Prof. Dr. Fikret Birdişli Yazdı: Hindistan-Pakistan Gerginliğinin Bölgesel ve Kültürel Dinamikleri

A+
A-

Prof. Dr. Fikret Birdişli / İnönü Üniversitesi 

Hindistan ve Pakistan arasında yeniden tırmanan diplomatik kriz, bölgenin stratejik ve kültürel yapısından beslenen “donmuş çatışma bölgesi” sendromunun son halkasını oluşturuyor. Keşmir sorunu, din temelli ayrışmalar ve Çin ile olan üçlü gerilim bu iki nükleer gücü sürekli bir çatışma eşiğinde tutuyor.

Hindistan ve Pakistan arasında son zamanlarda artan gerginlik bu iki devlet ararasında zaman zaman nükseden, bahanesi ne olursa olsun her iki devletin stratejik kültüründen beslenen bir “donmuş çatışma bölgesi” sendromudur.

Bölgesel Güvenlik Kompleksi teorisine göre Hindistan, Çin ile birlikte Asya Süper Kompleksini oluşturan bir siyasal kültürün taşıyıcısı iken, Hint alt kıtası ise Asya’da başlı başına bir güvenlik kompleksini oluşturur. Bu kompleksin diğer önemli bir ülkesi ise Pakistandır. Bangladeş ve Keşmir ile birlikte bu ülkeler Güney Doğu Asya’da bölgesel gerginliğin aktörleri olarak öne çıkar. Bu gerginliğin temel motivasyonu ise genellikle din ve kültürdür. Ayrıca Pakistan-Hindistan-Çin arasında yaşanan sınır sorunları bölgeyi olası çatışmalara hazır halde tutmaktadır. Gerisi bahaneye kalıyor. Bu nedenle bölgede “düşmanımın düşmanı dosttur” ilkesi tüm bu ülkelerin dış politikasını biçimlendirir.

Pakistan’ın Hindistan ile Hindistan’ın ise Çin’le olan anlaşmazlıkları Pakistan ve Çin’i birbirine yakınlaştırmıştır. Nitekim Pakistan, Çin-Hindistan arasında yaşanan Tibet krizinden de yararlanarak 1960’lardan günümüze Çin ile askeri işbirliği ilişkisi içine girmiştir.

Pakistan, Hindistan içinde yaşanan Hindu-Müslüman ayrışmasına bağlı olarak 1947’de ortaya çıkmış bir ülkedir. Bu sırada yaklaşık on iki milyon kişi yer değiştirmiş uzun süreli siyasal dönüşümün sancıları bölgenin “donmuş çatışma bölgesi” haline gelmesine neden olmuştur. Bu nedenle son günlerde Pakistan ve Hindistan arasında yaşanan gerginlikler ne ilk ne de son olacaktır.

Hindistan ve Pakistan arasında sıklıkla yaşanan gerginliğin temel nedenlerinden biri olan Cammu ve Keşmir sorunudur. Bu sorun 1947/48, 1965 ve 1971 olmak üzere üç savaşa; 1984, 1987, 1990, 1999, 2019 yıllarında ve son olarak bu Nisan ayında ise savaşa doğru tırmanan diplomatik krizlere neden olmuştur. Her iki ülkenin algıladığı karşılıklı tehditler bu ülkelerin iç politikalarını da biçimlendiren başlıca faktörlerdir. Özellikle Keşmir’de yoğunlaşan Hindu-Müslüman çatışması ve Pakistan’ın Pencap eyaletinde Sih ayrılıkçı hareketleri, bölgedeki gerilimi besleyen önemli tansiyonlar olarak öne çıkar.

Bölgede yaşanan gerginliğin diğer bir aktörü olan Bangladeş ise yine Pakistan ve Hindistan arasında yaşanan üçüncü savaşın ve Pakistan’da yaşanan iç savaşın ardından 1971 yılında ortaya çıkan bir devlettir. Bangladeş bağımsız bir devlet olmadan önce Hindistan’ın Bengal eyaleti iken, önce Pakistan’ın “Doğu Pakistan” eyaleti olmuş, ardından bağımsız devlet halini almıştır. Bu nedenle Bangladeş, Hindistan’la ve Pakistan’la ortak Bengal kültürüne sahip olmakla beraber bu ülkelerle yaşadığı su ve göçmen sorunları nedeniyle sürekli gerilim üretmektedir.

Bölgenin en gelişmiş ülkesinin Hindistan olması Güney Asya’daki diğer küçük devletlerin ekonomik ve sosyal konularda Hindistan’la ilişkiler geliştirmesini zorunlu kılmıştır. Bu kapsamda Pakistan ve Bangladeş’in de içinde bulunduğu sekiz devlet arasında Güney Asya Bölgesel İşbirliği Teşkilatı (SAARC) kurulmasına karşın bu örgüt Pakistan ve Hindistan arasında yaşanan anlaşmazlıklar nedeniyle bir etkinlik gösterememektedir.

Bölgeye nüfuz etme gayreti içinde olan süper güçlerin başında ise Çin gelir. Pakistan’ın bölge dışında işbirliği içinde olduğu diğer bir ülke ise ABD dir. Ayrıca Pakistan, Hindistan’ı dengelemek amacıyla İran ve Suudi Arabistan’la sıkı ilişkiler geliştirirken, sahip olduğu “İslam atom bombası” İsrail’in Pakistan’ı da kaygıyla izlemesine neden olmaktadır. Bu nedenle Güney Asya bölgesi Ortadoğu ile birlikte dünyanın adeta kaynayan iki kazanından biridir.

