KİM DEMİŞ, “MEYVENİN KÖTÜSÜ ERİK”

A+
A-

“Biz Aksekiyiz” WattSapp sitesinde İlkay Akca’nın oluşturduğu bir video… Alman televizyonu ZDF’nin Akseki Morca Yaylasını ve burada yaşayan göçer Yörükleri tanıtıyor.

Denizden 2 bin metre yükseklikteki bu dağlarda yaşayan insanların tek geçim kaynağı hayvanlar. Özellikle de keçiler… Hani, “Ormanların düşmanı!” diye yalan yanlış bilgilerle kafamızı şişirdikleri suçsuz günahsız keçiler…

Ayrıca kar ve buzulların oluşturduğu doğal obrukları peynir üretim merkezi ve buzhane gibi kullanan Mustafa Akca ailesinin doğal yaşamı… Akca’nın görevi bütün gün keçileri otlatmak… Kimi zaman kız erkek ayrımı olmadan çocuklar da yapıyor bu işi.

Bayanlar keçileri sağıyor. Toplanan sütten geleneksel yöntemlerle katıksız peynir, yoğurt ve tereyağı üretiyorlar. Buzdolabı ne gezer yaylada. Obruklar ne güne durur!

“Hastalanınca ne yaparsınız?” diye soruyor Alman.

Hasta mı olurmuş hiç, yaylalarda yaşayan! Kırk yılda bir başları ya da karınları ağrırsa doktora, hastaneye gidecek halleri yok ya! Ne güne duruyormuş, şifalı otlar? Çaresine bakarlarmış.

“Aslında karla kaplı olurdu; haziran ayında buralar. Nedense birkaç yıldır mayıs sonunda eriyip gidiyor karlar.” diyorlar. Bu ders yılı ilkokul son sınıfa gidecek olan çok güzel Türkçe konuşan küçük şirin kızları, “Büyüyünce doktor olacağım ben.” diyor. Anne de baba da onaylıyorlar onu: “O okuyacak. O biz göçer Yörüklerin son nesli olacak.” diyorlar.

Yaylada yakındıkları hiçbir şey yok. “Biz buralarda rahatız. Kasaba ve kentlerde yaşayanlardan hem daha rahat, hem daha özgürüz. Oralarda her şey çok pahalı… Bize göre değil.” diyor; Mustafa Akca.

Ben de Aksekiliyim de, doğup büyüdüğüm Gödene köyünde obruk görmediğim gibi adını bile duymadım. İki davar sürüsü vardı köyümüzde. Ağustos gelince Tepedağ denen yaylaya götürürdü; sürülerini çobanlar. O yaylaya çıkmadım hiç. Bilmiyorum, orada var mıydı obruk?

Akseki’nin ünlü köylerinden biri de Çimi… 1953-1954 ders yılında Aksu Köy Enstitüsüne girdiğimde 45 kişilik sınıfımızda 4 İbradılı, 4 Çimili arkadaşım vardı. Bizim köyden bir tek ben… Ayrıca bizden iki sınıf ilerdeki Mustafa Enhoş da Çimiliydi. Enhoş’la İstanbul Çapa Eğitim Enstitüsünde aynı sınıfta buluştuk. O, iki yıl öğretmenlik yaptıktan sonra gelmişti çünkü. Enhoş, öğretmenken İstanbul Hukuk Fakültesini de bitirdi dışarıdan. Gündüzleri avukat, geceleri akşam sanat okullarında öğretmen olarak çalıştı. O arada “Bütün Yönleri İle Akseki ve Aksekililer” adlı güzel bir kitap da yazıp yayımladı.

