Çorum Belediyesinden Ulaşım Kartlara Yükleme İmkanını Kolaylaştıracak Hamle
Çorum Belediyesi, vatandaşların ulaşımda kolaylık yaşaması için ulaşım kartlarına bakiye yükleme imkanı sağlayan kioskların sayısını arttırdı.
Mustafa Muharrem / Şair-Yazar
Şiirin bilgisel kökü, sadece imgedir. Şiir bize, imge çekirdeğinden patlayarak çıkmış bilgiler sunar. Bu nedenle şiire ait yargı, imgesel bir yüklemin varlık takati kadar bir şey söyleyebilir. İlettiği bilginin imge mahreçli oluşu, şiiri epistemik bir elçi olarak yollamaz dünyamıza. Epistemik üyelik şartlarına uymak şiirin değil, şiirselliğin tercihi ve işidir. Çünkü şiirin yürüdüğü dil zemini, suje ile objeyi birbirine ilmekleyen linguistik mekiğin işlemesini görmezden gelerek var olan bir çizgidir. Linguistiğin iptalidir şiir; çünkü dilsellik dondurarak kâim kalabilir. Oysa imge, akışkan bir mizaca sahiptir. Bu nedenle şiir, şeylere mıhlanmaktan çekinen zihin ve ruhun, kelime çivileri karşısında duyduğu irkilmedir. Bu irkilme, şiiri şeye karşı yaban kılar ve insanı, özneliği terketmemenin teminatı olan imge saçağı altında durmaya çağırır. Bu irkilme varsa, insan bitmemiştir ve şiir dimdik ayaktadır. Bu irkilme varsa, linguistiğin doğal müttefiki olan nesneler, hâlâ hunhardır. Bu irkilme varsa, biçim, içi; gövde, ruhu; şehvet aşkı; saçma, anlamı tepelemek üzere saldırıdadır. Şiirin meşruiyeti, bu irkilme ile hısımlık derecesine bağlıdır. Önemli olan, şiirin bu irkilmeyi üveyleştirmemesi, bu irkilmenin sulbünden geldiğini saklamamasıdır.
İrrasyonellik çağrışımı uyandıran şiir, şeyleşmiş usun çelmesine kaptırır ayaklarını. Şeyleşmiş us kendisiyle ateşkese yanaşmayan ne varsa hepsine ‘irrasyonel’ lakabı takar. Halbuki irrasyonel olan şiir değildir. İrrasyonel olan, şiirin mektubunu gönderdiği adresin, şeyleşmiş usa tahsis edilmiş mesken rolünü yerine getirmesidir. İmgeselliğin sindirilememesi, simgelerin geleceğe koydukları ipotek nedeniyledir. Simgelerin elinde tek sapan, yerleşik linguistiktir. Çünkü, anlamın değiştirilmesinden yana olmayanların saçmaya yükledikleri içerik ile aralarında doğan dayanışma, muhafazakâr bir gerilimdir. Çünkü, saçmanın anlam ile takas edilmesi, egemen dil eksenli bilgiselliğin cılız gerçeğini teşhire koyacak, böylece insan ‘söz’leşmeyip söz ‘insan’laşacaktır. Şiirdeki ahlâkîlik, kodu mutlak güzel olan bir etik yörüngede yüzer. Bu nedenle şiir, etiği estetiğin nedeni değil, sonucu sayar. İç doğamızın safiyet tınısı, şiirin ritmidir de. Şiirin geometrisi, şeylerin kabuğunu soyarken ve özünü kendimize yakınlaştırırken fısıldayan müziktir. Kelimeler bu müziği dinleyip içselleştirdikleri ve hareketlerine yedirdikleri kadar imge temeli üstünde yükselebilir, şiiri kurabilir, fazlalıklarından kurtulabilir.
Kelimeden yapılmış bir insandır şiir, irkilmiş bir insan. İmge bu kelime soyundan gelen insanın, irkilme anına münhasır algının ta kendisidir. Eti ve kemiğiyle, gövdesi ve ruhu ile bir insan olarak şiir, hayatın gerçeğine değil, belleğine inmiştir.
Sözün düştüğü rahim, imgenin hacminden ibarettir. Düşenin koparak ayrıldığı yer neresiyse, anlam tam da orada, sesi zamirleştirmiştir. İrkilmenin püskürdüğü yöre ile şiirin anlamsal sılası, simetriktir. Kelime şeyden dolayı irkilme hissederse, imge orada, o an zihnin başına dikiliverir. Elbette şiir, imgeyi ataları kabul eden oğul kelimelerin yaşadığı bir klan değildir. Şiirin örgülenmesinde, iskeletle ten arasına öte-dil, öte-töre, öte-değer ve öte-tarih yerleşmiştir. Öte-dil, anlamın çıplak bedeninin kalıbını çıkarabilmek için, kelimeleri birer dokunuşa çevirmektir. Öte-dilin temas uzvu, sadece kelimelerdir çünkü. Öte-töre, anlamın huylarını kelimeye kazandırmak için, imgenin verdiği eğitimdir. Öte-değer, başlangıçtaki ilk arılığı gerçekleştirmektir. Böylelikle, kelimenin şeye ait bir yüzey olduğu anlaşılabilecek, ancak dibe dalarak imgeye ayak basılabilecek ve bu arkeolojik bir deneyimden çok, ontolojik bir sorumluluk hâline gelecektir. Öte-tarih, şeylerin takvimi yerine, kaderlerini sökebilme cehdiyle öğrenilebilen bir kronolojidir. Bu, şiirin geçmiş ile şimdiki zaman kaynaşmasında tutkal olmaktan kaçınmasını gerektirir.
