Yaşadığı dönem bile tam olarak bilinmeyen Yunus Emre… Kimi ona halk edebiyatı şairi der, kimi tasavvuf ehli. Mutlaka bir yerinden bakacağız ya, hadi bir de yukarıdan bakalım; insan gözüyle.
Yunus ne diyor? Gönül… Gönül nedir peki? Elle tutulur mu, gözle görülür mü?
Görünmüyor. Ama ya hissediliyorsa?
Uzun yıllardır süregelen vahşetin ortasında bir dünyada yaşıyoruz. Gördük, yaşadık, yaşıyoruz. Bayramlar geçti, özel günler geçti. Sosyal medyada kutlama mesajları yayınladık, biz de kutladık. Elbette kutlayalım… Ama biraz da kafayı kaldıralım. Çünkü yanı başımızda dram var. Bayramda bile katliam var.
Hele bir durun, “Hadsizsiniz!” desek çok mu olur?
Hepimiz görüyoruz; bir baba, parçalanmış çocuğunu bir torbada defnetmeye götürüyor. “Defin” diyorum… Gerisini siz anlayın.
Babalar Günü’nüz kutlu olsun!
Ama öbür yanda bir evlat, babasının naaşını bisikletle taşıyarak defnetmeye götürüyor. Bayramınız mübarek olsun…
Söze Yunus ile başladık. Gönül dedik.
Anlayana…
Ortadoğu… Doğunun ortası… Yangının en harlı olduğu yer.
Galiba sahibini buldu. Kanla, gözyaşıyla yükselen bir şey var. Yükseleni anlarsınız zaten.
Büyükler, hadi biz de kenardan bir kınayalım. Hani Türkiye güçlüydü ya, ağaydı ya… Biz neden bu ağırlığı görmüyoruz?
Bizim gördüğümüz, Türkiye artık sadece bir lojistik merkezi, bir aktarma noktası olmuş.
Fotoğrafı siz de görmüş olabilirsiniz: Londra’daki Ukrayna zirve toplantısında liderler poz vermiş. Toplantının konusu “Geleceğimizi güvence altına almak” imiş. AB’ye üye alınmayan Türkiye’yi temsil eden Dışişleri Bakanı Hakan Fidan sanki...
Ramazan bir irfan sofrası, bir hikmet şölenidir. Ruhlara hikmet rüzgârından, irfan çiçeklerinden türlü kokular estirir, can şenliği başlatır. İnsan yiyip içmekten, nefsin tutku ve arzularından soyunarak ruhun kanatlarını açar, canı...