Pakistan İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) üyesi iken Hindistan’ın nüfusunun %14-15’ini Müslümanlar oluşturmasına rağmen, Hindistan örgütün dışında yer almaktadır. Hindistan’da yaşayan Müslüman sayısı yaklaşık 200 milyondur. Bu sayı dünyadaki Müslüman sayısının yaklaşık %10’una tekabül eder. Bu nedenle Hindistan ve Pakistan arasında yaşanan gerilimler diğer İslam ülkelerini de bir şekilde ilgilendirmektedir.

Hindistan çok eski kültürel geleneklere sahip bir ülkedir. Hindistan coğrafyası dünyada felsefenin üç tarihsel kolundan birini oluşturur. Çoğunlukla Hindu-Budist ruhani dinlerin hüküm sürdüğü tarihsel dönemlerde İslam’ın bölgede yayılması ise ortaya bir sentez doğurmuş ve yeni kültüre karşı direnen Hint mistik kültürü Dharma bir yanda İslamda tasavvuf geleneğinin kaynağını oluştururken diğer yanda bir başka sentez olarak Sih inancını ortaya çıkarmıştır. İşte Hindistan içinde yaşanan Müslüman-Sih çatışmasının bir nedeni de budur.

Hindistan’ın tarihsel ve kültürel olarak bölgenin stratejik kültürünü biçimlendiren bir kaynak olduğu aşikardır. Bu yapıya İndik sistem denilmektedir. Indik sistemde devlet kendini oluşturan öğelerin üstüne çıkan bir fenomen olmaktan çok kralın ya da hükümdarın bir uzantısı olarak ortaya çıktığından bölge devletlerinde otokratik yapıyı besleyen Batı dışı bir unsur olarak dikkat çekmektedir. Bu stratejik kültürde güç, siyasal sistemin vazgeçilmez odak noktası olarak görüldüğünden Hindistan ve Pakistan üzerinde egemen olan devletlerarası sistem her defasında sıfır toplamlı oyunu aşamamaktadır. Mandala doktirini olarak anılan bu realist perspektif ise bölge ülkelerinin dış politiakalarını dolayısıyla bölgedeki çatışmanın doğasını biçimlendirir. Bu nedenle söz konusu ülkeler arasında uluslararası işbirliğini geliştirmek oldukça zordur.

Pakistan ve Hindistan’ın nülkleer güç olması bölgesel ve küresel barış açısından risk taşıyan önemli bir unsurdur. Bu nedenle uluslararası toplumun her iki ülkeyi birbirine karşı dengeleyecek pozisyonlar alması kısa ve orta vadeli bir çözüm olarak ortaya çıkmaktadır.

Sonuç olarak Pakistan ve Hindistan arasında yaşanan gerginlikler farklı bahaneler ile zaman zaman nüksetmesi mukadder olan bir çatışma paradoksunu oluşturmaktadır. Her iki ülkenin stratejik kültüründe köklü değişimler yaşanmadan bu paradokstan çıkmanın bir yolu yok gibi görünüyor.

Pakistan-Türkiye arasındaki dostluk ilişkisi ise Osmanlı döneminden kalan tarihsel nostaljinin yanı sıra 1955 yılında Irak, İran ve İngiltere ile birlikte oluşturulan Bağdat Paktına dayanır.

Sovyetler Birliği’nin yayılma riskine karşı Batı tarafından dikte edilerek kurulan bu pakt nedeniyle Pakistan-Türkiye arasındaki ilişki sosyo-politik olarak inşa edilmiştir diyebiliriz. Bu nedenle başta askeri alan olmak üzere iki ülke arasında düşük yoğunluklu işbirlikleri yaşanmaktadır. Nitekim Pakistan ve Türkiye arasında İslam ortak paydasının dışında kültürel ortak zemin oldukça azdır. Fakat Pakistan atom bombasına sahip olması ve kalabalık nüfusu nedeniyle kendisini İslam dünyasının potansiyel lideri olarak görmesi, bizde toplum tarafından çok bilinmeyen gizil bir rekabeti bünyesinde taşır. Pakistan’ın İndik sistem altında biçimlenen kültürel çeşitliliği İslam’i radikalizme çok sayıda alternatifler sunar. Bu kapsamda Pakistan’ın en önemli sorunlar yaşadığı diğer bir ülke ise Afganistan’dır.

Özet olarak Hindistan-Pakistan arasında geçen ay yaşanan gerginlikler her iki ülkenin ve bölgenin stratejik kültürel yapılanmasından kaynaklanan ve orta vadede çözümü zor görünen bir sorunun bir parçasıdır. Türkiye’nin her iki ülke ile olan tarihsel ilişkilerini dikkate alarak bu sorunlarda taraf olmaktan çok uzlaştırıcı rol oynaması ulusal çıkarlarına uygun olur.

 

Önceki

Sonraki

Benzer Haberler

Yorumlar (0)

YORUM YAZ

Bir yanıt yazın

POPÜLER HABERLER