Sivil Toplum ve Siyaset

A+
A-

Türk milletinin tarihsel serencamına kısaca göz attığımızda, toplumun yönetiminde temel belirleyici unsurun her zaman devlet teşkilatı olduğunu görürüz. Bu teşkilatlanma, dönemsel ihtiyaçlara göre farklılık arz etmekle birlikte, yazılı ve yazılı olmayan kurallarla şekillenen bir hiyerarşi üzerine inşa edilmiştir. Kadim Türk devlet anlayışı; yalnızca yöneten değil, aynı zamanda koruyan, geliştiren ve toplumsal düzeni sağlayan bir mekanizma olarak vücut bulmuştur.

Ancak toplumsal yaşamın yalnızca devlet eliyle düzenlenemeyeceği, tarih boyunca tecrübe edilen bir gerçekliktir. Bu nedenle vakıf, lonca, ahi teşkilatı gibi sivil yapıların, devletin denetim ve teşvikiyle toplumun ihtiyaçlarına cevap verdiği görülmektedir. Bu bağlamda, Türk toplumunun sivil inisiyatife değer veren kadim bir kültürün taşıyıcısı olduğu rahatlıkla söylenebilir.

Günümüzde devlet teşkilatı ve yerel yönetimler, vatandaşların birçok temel ihtiyacını doğrudan karşılayabilecek bir kapasiteye sahiptir. Bu durum, sivil toplum kuruluşlarının (STK) alanlarını daraltmakla birlikte, onları daha spesifik konulara odaklanmaya da yönlendirmiştir. STK denildiğinde bugün daha çok dernek ve vakıflar akla gelmekte; bu yapılar eğitim, yardımlaşma, kültür, hemşehri dayanışması, meslek örgütlenmesi gibi alanlarda faaliyet göstermektedir.

Bursa, bu anlamda Türkiye’nin en güçlü sivil toplum kültürlerinden birine sahiptir. Yüzlerce dernek ve vakıf, farklı alanlarda faaliyet göstermekte; ancak bazı yapılar, taşıdıkları temsil kapasitesiyle öne çıkmaktadır. Bunlardan biri de Orhaneli, Keles, Harmancık, Büyükorhan ve Osmangazi’nin dağ köylerini kapsayan güçlü bir hemşehri dayanışma platformudur. 1986’da kurulan ve bugün “Toplum Yararına Dernek” statüsüne sahip olan bu yapı, yirmi bini aşkın üyesi ve yedi yüz bini aşkın dağlı hinterlandı ile sadece bir STK değil, aynı zamanda bir kimlik ve aidiyet mekanıdır.

Eğitimden kültüre, yardımlaşmadan hemşehrilik bilincinin inşasına kadar pek çok alanda iz bırakan bu yapının, zaman içinde yalnızca bir dernek değil, aynı zamanda Bursa siyasetinin de dikkate aldığı önemli bir aktöre dönüştüğü görülmektedir.

Sivil toplumun siyasetten tamamen izole olması mümkün değildir. Zira toplumun talepleri, sorunları ve çözüm arayışları çoğu zaman siyasal karar alma süreçleriyle doğrudan ilişkilidir. Ancak burada esas olan, bu ilişkinin biçimidir. STK’lar, özellikle de hemşehri dernekleri; farklı dünya görüşlerinden bireyleri bünyesinde barındırdıkları için herhangi bir siyasi yapının arka ya da ön bahçesi olmamalı, siyasi tarafgirlikten özenle uzak durmalıdır.

Bu anlamda yöneticilerin görevi, derneğin kurumsal itibarını ve tarafsız kimliğini koruyarak tüm üyelerine eşit hizmet sunmaktır. Yöneticilik görevini hakkıyla yerine getirenler, zaten siyasetin de dikkatini çeker. Böyle bir durumda, siyasal partilerden teklif almak doğaldır; ancak önemli olan, bu tekliflerin şahsiyetli bir duruşla karşılanmasıdır. Adaylık için kapı kapı dolaşmak, hem yöneticinin hem de temsil ettiği yapının itibarını zedeleyecek bir davranıştır.

Toplumlar, kendi içlerinden çıkardıkları değerli bireyleri yalnızca sivil alanda değil, siyaset ve bürokraside de görmek ister. Bu, doğal ve yerinde bir beklentidir. Zira kamuda görev alan her bir liyakatli birey, aynı zamanda ait olduğu sosyal yapının temsilcisi ve gururu haline gelir. Bu noktada, sivil toplumun içinden yetişmiş, yöneticilik kabiliyetiyle kendini ispatlamış kişilerin siyasette yer alması; hem temsil ettikleri kuruma hem de yöre halkına katkı sağlar.

Ancak dikkat edilmesi gereken husus; STK yöneticiliği ile siyasi pozisyon arayışının birbirine karıştırılmamasıdır. Dernek çatısı altında siyasal ajandaların yürütülmesi; o yapıyı bölünmeye, güven kaybına ve işlevsizlik sürecine sürükler. Yönetici adaylarının esas hedefi, derneği bulunduğu yerden daha ileriye taşımak olmalıdır. Bu da yalnızca yönetsel beceriyle değil; aynı zamanda vizyon ve proje üretebilme kapasitesiyle mümkündür. Bölgenin geri kalmışlığına çare olacak çözümler üretmek, ulaşım sorunlarının çözümüne katkı sunmak, göçü tersine çevirecek kalkınma hamleleri yapmak, çevreye duyarlı sanayi yatırımlarını teşvik etmek, tarım ve hayvancılığın yanında turizm, eğitim ve kültür alanlarında projeler üretmek yöneticilerin asli vazifesidir.

Böyle bir yönetim anlayışı, yalnızca sivil toplumun başarısı değil; aynı zamanda siyasetin de dikkatini çekecek bir model olacaktır. Devlet kademelerinde görev alan bu nitelikteki yöneticiler; hem Türkiye’ye hem de kendi yöresine yüksek katkılar sunabilecektir.

Sonuç olarak, güçlü bir sivil toplum; ilkeli, tarafsız ve toplumsal faydayı esas alan bir duruşla, hem kendi üyelerine hizmet eder hem de ülke geleceğine yön verecek liderler yetiştirir. Bugün bu bilinçle hareket eden her yapı, geleceğin inşasında temel taşlardan biri olacaktır.

Önceki

Sonraki

Benzer Haberler

Yorumlar (0)

YORUM YAZ

Bir yanıt yazın