Şair-Yazar Mustafa Muharrem Yazdı: Yaşananların Makyaj Odasında

A+
A-

Mustafa Muharrem / Şair-Yazar 

Hiper-gerçekliklerin çevremizdeki ablukasını, algımıza ve kavrayışımıza uyguladığı şeffaf basıncı hissetmiyoruz çoğunlukla. Garip biçimde, görselleşmiş olan ile soyut düzlem ısrarından ödün vermeyeni takaslıyoruz .Bunun doğal sonucu olarak da ‘doğru’ gözlerimizin saplandığı ne ise ona eşitleniyor. Bu indirgeme cambazlığına tuttuğumuz alkışın ömrü ve tonu kadar realite safındaki konumumuz pekişiyor.

Görünen ya da görünmesi istenen ile ‘doğru’yu denkleştirmeye, yani gerçekliğin pratikleşmesine karşı kabulsüzlüğümüz, bize yapılmış organize bir itiraza, bize matuf bir imhaya dönüşmekte geç kalmaz.

Hiper-gerçekliğin zamanlaması, bir tasfiyeler ve takviyeler çevrimini kronolojikleştirme başarısıdır da : Dışta bırakılmak ve işlemezliğe gömülmek gongu çaldığında, bir, ortadan kaldırılması düşünülen, ikamesi arzulanan ile senkronik olarak yer değiştirme saatlerinin geldiği bilinci ve disiplinine göre davranır; ve iki, aynı anda bu, yeni bir tanzimin çalışmaya başlayan vakit sayacıdır.

Bütün sorun, neyin yaşatılacağını ve buna karşın, neyin hayatına nokta konacağını kararlaştırmaktır. İktidar bu bağlama özgü kuşatıcılığını tam bu aşamada kımıldatır işte : Hangi omuz(lar) üstündeki baş(lar)ın sebepli ya da uçurulmasına mı kilitlenmiştir güç; yoksa, hangi kelle ile ayaklar arasındaki uyumun kesilmemesi ve bozulmaması gerektiğine yönelmiş bir dikkat potansiyeline mi ?

Bu temel ikilem, yaşa(t)maya ilişkin duyarlıkların örgütlü gücü ile işletim aygıtının biri birlerine duydukları vefadan kaynaklanır oysa . Belirleyiciliğin en ileri ve en üst kodu, iktidarın da zamiridir. Gücü kullanmak, bu doğrultuda kazandırılması düşlenen içerik ve anlamın filtresinden mevcudu geçirmekle başlar. Kendi değer kevgirinde şimdiyi ayıklayabilen, kendi yön ölçüsünün terazisine inandığı ve güvendiği için bir güç sahibidir çünkü.

Kuşkusuz hiper-gerçekliğin rahatça büyüdüğü, azmanlaştığı ve her şeyi yuttuğu bir kültürel alışkanlık ortamında, güç faktörü de görünebilir, görselleşebilir kılınmaya kolay boyun eğer. Somutlaşmanın sağladığı dolaşım esnekliğinden, kolektif onaylar listesinin ilk sırasına girme emniyetinden yararlanma peşindedir. Çünkü güç, kendi kokusunu alan ve bununla zevklenen burunlar sayesinde genleşir.

Hiper-gerçekliğin kitlesel uyku tulumu içinde, inançlar da mışıl mışıl yüzer; idealler de.

Çünkü her türden paradigma, kendini anımsa(t)mak için görüntülerden başka ikna yeteneği yüksek, temsilcilik vasfı bu denli gelişkin bir elçi gönderemez zihin dünyamıza. Çünkü anlama kepenklerimizi, bizden önce kaldırabilecek yegane çırak ve arastamız önünü ilk süpürecek çırak, görüntülerdir.

İnsanoğlunun fiziğin ötesini yoklamaktaki çekingenliğinden, terbiyesinden devşirilmiş bir fırsattır bu. Bilinmeyene, görünebilirliğin sonrasına karşı beslenen saygı kılığına girmiş korku ve biraz da kasıtlı yoksama, bireyler, toplumlar, tarihler ve doğrular arasında, gerçekliğin efendiliğine soyunma hırsını kamçılar.

Bütün bir yeryüzü serüveni, soyutun soyut kalma inadını somutun yarattığı o bazen despotik bazen sevecen görüntü monarşisi ile aşma birikimidir adeta. Bu nedenle hiper-gerçekliğin hakimiyeti, tersinden bir metafizik olarak tanımlanabilir ve okunabilir. Çünkü kurgusal olan hakikatin delegasyonu değildir ama bütün bir insanlık deneyimi, yapıntının gerçek ve ‘doğru’; gerçek ve ‘doğru’nun ise, fantastik tasarımlar olarak oynadıkları köşe kapmaca içine aittir.

Oysa güç, gerçekliği betimlemez. Gerçekliği ‘doğru’ya münhasır bir eskize çevirir. En azından, gerçekliğin üreme çiftliği haline gelmez.

 

 

Önceki

Sonraki

Benzer Haberler

Yorumlar (0)

YORUM YAZ

Bir yanıt yazın

POPÜLER HABERLER