Prof.Dr. Ahmet Sakarya Yazdı: Yeşil Zorbalık: Sürdürülebilirlik Adına Dayatılan Yeni Bürokrasi

A+
A-

Prof.Dr. Ahmet Sakarya / Bilim İnsanı- Akademisyen 

Son yılların en popüler kavramlarından biri: Sürdürülebilirlik. Gittiğiniz her toplantıda, katıldığınız her seminerde, açtığınız her kurum sitesinde mutlaka rastlarsınız. Üç S harfiyle başlayan bir “yeşil etik” furyası. Başlangıçta anlamlıydı. Doğayı korumak, kaynakları gelecek nesiller için akıllıca kullanmak ve iklim krizine karşı kolektif sorumluluk geliştirmek… Kim karşı çıkar?

Ancak zamanla bu fikir, adeta bir dogmaya, hatta bir çeşit yeşil diktaya dönüştü.

Sürdürülebilirlik mi, Gösteri Toplumu mu?

Bugün pek çok şirket için sürdürülebilirlik bir değer değil, bir gösteri aracıdır. Ofisin ışıklarını erken kapatmak, sosyal medyada “bugün bisikletle geldik” pozları vermek, geri dönüşüm kutularını her kata koymak gibi davranışlar, özünde semboliktir. Gerçek dönüşüm ise çok daha derin, sancılı ve kökten değişimi gerektirir. Fakat bu derin dönüşüm yerine şirketler, “görünüyorsa vardır” mantığıyla hareket eder. Jean Baudrillard’ın gösteri toplumunda dediği gibi: Artık hakikat değil, imaj kutsaldır.

Sürdürülebilirlik Sertifikaları: Yeni Çağın Papazlık Belgeleri mi?

Gelin dürüst olalım: Birçok işletme sürdürülebilirlik belgelerini yalnızca ihale şartnamesinde olduğu için alıyor. ISO 14001 belgesi olmadan kamu ihalelerine giremeyen firmalar, ne ekosistemi ne karbon salımını düşünerek bu belgeleri alıyor. Kriterleri sağlayan değil, belgeleri sağlayan “sürdürülebilir” sayılıyor. Yani şekil, özün önüne geçmiş durumda.

Bugün bir iş yeri kağıt pipete geçtiği için sürdürülebilir sayılıyor; fakat çalıştırdığı 12 saatlik vardiya sistemi, insan kaynakları sürdürülebilirliğine hiç dâhil edilmiyor. “Çevre” merkez alınırken, insan unutuluyor.

Sektörel Örneklerle Gerçekler

1. Tekstil Sektörü: Yeşil Kumaş, Siyah Gerçekler

Organik pamuk kullanımıyla övünen dev markalar, bu pamuğu sömürge tipi tarım işçiliğiyle toplatıyor. Bangladeş’te minimum ücretin altındaki maaşlarla üretilen “eko tişörtler”, Batı’da yüksek fiyatla “vicdanlı moda” etiketiyle satılıyor.

2. Gıda Sektörü: Plastik Kaşık Yasak, Ama Jet Yakıtı Serbest

Bir fast-food zinciri, plastik pipet yerine kağıt pipet verdi diye ödül alırken; her gün yüzlerce ton gıda israfı yapmaya devam ediyor. Yani sürdürülebilirlik artık işin kolayına kaçmakla eşdeğer.

3. KOBİ’ler: Dayatmaların Sessiz Mağdurları

Dev holdingler sürdürülebilirlik danışmanları ve medya ajanslarıyla imaj tazelerken; küçük işletmelere “şu belgeyi al, şu eğitimden geç, bu standarda uy” diye baskı uygulanıyor. Ancak o işletmenin sürdürülebilirlik için ayıracak ne bütçesi var, ne de insan kaynağı. Bu da rekabet eşitliğini ortadan kaldırıyor.

Bir Uyanış Çağrısı

Sürdürülebilirlik adı altında aslında yeni bir kontrol rejimi kuruluyor. Bu rejim, doğrudan yasal değil ama dolaylı yollardan seni “yeşil olmayan” diye ötekileştiriyor. Üstelik her sektör için aynı kalıba uyan reçeteler dayatılıyor. Halbuki sürdürülebilirlik, bir şirketin yapısına, ölçeğine, kültürüne ve coğrafyasına göre şekillenmelidir. Bugün İzmir’deki bir zeytinyağı üreticisine Paris’teki moda markasıyla aynı karbon hesap sistemini dayatmak, sadece adaletsizlik değil; entelektüel tembelliktir.

Sonuç Yerine: Gerçek Sürdürülebilirlik Özgürlükle Başlar

Sürdürülebilirlik, insan iradesini yok sayarak, korkuyla, mecburiyetle veya sırf vitrini kurtarmak için yapılamaz. Gerçek değişim, bilinçle başlar; baskıyla değil. Bugün sürdürülebilirlik adı altında yapılan pek çok uygulama ne doğayı, ne toplumu, ne de ekonomiyi koruyor. Sadece kârları, imajları ve belgeleri “yeşillendiriyor.”

Eğer gerçekten bir dönüşüm isteniyorsa, önce şu soruya cesaretle cevap verilmelidir:

“Gerçekten sürdürülebilir olan şey ne? Dünya mı, yoksa bu sahte düzenin kendisi mi?”

Önceki

Sonraki

Benzer Haberler

Yorumlar (0)

YORUM YAZ

Bir yanıt yazın

POPÜLER HABERLER