Sahte Özgürlük Peygamberi Elon Musk’a Bir Hoca Tavsiyesi
İki hafta sonra yapılacak olan Amerikan seçimleri kampanyasını göz ucuyla izliyorum.
“Kendini geliştiriyorum” diyerek yüzleşmeyi erteleyen,
“Yeterlisin” sloganlarıyla hak etmeden istemeyi öğrenen
ve sonunda yetkinlik değil, özgüven şişkinliği kazanan bir çağda yaşıyoruz.
Son yıllarda adeta bir salgın gibi yayılan kişisel gelişim sektörü, umut, özgüven ve başarı vaatleriyle milyonlara ulaşıyor. Ancak bu sektördeki hızlı büyüme, bazı önemli soruları da beraberinde getiriyor: Gerçekten gelişiyor muyuz? Yoksa kendimizi kandırmanın daha rafine bir yolunu mu bulduk?
Artık her semtte bir “yaşam koçu”, her sosyal medya hesabında bir “motivasyoncu”, her ekran köşesinde bir “pozitif enerji yayımcısı” mevcut. Ancak toplumun psikolojik enerjisi, istatistikler aksini söylese de, hissedilen düzeyde hızla tükeniyor. Yakın zamanda bir seminerde duydum: “İçindeki mucizeye sarıl, yeterlisin!” Yanımdaki işsiz mühendis ise fısıldadı: “Ben sarıldım, ama kiramı o mucize ödemedi.” Bu cümle, kişisel gelişim pazarlamasının geldiği noktayı net biçimde özetliyordu.
Bugün herkes NLP eğitmeni ama kimse kendini tanımıyor. Bilinçaltını temizlemeyi öğütleyen insanlar, vicdanlarını yıkamayı unutmuş durumda. Danışanlarımdan biri, üç farklı koçtan eğitim almış, kendini sevmeyi öğrenmiş ama hâlâ annesini affedememişti. Çünkü mesele “kendini geliştirmek” değil, travmayı oyalamaktı. Duygusal çözüm değil, zihinsel makyajdı aranan.
Çağımız, pozitif enerji tufanına kapılmış bir hâlde. Sürekli “Yeterlisin”, “Harikasın”, “Evren sana hizmet eder” cümleleriyle karşılaşıyoruz. Ancak bu ifadelerin altında yatan gerçeklik şudur: Bu çağda hakikati konuşanlar “toksik”, pembe yalanlar saçanlar ise “vizyoner” ilan ediliyor. Sosyal medyada paylaşılan başarı hikâyeleri, çoğu zaman sistemin bize sunduğu dikkatle seçilmiş istisnalardan ibaret. Bir kitap okuyup milyoner olanlar anlatılıyor ama binlerce kişi o kitabı okuduktan sonra sadece borçla kaldı. Gerçek başarı sessizdir; bağıran şey genellikle bir satış stratejisidir.
Asıl sorun şurada başlıyor: Kişisel gelişim, bireyin kendiyle yüzleşerek karakterini olgunlaştırması gereken bir süreçken, bugün bir gösteriye dönüştü. Gelişmek, eksiklerini görmek demektir. Ancak günümüzde moda olan, eksiklerini inkâr edip aynaya “Ben mükemmelim” demek. Bu da gelişim değil, kişilik erimesidir. İçerik yok, özgüven sonsuz; empati yok, hashtag çok.
Kişilik gelişmiyor, kişilik kayboluyor.
Gerçek gelişim; bir kitabı bitirip kütüphaneye kaldırmak değil, o kitabın bir cümlesinde titremektir. CV’ye yeni satır eklemek değil, bir kavrayışla eski alışkanlığını terk etmektir. Instagram’da “ben değiştim” yazmak değil, bir yüzleşmeyle gözlerinin dolmasıdır. Kendini geliştirmek, en çok da kendine yalan söylemeyi bırakmaktır.
Bugün herkes “Yeterlisin” diye bağırıyor. Ama hiç kimse “Gerçekten yetkin misin?” diye sormuyor. Çünkü bu sorunun cevabı rahatsız edici. Oysa gelişim tam da o rahatsızlıkla başlar. Alkış değil, iç sessizliktir gerçek değişimi başlatan. Göz önünde olmak değil, kendine dönmektir.
Sonuç olarak kişisel gelişim, bir sektörün sunduğu hazır cümlelerden ibaret değildir. Gelişim; daha çok susmak, daha çok dinlemek ve daha çok düşünmektir. Sloganla değil, sorgulamayla başlar.
Kendini geliştirmek mi istiyorsun?
Önce kendine dürüst ol.
O zaten en sessiz ve en sağlam devrimdir.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.
Yorumlar (0)