TBMM’DE TARİHİ SORU: TERÖRSÜZ TÜRKİYE GERÇEKTEN MÜMKÜN MÜ?

A+
A-

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kurulan “Terörsüz Türkiye Komisyonu”, toplumun her kesiminde farklı yankılar uyandırdı. İktidar kanadı bu girişimi “tarihi bir barış süreci” olarak sunarken, halkın önemli bir kısmı bu adıma temkinli hatta sert tepkilerle yaklaştı. Çünkü millet, defalarca denenen ama sonuçsuz kalan açılım süreçlerini unutmadı.

İnsanların hafızasında hâlâ şehit cenazelerinin acısı, terör örgütüne verilen tavizlerin izleri tazeliğini koruyor.

İlk toplantı, 5 Ağustos 2025 Salı günü saat 10.00’da Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un açılış konuşmasıyla yapıldı. Kurtulmuş’un, “Bu salonda yalnızca bugünü değil, yarınımızı da şekillendirecek bir döneme şahitlik ediyoruz” sözleri, komisyonun tarihi önemini vurguladı. Ancak toplantının hemen başında alınan “tutanakların gizli tutulması” kararı, kamuoyunda büyük tepkiyle karşılandı.

Burada altını çizmek gerekir: Tutanakların en az on yıl süreyle açıklanmaması, halkın zihninde “yine gizli pazarlıklar mı yapılıyor?” sorusunu tetikledi. Eğer gerçekten halkın desteği aranıyorsa, bu süreç perde arkasında değil, milletin gözünün önünde yürütülmeliydi. Aksi halde, komisyonun adı daha ilk günden toplumun vicdanında lekelenmiş oldu.

İKİNCİ TOPLANTI: DEVLETİN GÜVENLİK AKLI MI, HALKIN ŞÜPHESİ Mİ?

Komisyonun ikinci toplantısı, 8 Ağustos 2025 Cuma günü saat 14.00’te yapıldı. Bu oturumda devletin en kritik kurumlarının temsilcileri hazır bulundu. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve MİT Başkanı İbrahim Kalın komisyona bilgi sundular. Bu katılım, sürecin yalnızca siyasi bir adım değil; aynı zamanda güvenlik bürokrasisiyle koordineli yürütülen bir devlet politikası olduğunu ortaya koydu.

Ancak toplantının içeriği basına kapalı tutuldu. Halk, “MİT ne dedi, bakanlar hangi uyarılarda bulundu?” sorularına cevap bulamadı. Gizlilik perdesi, toplumun güvenini daha da aşındırdı. Halk, dağda kazanılan askerî başarıların masada heba edilmesinden korkuyor.

Bu toplantıda ele alınan temel meseleler, PKK’nın silah bırakması sonrası ortaya çıkabilecek güvenlik boşluğu, sınır güvenliği, uluslararası aktörlerin sürece etkisi ve terörün finansmanıydı. Ama milletin kafasındaki asıl soru hâlâ şuydu: “Onca şehidin hesabı masada mı unutulacak?”

ÜÇÜNCÜ TOPLANTI: ŞEHİT YAKINLARININ İSYANI

Üçüncü toplantı, 12 Ağustos 2025 Salı günü saat 11.00’de gerçekleştirildi. Bu kez şehit yakınları ve gaziler, komisyon üyeleriyle bir araya getirildi. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’ın da katıldığı toplantıda, yıllardır yüreği yanmış aileler söz aldı. Ancak onların sesi, devletin diplomatik cümleleri arasında kayboldu.

Şehit anneleri, “Bizim çocuklarımız toprak altında, onların katilleri affedilecek mi?” diye isyan etti. Gaziler, “Biz bu vatan için bedenimizi feda ettik, şimdi terör örgütüyle masaya mı oturuyorsunuz?” diyerek tepki gösterdi. Bu çıkışlar, aslında halkın büyük çoğunluğunun da duygularını dile getiriyordu.

Toplantıda dile getirilen bu öfke, komisyonun meşruiyetini ciddi şekilde zedeledi.

Şehit yakınları ve gaziler, “Bu süreç bizim sırtımızdan yürütülemez” diyerek açık bir karşıt tavır aldı. Onların haykırışı, yalnızca birer kişisel acı değil; milletin ortak vicdanının çığlığıydı.

