Babanın Değeri
Hayatta bazı değerler vardır ki onların anlamını kaybedince daha iyi anlarız. Baba, bu değerlerin başında gelir. İnsan babasını kaybettiğinde, onun hayatındaki yerini ve önemini daha derinden kavrar. Ancak asıl mesele,...
Gazze’de yardım dağıtım merkezlerinde öldürülen insanlar, sadece ekmek değil, yaşam hakkı için de sıraya girmişti. Gökyüzü maviydi ama meydan kanlıydı. Yardım ulaştıkça kurşun da geldi…
Açlığın Ötesi — Hayatta Kalma Tereddüdü
Gökyüzünün bulutsuz olduğu o gün, rüzgârın kuru toprakları savurduğu meydana doğru ilerliyordu. Yüzü eski günlerdeki gibi değildi. Savaşın son günlerdeki yıkıcı ve kavurucu ateşi ile siması değişmiş, yüzü daha da kararmıştı. Evinde aç biilaç haldeki çocuklarının ağlamalarına ve sızılarına dayanamayacak derecede olduğundan gitmeye hep tereddüt ettiği o meydana, kendisi gibi olanların seline kapıldı.
Ayaklarını kızgın toprağın üzerine basıyordu; sanki çocukluğunda kış geceleri annesinin, ayaklarının üşümemesi için hazırlamış olduğu o sıcak kil tabletlerini hissediyormuş gibiydi. Üzerine bastığı toprak, o kil tabletlerinden daha da sıcaktı, çünkü ayakları büyümüştü ama ayakkabıları büyümemişti. Zira ayakkabı namına giyebileceği hiçbir şeyi yoktu artık.
Yanındaki komşusunun aklından geçen düşüncelerden hiçbir farklı şeyi düşünmüyordu: düşüncesi ve düşünceleri sadece ekmekti. O hengâmede bir ekmek dahi elde edebilmek mümkün olabilecek miydi? Yok etmenin, etnik temizliğin başladığı o günlerden şimdiye ancak birkaç ekmek elde edebilmişti. Yokluğun hiçliğe vardığı günleri yaşıyordu. Bir an zihninden savaşın olmadığı o meydanlarda insanların tokluktan perhiz yaptıklarını hatırladı. Onları hatırladı ve sinirli bir gülüş kapladı çehresini. Varlıktan, tokluktan, yemekten dolayı perhiz yapan o bedenleri düşündü tekrardan; özgürce yemenin ve içmenin ne kadar da kıymetli olduğunu tahayyül etti.
Tahammül Bitti, Meydan Kaldı
Çocukluğunda da açlıkla sınanıyordu; babasını erken yaşta kaybetmekten dolayı ailesine bakmanın ağırlığı ile bedeni büyümüyordu aksine küçülüyordu. Yine de istediği an ekmeğe ulaşmanın özgürlüğüne sahipti. Şimdi bu özgürlükten mahrum olmanın derin ıstırabı ve hüznü ile ilerliyordu. Perhiz ve özgürlük, etnik temizlik ve yok oluş; birbirini bütünler halde mi yoksa birbirini yok edercesine mi yan yanaydı? Hâlihazırda ve öncesinde yok oluşu her daim tecrübe ediyorlardı. Azar azar ama görünür olmaksızın yok oluşları söz konusuydu. Her gün ölümle karşı karşıya kalmaktansa bugün ölmek daha iyiydi. O nedenle başlatmışlardı bu büyük mücadeleyi. Haritaya her baktıklarında “Gazze”nin, “Şeria”nın birbirinden ayrıldıkları gün gibi ortadaydı. Ya tahammül ya sefer ya da ölüm olacaktı kararlarında ve onlar artık ölümlü olduklarını kabul edercesine ölümü tahammülden ve seferden önceye aldılar. Tahammülleri ve sefere gidecek yerleri kalmamıştı. Gidecekleri bir tek o meydan kalmıştı. Kendisinin ve komşularının gidebilecekleri tek o meydan.