Arkadaşım Enhoş gibi “Her Yönüyle Akseki Çimi Köyü”(*) adlı 439 sayfalık kitabın yazarı tarih öğretmeni Mustafa Bengi de Çimili. Yılların araştırma ürünü bu kitabın 351. sayfasının başlığı “ORUKLAR (OBRUK)… Şöyle başlıyor bu bölüm:

“Akseki’nin güneydoğu yönünde yüksek dağların içinde yer alan Çimi köyünün sahip olduğu coğrafi alan çok geniştir. Köyün arazisi (yaylalar) yaklaşık 25 km uzunluğunda 4-5 km genişliktedir. Köyün rakımı 1150-1270 metre civarındadır. Yaylalar ise 1400-2200 metre arasında değişir. Yüksek dağların zirvesi 2850 metreye kadar çıkar. Mesela Aydaş Dağı 2280, Ürküten Dağı 2530, Akdağ 2870 metre. Onlar gibi birçok dağ vardır. Bu dağlar sarp ve dik yamaçlarla çevrilidir. Aralarında yol toktur. Patika yollardan ulaşım yapılır.”

Ve en önemlisi Çimi Yaylasının obruklarla dolu olduğunu öğreniyorum; bu kitaptan. Kar ve buzların on binlerce, belki de yüz binlerce yıldır kireç taşlarını oyması sonucu 5-10 metreden başlayıp 100, 200, dahası 243 metre derinliğe kadar ulaşmakta. Sözgelişi Ürküten 1 Obruğu 243 metre derinlikteymiş. Düşünün hele, 243 metre derinlik!..

“Yerbilimcilerimizin bu obruklardan haberi var mı?” diye sorarsanız, evet varmış. Sözgelişi Boğaziçi Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü elemanları 1978-1980 yıllarında bu obrukları tek tek inceleyip bir rapor hazırlamışlar. Bu rapordan öğrendiğimize göre Ürküten 1 Obruğunun 20 metre yakınında Ürküten 2 Obruğu varmış. Bu obruğun girişi 1 metre çapındaymış ama 15 metre inildikten sonra çap 7 metre genişliğe ulaşmaktaymış.

Şimdi rapordan bu mağarayı anlatan bir bölüm okuyalım:

“Mağaranın dibine doğru inerken çeşitli balkonlar bulunmakta. 40 metre inince küçük bir balkon, -107 metrede geniş bir balkon, bu balkondan yan geçişle başka balkona, biraz daha inildi mi geniş bir balkona ulaşılır. Beşinci bölümde de geniş bir balkon vardır.”

Gün gelip de bu balkonlarda oturup bir bardak çay, bir fincan kahve içilebilir mi dersiniz!

Yine bu yayladaki Dünekdibi Obruğu 192 metre derinlikte, tabanı 5×15 boyutunda yani 75 metre kare genişlikteymiş. Çimi Yaylasında 24 obruk saptamış araştırmacılar. Ülkemizde ya da başka ülkelerde belli bir bölgede toplanmış bunca obruk türü mağara var mıdır acaba?

Bu kitabı okuyuncaya dek benim de haberim yoktu; doğup büyüdüğüm köye çok yakın olan aynen Giden Gelmez Dağlarındaki o harika oluşumlar gibi, bu obruk denen dikey mağaralardan da…

Elin oğlu, elin kızı ta Almanya’dan gelip Akseki yöresinde yaşayan konargöçer Yörüklerimizin nasıl yaşadıklarını filme alıp televizyonlarında gösteriyor. Ya biz? Biz ne yapıyoruz? “Meyvenin kötüsü erik, insanın kötüsü Yörük!” diyerek aslımızı inkâr etmeye devam ediyoruz hâlâ.

Onları küçümseyenler keşke katıksız Türk olan Yörüklerimizin çeyreği kadar dürüst, çalışkan, üretici ve temiz yürekli olabilseler!

 

————————————————————–

(*) Her Yönüyle Akseki Çimi Köyü, -Tarih, Kültür, Yaşam-, Mustafa Bengi, Post Yayınevi,

Fatih/İstanbul, Haziran 2025, www.postkitap.com, e-po

sta: info@postkitap.com

Önceki

Sonraki

Benzer Haberler

Yorumlar (0)

YORUM YAZ

Bir yanıt yazın