek vedalaÅŸtım.
Yaklaşık on gün içinde, bölüğün kademesinde kazanı hazırladım. Fabrikaya neredeyse bitişik duvarın yanına yaptırdığım ayaklı iskeleye onu yerleştirdim. Askerlerin banyosuna, lavabolarına ve nöbetçi subayı odasının yanına da duş tesisatlarını bağlattım. Fabrikanın bakım ustası da buharı bizim serpantine bağladı. Bize hediye olarak da kazana bizim taktığımız emniyet subabının daha kalitelisini taktı. Sistemimiz artık emre âmâdeydi.
Bir gün yüzbaşıma, “Sıcak su tesisatımızı artık denemeye hazırız.” bilgisini verdim. Kendisi ve yanında sevimli başçavuÅŸu ile askerlerin banyosuna gittik. Yüzbaşı, bir ere soyunup banyoya girme emri verdi. Çocuk da soyunup külotu ile duÅŸun altına geldi. Ben, “Sıcak suyu açarken dikkat et!HaÅŸlanma!” dedim. Hemen yanıbaşımda duran başçavuÅŸ olan bitene hâlâ inanamamış olacak ki, yüzbaşıya dönerek, “Komutanım. Baksanıza, bir de haÅŸlanacak derecede sıcak su gelecekmiÅŸ tesisatttan.” diyerek, güya benimle kafa yaptı. Ama sonradan duÅŸun altına girerek, sıcak suyla güzelce yıkanan askeri görünce de bir hayli bozuldu tabiî. Bozulan sadece başçavuÅŸ deÄŸildi. Yıkanmasını tamamlayan asker bana dönüp de “Allah sizden razı olsun komutanım.” deyince, yüzbaşının suratı asıldı. Bana dönerek, “Bütün bunları sadece kendin yaptığını mı söyledin askerlere? Bunların yapılması için benim emir verdiÄŸimi söylemedin mi?” diyerek beni de fırçaladı. Ben de, çaresiz “Tabiî ki komutanım. Siz emir verdiniz, ben de emirlerinizi yerine getirdim.” diyerek iÅŸi tatlıya baÄŸladım.
Bu, olan bitenlerden bölük o kadar memnun olmuştu ki, anlatamam. Ayrıca birliğimizdeki askerlerle, fabrika çalışanları da, fabrika sahipleri de artık dost olmuşlardı. Karşılıklı selâmlaşmadan geçmeyen bu iki topluluk, bundan böyle adeta birbirlerine emanettiler.
Yıllar önce yaşadığım bu ilginç tevafuk, Yakacıklıların bir araya gelmesi, olağanüstü bir güzellik yaratmıştı, yaklaşık yüz kişiyi bulan askeri personel arasında. Hem tesisatın yapımından sonra, hem de askerliğim boyunca Yakacıklı Kefeli Baba ve oğluna ziyaretlerimi hep sürdürdüm. Bu karşılaşmalarımızın her seferinde de birbirimizi hasretle kucaklayarak, gözlerimizde biriken nemleri birbirimizden saklayarak muhabbetimizi büyük bir içtenlikle sürdürmüştük.
1982 yılındaki bu güzel rastlantıyı yaÅŸayan ve bizlere aktaran, babası ve dedesi de eski Yakacıklı olan Feridun AteÅŸ kardeÅŸime, Yakacık ile ilgili bu hatırayı kayda geçirdiÄŸi için sonsuz teÅŸekkürlerimi sunuyorum. Ayrıca, sevgili Feridun’un dedesi, benim dedemin de silâh arkadaşı, I.Cihan Harbi ve İstiklâl Harbi gazisi AteÅŸ Amca ile babası İbrahim AteÅŸ’i de rahmetle anıyorum, bu vesileyle.