MİNİMAL HAYATLARA AŞURE SIĞAR MI?

A+
A-

Günün yorgunluğunu atmak için bir kurtuluş olarak dairesine gitmek istiyordu. İşyerinde yaşadığı o derin ızdıraplardan kurtulmanın tek ve yegâne yolu, dairesinin sıcaklığıydı. Telefonunu dairesine gider gitmez kapatmak, herkesten ve her şeyden uzaklaşmak istiyordu. Yalnızlık, onun vazgeçilmez bir hakikati haline gelmişti. İnsanlar, özellikle de işyerindekiler artık hayatın anlamlı bir yönü değildi onun için. Dairesinin minimalliği, hayatını da minimal hale getirmişti. Kendisi mi istemişti bu minimalliği yoksa kendisine mi dayatılmıştı, onu tam olarak “bilemiyordu”. Ancak tek bildiği bir şey vardı, bu minimal hayat, onun için kurtarıcı bir işlev üstleniyordu.

Her günkü gibi işyerinden çıkmış, sitesine arabasını park etmişti. Sitenin peyzajla yüklü bahçesi onu hiç ama hiç ilgilendirmiyordu. Zira bu siteden daireyi beğenip aldığında ona bu sitenin özelliklerini anlatan satış elemanının bu peyzajdan bahsedip bahsetmediğini dahi hatırlayamıyordu. Site, kendisi gibi yalnızlığı kurtuluş olarak görenlerle kalabalık olsa da bu kalabalık asla görünür olmuyordu. Bahçede mevsimin yaz olmasından dolayı, nice güzel çiçekler açmıştı engin yeşillikler arasından. Sitenin bu bahçe kısmında kimseler olmazdı geldiği vakit. Hiçbir çocuk sesi dahi yükselmezdi orada. Mevsimler ancak ofisten çıkıldığında anlaşılabiliyordu. Ofis ise bir turfanda gibiydi, her daim yaz mevsimi olan yerdi.

Binanın içine girdiği sırada elektrikler kesilmişti. Şimdi sırası mıydı diyerek sinirli ve kızgın bir şekilde merdivenlere doğru yöneldi. Bir dağa tırmanmak için hazırlık yapan bir dağcı gibi hissetti kendisini. O esnada sordu kendisine, neden bu kadar yüksek bir katta olduğuna dair dairesinin. Ancak şimdi zamanı değildi bu sorgulamanın, çünkü “realite”, onu tırmanışa zorluyordu. Basamakları teker teker çıkmaya başladığında bir ışığın kendisine doğru yöneldiğini fark etti. Işık kendisine doğru yöneldikçe o sessiz bir şekilde neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Kendisi gibi merdiven karanlığında olan bir kadının sesini işitti. Elinde bir tepsi ile yan dairedeki komşusuna yönelmiş olduğunu görüyordu. Merakla bir kadına bir de tepsiye bakıyordu kendisi. Komşusu veya komşuları olduğunu bir anda fark etmiş oldu. Komşu, onun için, o an bir sorumluluk uyandıracak kimseydi; konuşulması ve selam verilmesi gereken. Fakat site, nice insanların bir arada olmasına yönelik sayısız dairenin yan yana getirilmesinden oluşmuş olsa da, bu insanların, yani komşuların asla bir araya ve yan yana gelmesini engelleyecek kalın duvarlardan, izole perdeli duvarlardan müteşekkildi. Yan dairede oturanın olduğu hissini uyandırmayacak derecede seslerin engellenmesi için tasarlanmış bir daire kompozisyonuydu site. Modern kayıtsızlığın adeta temerküz ettiği, modern mahremlerin vücut bulduğu mekânsal yapılaşmaydı burası.

Karanlığı aydınlatan o ışıkta gördüğü tepside, aşure vardı. Gelenekselin varoluşsal kodlarını yansıtan aşure. Tepsideki aşure, o çocukluğunun en zevkli tatlısıydı. Bir zamanlar yaşadığı sokağında müşterek hislerin ve paylaşma arzularının o en tatlı nesnesiydi. Annesinin mutfakta, o birbirinden farklı ve birbiriyle uyuşmaz görünen nesnelerin bir anda yan yana getirilerek leziz tatların varoluş çığlığıydı aşure. Merdivenin basamağında bir an durdu ve şaşkınlıkla ve istemsizce aşure alabilir miyim diyerek sordu tepsiyi taşıyan kadına. Hem bir sevinçle hem de bir istihzayla kendisine uzatıldı aşure. Aşurenin o sıcaklığını hissediyordu avuçlarında. Aşurenin sıcaklığını hissettikçe onu bir haz duyarak kaşıklamak, damağında lezzetini tatmak istiyordu. Aşure, onu, yalnızlıktan kurtulmak için mesafeleri kat edecek bir adımdı. Yalnızlığı hissetti; apartmanın, mekânın ve hayatın yalnızlığını. Çocukluk zamanının sosyalliğini hatırladı aşurede, yani sosyalliğin dinamik yapısını. Modernleştikçe yalnızlaştığını, ofisinde nesneleştiğini anladı bir anda. Topluluktan topluma geçtikçe değerlerin, maneviliğin yerine histerikliğin ve maddiliğin kapladığı bu hayat âlemine baktı derinden. Lise yıllarında okuduğu Bahaddin Özkişi’nin Sokakta adlı eserini hatırlayarak, damağındaki aşurenin tatlarını tekrar ve tekrar yudumladı.

Aşure, bu toprakların unutamadığı tek şeydi; unutulamayacak olanı aynı zamanda. Ancak şimdi sokaklarda değil, cami avlularında bir reklam hırsıyla dağıtılarak hatırlanmaya çalışıyor.

Aşure ayımız kutlu olsun, unutulmaması adına.

 

Önceki

Sonraki

Benzer Haberler

Yorumlar (0)

YORUM YAZ

Bir yanıt yazın