MUHALİF VE VATANSEVER BİR BAKIŞ OLARAK

Bir vatansever olarak söylüyorum: Türkiye, terörle mücadelesini dağlarda da, siyasetin merkezinde de vermelidir. Ama bu mücadele milletin gözünden gizlenerek, on yıllarca saklanacak tutanaklarla yürütülemez. Eğer gerçekten “terörsüz Türkiye” istiyorsak, şehit annelerinin gözyaşı silinmeden, gazilerin çığlığı duyulmadan hiçbir masa meşruiyet kazanamaz.

Bugün halkın en büyük şüphesi, bu komisyonun yeni bir açılım süreci gibi işlemesi ihtimalidir. Geçmişte Oslo’da, İmralı’da yapılan gizli pazarlıklar hâlâ unutulmadı. İnsanların hafızası, verilen tavizlerle güçlenen terör örgütünün saldırılarını çok taze hatırlıyor. Eğer aynı hatalar tekrarlanırsa, bu sürecin toplumsal bir isyana yol açması kaçınılmazdır.

Benim tavrım net: Vatanı sevmek, yanlışları alkışlamak değil; gerektiğinde en keskin itirazı yükseltmektir. Eğer bu komisyon, terör örgütüne dolaylı meşruiyet sağlarsa, buna en sert şekilde karşı çıkmak boynumun borcudur. Çünkü bu vatan pazarlık konusu edilemez.

SONUÇ: BU MILLETİN VİCDANI SUSTURULAMAZ

TBMM’de kurulan “Terörsüz Türkiye Komisyonu”, kâğıt üzerinde tarihi bir adım gibi sunuluyor olabilir. Ancak gerçeğe baktığımızda ortada çok daha tehlikeli bir tablo var. Çünkü toplantılar kapalı kapılar ardında yapılıyor, tutanaklar on yıl boyunca saklanacak deniyor, halkın vicdanı ise bu süreçten tamamen dışlanıyor. Bu millet, yıllardır verdiği şehitlerle bedel ödemişken, kendi geleceğine dair böyle kritik bir süreçten dışlanmayı asla kabul etmez.

Halk, sokakta, kahvede, evinde, şehit cenazelerinde çok açık bir sesle konuşuyor: “Bizim evlatlarımızı toprağa veren biziz, ama masada konuşulanları bilmeyen yine biziz!” Bu adalet değildir, bu devlet ciddiyetine yakışmaz. Eğer gerçekten terörsüz bir Türkiye kurulacaksa, önce milletin güveni sağlanmalıdır. Aksi takdirde, bu komisyon daha ilk adımda meşruiyetini kaybetmiştir.

Şehit yakınlarının ve gazilerin tepkisi, aslında bu ülkenin ortak vicdanının haykırışıdır. O anneler “Benim oğlum vatan için öldü, onun katili serbest mi kalacak?” diye sorarken; o babalar “Benim evladım dağda şehit oldu, şimdi terör örgütüne masa mı kuruyorsunuz?” diye isyan ederken, bu çığlığı duymayan hiçbir siyaset, hiçbir komisyon ayakta kalamaz. Unutulmasın ki, bu ülkenin gerçek sahipleri makam odalarında oturanlar değil; şehitlerimizin kanıyla bu toprakları vatan yapan millettir.

Eğer komisyon, şeffaflıktan uzak kalır, terör örgütüne zımni meşruiyet sağlar, halkın tepkisini hiçe sayarsa; bu süreç yarım kalmakla kalmaz, Türkiye için yeni yaralar açar. Çünkü bu millet, ihaneti de, teslimiyeti de affetmez. Tarih defalarca göstermiştir ki; Türk milleti diz çökmemiştir, bundan sonra da diz çökmeyecektir.

Benim tavrım açık ve nettir: Vatan masada pazarlık konusu edilemez. Ne Oslo’da, ne İmralı’da, ne de bugün TBMM çatısı altında… Şehit kanı üzerinden siyaset yapılmaz, yapılırsa da bu milletin vicdanı o siyaseti tarihin çöplüğüne gömer. Bizler susmayacağız, bizler görmezden gelmeyeceğiz. Çünkü vatanı sevmek, iktidarı kayıtsız şartsız alkışlamak değil; gerektiğinde en sert şekilde “yanlış yapıyorsunuz” diyebilmektir.

Ve son sözüm şudur: Terörsüz Türkiye ancak milletin iradesiyle, şeffaf, adil ve onurlu bir mücadeleyle mümkün olur. Bu milletin sırtına yeni bir açılım yükünü bindirmeye kalkışanlar, karşısında sadece şehit yakınlarını, gazileri değil; 85 milyon vatan evladını bulur.

 

Önceki

Sonraki

Benzer Haberler

Yorumlar (0)

YORUM YAZ

Bir yanıt yazın