Türkiye siyasetinde her dönem tartışılan en temel meselelerden biri, iktidarın ve muhalefetin “koltuk” ile “millet” arasındaki tercihidir. Kimi siyasetçiler koltuğu korumak adına milletin taleplerini görmezden gelirken, kimileri de milleti öne çıkarıyor gibi görünse de aslında kendi siyasi hesaplarını önceleyebiliyor.
Bugün gelinen noktada, hukukun üstünlüğü tartışmalı hale gelmiş durumda. Yargıya güvenin zedelenmesi, kurumların tarafsızlığına gölge düşmesi, siyasetin topluma güven vermekte zorlandığını gösteriyor. Bu tablo ister istemez şu soruyu gündeme getiriyor: Koltuk ile millet arasında bir orta yol var mı?
Teoride elbette var. Çünkü demokratik sistemlerde koltuk, milletin iradesiyle meşruiyet kazanır. Koltuğun asıl sahibi millettir, siyasetçi sadece emaneti taşır. Orta yol, siyasetçinin kendi çıkarını değil, milletin çıkarını gözetmesinde saklıdır. Ancak uygulamada bu denge çoğu zaman bozulur. Koltuk kaygısı ağır basınca milletin sesi kısılır; milletin iradesi dikkate alındığında ise bazı koltukların sallandığını görmek mümkündür.
Türkiye’nin en büyük sınavı da işte bu noktada başlıyor: Milletin beklentileriyle siyasetçinin koltuk sevdası arasında gerçek bir denge kurmak. Bunun yolu güçlü kurumlar, bağımsız yargı ve şeffaf yönetimden geçiyor. Hukukun olmadığı yerde orta yol da olmaz; çünkü milletin hakkını koruyacak olan da, koltuğu hak edenin kim olduğunu belirleyecek olan da hukuktur.
Sonuç olarak, koltuk ve millet ikilemi siyasetimizin değişmeyen gerçeği. Ama unutulmamalı ki milletin iradesi olmadan koltuk anlamını yitirir, hukukun olmadığı yerde de ikisinin buluşacağı bir orta yol kalmaz.
Peki iradesiz koltuk yönetimsel boşluklar doğurur mu? ülkenin yönetimi anlamında zaafiyet meydana getirir mi? Tabii ki insanın aklına peş peşe bu sorular geliyor hukuk vicdandan başlamalıdır yoksa yazılı kanunlarda mı düşünmemiz lazım bir kere yapılması gereken yapılmalı ve ziyaret edilmeyenler edilmelidir yok sayılanlar bekliyor hani bir şarkıda da diyor ya kimsesizlerin kimsesiyim bilin ben kimim
Ayrıca Sivas Kongresi’nin yıl dönümü olması nedeniyle kongrede alınan karara da yazım da yer vermek istedim
Millî sınırlar içinde vatan bölünmez bir bütündür. Millî gücü etkin, millî egemenliği de hâkim kılmak şarttır. Manda ve himaye kabul edilemez.
Buradan da bir yola varmak gerekir!
Yorumlar (0)