Tek o meydandı… Çünkü o meydanda ekmek dağıtılıyordu; ekmek, hayatta kalabilmenin en keskin ve kesif ayrıcalığıydı. Yeme özgürlüğünün mekânda vücut bulmuş hali olacaktı o meydan. Her biri, bir örnek şekilde yavaş ve ağır adımlarla ilerliyorlardı o meydana. Sıcak ve kum yüzlerine vuruyordu, adeta o meydanda sıcaklığın ve ateşin vücutları ve bedenleri kavuracak olacağını haber verircesine. Yardım kuruluşunun ekmek dağıtabilmek adına bin bir güçle gelebildiği o meydanda hareketlilik, mahşeri bu dünyada yaşanıyor hayalini yaratıyordu zihinlerde. Mahşeri kalabalık şimdi bu dünyadaydı. Mahşeri kalabalığın seli akın haline dönüştü. Ön saflardaki eller havaya kalkar kalkmaz eller kanamaya başladı. Meydan düz olmasına düzdü, ancak nerden geldiği belli olmayan mermiler elleri hedef alıyordu. Eller sıcaktan çatlamıyordu, mermilerin açtığı derin yaralarla çatlıyordu, hemen sonrasında ise bedenler teker teker düşmeye başladı. Eller yerine bedenler…
/Simülasyon Değil, Gerçeğin Ta Kendisi
Mermiler ilk icat edildiği günden bu yana beşerin hayvani insiyakını tatmin edememişti; şimdi ve şu anda da tatmin etmiyordu. Daha fazla beden ve daha fazla kayıp için icat edilen mermileri kullananlar, simülasyondan daha çok gerçeği, ölümü kusturuyorlardı kendi ellerinden. Zira bu bir “Squid Game” değildi, gerçeğin doğrudan vücut bulmuş hâliydi; reel olan akan kandı, bedenlerden akan o sıcak sıvıydı. Komşusunun ekmekleri korumak adına bedenini siper etmesine bakıyordu; ekmeğin sıcaklığını hissedercesine bedeninde bir sıcaklık peyda olmuştu. Sıcak kumların üzerine sızmaya başlayan kanın üzerinde bir adım atmaya çalışıyordu, ekmeğe ulaşabilmek adına. Ayaklarında hiçbir şey hissetmiyordu belki de ayakkabısı olmadığından ama sıcaklık azalıyordu ve gittikçe ayaklarını hissetmemeye başlamıştı. Ellerini ekmeğe uzattıkça ekmek ondan uzaklaşıyordu. Gökyüzüne bakıyordu artık, gökyüzünün maviliğini gözlerinin derinliklerinde yaşamak için. Gökyüzü bulutsuzdu; güneşin sıcaklığı yüzüne vuruyordu ama artık hava soğuyordu, bedeni de aynı şekilde… Meydan, bir ölüm meydanı olmuştu.
Leviathan Artık Kamuyu Öldürüyor
Mermi teknikti, kan kusturmak için icat edilen ve medeniyetin tekli dişlerinden biriydi. Mermi, bir leviathandı; kamusalın yok edilmesi için var edilen. Kamu, meydandaydı ancak öldürülmesi adına. Öldüren leviathandı, medeniyetin bir yansıması için var kılınan. Kamu bir hiçlikse, bedenlerin hiçliğini sağlamak adına icat edilen mermiler de bu leviathandı. Kamu ölüyordu, görünür olmak adına, kamuyu öldürüyordu görünmek olmak istemeyenler. Leviathan artık bireyi değil, kamuyu yok eden bir güce dönüşmüştü. Kamusal olan, toplumsal olan, meydanda toplananlar artık Leviathan’ın hedefiydi. Meydanı ölüm meydanı yapıyorlardı çünkü hazların en tatmin etmeyeni olan hiçliği yaşatmak uğruna.
Gerçekler Çıplak, Sayılar Kanlı
Anadolu Ajansı’nın haberinde olduğu gibi, affınıza sığınarak doğrudan iktibas edeceğim bu noktayı: “Haaretz gazetesinin, Filistinlilerin insani yardım dağıtım merkezlerinde ‘kasten’ öldürüldüğü yönündeki haberinin ardından UNRWA’nın X hesabından yapılan yazılı açıklamada, ‘Gazze’deki yeni yardım dağıtım sistemi, ölüm meydanı. Bu sistem, düzenli yiyecek dağıtmak yerine kaos ve ölüm getiriyor. Yine bu sistem bir ay önce çalışmaya başladığından beri bu merkezlerde 400’den fazla aç insanın, kendileri ve aileleri için yemek almaya çalışırken ateş açılarak öldürüldüğü bildirildi.’”
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.
Yorumlar (0)