Şiirin iddiası, inşa önceliğini anlama vermesidir. Hayatı ve dünyayı yeniden yapmak, insanı tekrar yaratılışın şifresine dönüştürmek demektir. Tevbekâr olduğu için devrimcidir şiir. Anlama karşı işlenmiş kolektif cürümden dolayı, şiir bağışlanmayı mümkünleştirir. Anlamı değiştirmektir bu imkân. Bu imkâna başvurunun somutluğu, imgeyi ispat öğesine dönüştürebildiği ölçüde kanlı canlı aramızda gezinir. Mutlak anlamın cismaniyet koşullarına kavuşması, yansıma ile öz eşitlemesi oyununun bozulması, kelimenin sürekli ebe olmaktan vazgeçmesidir. Kelimenin ebelenmeyecek denli bir açıklığa cesareti sayesinde gerçekleşebilir bu. Çünkü dil, yansıma ile özü, nesneler düzenine ilişkin bir gerçeklik; reellik imtiyazından dolayı da bir doğruluk gibi belleten bu oyunun kurallarının içselliğidir. Dilin kılavuzluğuna güvenmek, nesnelerin görünmeyen erki ile ittifaka girmektir. Oysa şiir, nesnelerin tazyikini umursamayarak, zihinde estirdikleri epistemik efendiliği ciddiye almayarak, verili hayatı geçersizleştirecektir. Nesnelerin olmayan, dilin olmayandır; dile ait olmayan ve dilin olmayan, temsilin ve simgenin mülkü olmayandır. Şiirin dilsel tabanı, yerleşik linguistiğin mayasına kulluk sergilememekteki titizlik sayesinde serilebilir altımıza.
Absürdite, anlamlılık sertifikasına yaslanarak insanı daraltma uzmanlığını icra eden nesnelere ve bunların dolaşım aygıtı olan dile, saçmalıklarını tokat gibi çarpma; sâhilik şiltesine kurulan sahteyi, yalana iade etme kusurudur. Absürdite bir kusurdur; çünkü kusurun kusursuzluk pozu verdiği bu dünyevî sunuşun kibrine, ancak bilerek işlenen bir günah gedik açabilir. Absürdite bir kusurdur; çünkü hayatın anlamındaki bozgunun sattığı caka, yanlışsız bir örgütlenme ve yaptırım dinamiğine söylemi eyer vurmaktaki beceriden alınmış bir borçtur. Bir kusur olarak şiir, imgenin biçemleşmesi ve giderek içimizden biri olması yardımıyla konuşur. Kendi güvenliğini sağlar şiir: Anlamsızlığı susturur. Yerleşik linguistiğin özne ile nesneler arasına koyduğu dil gişesini, egemen söyleyişin vahşetine rağmen yıkarak başarır bunu. Çünkü egemen söyleyiş, nesnelere yurttaşlığın rumuzu olarak dili seçmiştir yalnız. Ve yalnız dil, nesnelerin varoluşumuza kazımak istediği bir amblemdir. Dile teşne şiir, linguistiğin tanrılaşmasından elde edilecek kâr hisselerine bel bağlamanın göstergesidir.
Yerleşik linguistik, nesnelerin zihnimize ve ruhumuza yerleştirdiği casustan başka bir şey değildir. Nesnelerin üzerimizdeki grameri ile barışıklığı gözettiğimiz kadar, öznelliğimizi feda ederiz. İnsanî duruşumuzun, bağıl kümelenmelerin zimmetine geçirilmesini mem- nuniyetle karşılar ve bunun ödülünü bekleriz. İmge bizi dilin, yerleşik linguistiğin bu pagan tuzaklarına karşı uyarır. Bize irkilmeyi bahşeder. Ussallaşmış reel durumun varoluşumuza yönelttiği şiddet, imgenin siperine yatarak savuşturulabilir. İmgeleme yetisi, iradenin hayattan ve dilden asla esirgemediği vakar ve haysiyettir.
Çorum Belediyesi, vatandaşların ulaşımda kolaylık yaşaması için ulaşım kartlarına bakiye yükleme imkanı sağlayan kioskların sayısını arttırdı.
Kahramanmaraş’ta ’Andırın doktoru’ olarak bilinen ve 14. kez düzenlenen Geleneksel Tirşik Şöleni Düzenlendi.
Niğde Halk Eğitimi Merkezi Müdürlüğü çocuk korosu, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’na özel hazırladığı anlamlı klip ile büyük beğeni topladı. Sözleri Adem Kaçmaz tarafından yazılan, bestesi ise Ersin...
Şenkaya’nın düşman işgalinden kurtuluşunun 107. yılı, ilçede düzenlenen törenlerle coşkulu bir şekilde kutlandı.