Zafer Ercan Yazdı: Esrarı Keşfeden Genç Neyi İcat Eder?
İnsan, dünyada var olanları keşfeder, bir de var olanları birbiriyle birleştirerek bir şeyleri icat eder...
Sümeyra Türk / Stratejik İletişim Uzmanı
Son yıllarda Türk televizyon ekranlarını domine eden diziler, izleyiciyi ekrana kilitlemek için adeta bir yarışa girdi. Ancak bu yarış, aile yapısını yücelten hikâyelerden uzaklaşıp, ayrılık, yalnızlık ve evlilik dışı ilişkileri normalleştiren senaryolara doğru evriliyor. Aile içi despotizm, zorbalık ve toksik ilişkilerle dolu sahneler, reytingleri pompalasa da toplumun değerlerini aşındırıyor. Peki, Türk dizileri nereye gidiyor? Bu gidişatı tersine çevirmek için ne yapılmalı?
Kaos Reyting Getiriyor
2024-2025 TV sezonu, Türk dizi sektöründe belirgin bir daralma ile başladı. Toplam dizi sayısı %16 azaldı, bölüm sayıları ise %15 düşerek 860’a indi. Yapımcılar daha az ama daha “etkileyici” içerik üretme baskısı altında. Sonuç olarak aile temalı dizilerde bile birlik ve dayanışma yerine çatışma, ayrılık ve gizli ilişkiler öne çıkıyor.
İhracatta Kültürel Tahribat
Türk dizileri 170’ten fazla ülkeye ihraç ediliyor ve yüz milyonlarca dolar gelir sağlıyor. Ancak eleştiriler de büyüyor. Rus sosyologlar, bu yapımların “dedikodu, aldatma, aile içi çatışma ve şiddeti” normalleştirdiğini, önce Türk toplumunu sonra da dünyayı “zehirlediğini” öne sürüyor. Evlilik dışı ilişkilerin romantize edilmesi, genç izleyicilerde yalnızlığı “özgürlük” gibi gösteriyor.
Dijital Platformların Tuzakları
Netflix ve benzeri platformlar eski dizilere nostaljik ilgiyle ivme kazandırırken, yeni içeriklerde toksik ilişkiler ve yapay kutuplaşmalar öne çıkıyor. Kısa vadeli reyting ya da izlenme uğruna, uzun vadede kültürel değerler erozyona uğruyor.
Diziler Propagandaya mı Dönüşüyor?
Kimi diziler yalnızca eğlence değil, politik ya da ideolojik mesajların da taşıyıcısı oluyor. Aile teması, bu propaganda kurgusunun aracı haline geliyor. Hikâyeler, duygusal iniş çıkışlarla izleyiciyi bağımlı kılarken, geride yıpratılmış bir aile algısı bırakıyor.
Çıkış Yolu: Medya Okuryazarlığı
Çözüm yalnızca RTÜK gibi kurumlara değil, izleyiciye de düşüyor. Senaryolarda aile birliğini teşvik eden kriterler getirilmeli, toksik temalara kota uygulanmalı. Ama en önemlisi, medya okuryazarlığı bir politikaya dönüşmeli. Bu, ders gibi değil, toplumsal bir bilinçlenme hareketi olarak ele alınmalı.
Kamu spotları, sosyal medya kampanyaları ve bilinçlendirici projelerle izleyiciye “ne izlediğini sorgulama” alışkanlığı kazandırılmalı. Çünkü dizileri değiştirecek asıl güç, bilinçli izleyicinin tercihleridir.
Umut Var
Araştırmalar, Türk dizi sektörünün hâlâ “iyileşme potansiyeli” taşıdığını söylüyor. Eğer reyting canavarını dizginlersek, ekranlarımız aileleri birleştiren, değerleri yücelten birer ayna olabilir. Aksi halde, yalnızca Türkiye değil, tüm dünyada izleyicileri yanlış bir aile algısına sürükleme riskimiz var.
İnsan, dünyada var olanları keşfeder, bir de var olanları birbiriyle birleştirerek bir şeyleri icat eder...
Mustafa Kemal Paşa, 1 Nisan 1922 Cumartesi günü Ilgın’a geçmiştir. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Ilgın’a geldiğinde not defterine şunları yazmıştır: “1 Nisan 1338 (1922), Yeni araçların, yeni olağan kanunların..
İnsanların inandıkları inançlarına akli gerekçeler araması yeni bir merak değildir. İnsanlara ilahi buyrukları vaaz eden peygamberlere en çok sorulan sorulardan birisi muhtemelen bu konu, ibadetlerin hikmetinin ne olduğudur..
Mustafa Muharrem / Şair-Yazar Şiir tecrübesi mi dediniz? Öyleyse şiirin, pratik bir çıktı olduğunu varsayıyoruz; yerini tıbbî bir işlem mesabesine hizalıyoruz. ‘Doğum’ metaforuna emanet bir canlandırma ardına saklanacaksak zaten ‘medikal’...
Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.
Yorumlar (0)