Mânâ Eri: Askerî

  Gülâboğlu’nun şiirlerinde mahlası “Askerî”dir. O bu mahlaslarının dışında bazen “Muhammed Gülâboğlu, Muhammed Hân, Dervîş Askerî veya Askerî Dervîş” mahlaslarını da kullanır. Bazı beyitlerinde isminden ve lakabından da bahseder: Hakîkat âşıkım zâhid adımdır Askerî Dervîş Bugün meydân-ı aşk içre mahâretdir işim şimdi * Lâ-mekân iklîminin şehrinde nûr-ı mübhemiz  Bil Gülâboğlu Muhammed’dir bu yerde adımız * […]

A+
A-

 

Gülâboğlu’nun şiirlerinde mahlası “Askerî”dir. O bu mahlaslarının dışında bazen “Muhammed Gülâboğlu, Muhammed Hân, Dervîş Askerî veya Askerî Dervîş” mahlaslarını da kullanır. Bazı beyitlerinde isminden ve lakabından da bahseder:

Hakîkat âşıkım zâhid adımdır Askerî Dervîş

Bugün meydân-ı aşk içre mahâretdir işim şimdi

*

Lâ-mekân iklîminin şehrinde nûr-ı mübhemiz 

Bil Gülâboğlu Muhammed’dir bu yerde adımız

*

Sordum adın dedi adınla adım durur adaş 

Hamdülillâh bildim adın kim Muhammed Hân imiş

 

Gülâboğlu’nun ailesi ve tahsiliyle ilgili geniş bir bilgimiz yoktur. Mutasavvıf muhtemelen ilk tahsilini memleketi Çayırbaşı’nda yapmış bilahire Kütahya’da ikmâl etmiştir. Onun bir ara İstanbul’a gittiği de bilinmektedir.

Fakat bunun medrese tahsilini tamamlamak için mi olduğu yahut Elmalı’da sülûk ehli bir derviş iken farklı bir sebeple mi gönderildiği belli değildir. Nihayetinde bu bilginin de teyid ve tekidi gerekmektedir.

Dîvânındaki bir beytinde ilim elde etmek için Şam ve Buhara’ya kadar gittiğini ve tekrar Kütahya’ya döndüğünü söyler. Bu seyahat imâsında eğer bir mecâz yoksa ve söz konusu diyarlara gidildiyse bunun sebebi bellidir.

Sonuçta gönlüne aşk düşen kişinin mürşid araması farz olduğuna göre Gülâboğlu’nun da bu ırak diyârlarda bir kâmil rehber araması gâyet normaldir.

Dolayısıyla hayatının İstanbul faslı da ya ilim yahut da ilm-i ledün tahsili için bir arayışın sonunda olmuştur:

 

Gezer Şâm u Buhara’yı gider matlûbın arayı

Bulam diyü dil-ârâyı gönül bir dem karâr etmez

 

Yukarıda dediğimiz vechile bazı kaynaklarda onun Elmalı’da bulunduğu sıralarda İstanbul’a gidip geldiği de rivâyet edilmektedir. Bu görüş de bir şekilde doğu olabilir. Nitekim tarîkdaşı Niyâzî-i Mısrî’nin de Elmalı’da bulunduğu ve sülûk çıkardığı sıralarda Malatya’ya ve İstanbul’a bir seyahati olmuştur. Kimbilir belki bu seyâhatte birlikte idiler? Askerî’nin hayatındaki bu safahat şimdilik mechûlümüzdür.  

Diğer taraftan Dervîş Askerî’nin Ümmî Sinân Hazretlerine intisap etmeden evvel evlendiğini ve çocuklarının olduğunu tahmin etmek yanlış olmasa gerektir.

Bugün Altıntaş’da yaşayan soyundan gelen kişiler bunu zaten teyit etmektedir. Kaldı ki Hak erlerinin çoğu izdivaca ayrı bir kıymet vermiş -özel durumlar dışında- mutlaka evlenip çoluk çocuğa karışmışlardır.

Nitekim Kutsal Gönüllü Pîr Şaban-ı Velî Hazretleri dervişlerinden (=sonra postnişîni) Hayreddîn Efendi’ye hitaben -Bakırcılıkla iştigal edip çoçuklarına maişet temini için günlerinin önemli bir kısmını dükkanda geçirmek zorunda kalan ve fakat bir nefes Hak’tan ayrılmadan çalışmasından ötürü memnuniyetini bildirmek kasdıyla-: “Kervân hayvânı yük altında menzil alır.” demiş ve şöyle buyurmuşlardır:

 “Kuzular ve dervîşler, ehl ü evlâd sâhibi olanlarınız onları bir yerden terk edip nâmerde muhtâç etmek noktası sizin elinizden verilmek takdîr olunmuşdur. Ehl ü evlâdınız sizin gibi tevekküle kâdir olmazlarsa hâlleri müşkil olup sonra yine size ıztırâb olur. Her ne hâl ise tahammül edip yük altında çalışın ki kervân hayvânı yük altında dahi menzil alır. Siz dahi mahrûm olmazsız.”

Önceki

Sonraki

Benzer Haberler