Torpil-i Şerif: Cumhuriyet Değerleriyle Başlayıp Dayıoğlu Kadrosuyla Biten Hikaye

A+
A-

Türkiye’de “torpil” artık sadece bir bireysel çıkar meselesi değil; toplumsal düzenin görünmeyen ama işleyen bir dişlisi hâline gelmiştir. Bu dişli ne sağa ne sola aittir; ne dindarın ne sekülerin tekelindedir. Bu, bizatihi hepimizin ortak çelişkisidir: Adalet isteriz ama sıra bize gelince referans ararız. Liyakat savunuruz ama işe alırken önce “kim gönderdi”ye bakarız.

Mücahidden Müteahhide: Değerler, Betonun Altında Kaldı

28 Şubat’ın siyasal travması sonrası güç kazanan dindar kesim, uzun yıllar “adalet”, “kul hakkı”, “liyakat” gibi yüksek ahlaki değerleri bayraklaştırdı. Ancak sistemin merkezine yerleşince o değerlerin ruhunu değil, gücünü miras aldı. Mücahid kimlik, yerini “müteahhit zihniyetine” bıraktı. Torpil artık haram değil, “emaneti ehline vermek” kisvesiyle kutsal bir koruma kalkanına dönüştü.

Kadroya alınan artık sadece liyakat sahibi değil, “bizim mahallenin çocuğu” oldu. Bu dönüşüm, sosyolojik anlamda bir habitus değişimiydi: Güç değişince değerlerin yorumu da değişti.

Cumhuriyet Sözde, Kadro Listesi Özde

Diğer uçta ise, Cumhuriyet’in temel değerleriyle hareket ettiğini söyleyen kesimler vardı. Her cümlede “Atatürk ilkeleri”nden, “laiklik”ten, “liyakat esaslı devlet yönetimi”nden bahsedildi. Ancak bir belediye kadrosu açıldığında, işe alınacak kişilerin listesi çoğu zaman çoktan belirlenmişti. Görüşmeler prosedürdü, kararlar çok önceden alınmıştı.

Cumhuriyet değerleri, bir ideal olmaktan çıkıp; sadece meşruiyet üretmeye yarayan, afişleri süsleyen birer kavrama dönüştü. Liyakat burada da arka planda kaldı; çünkü “önce bizimkiler” zihniyeti, tüm mahallelerin ortak akçesi olmuştu.

Torpilin Partisi Yoktur, Yalnızca Yönü Vardır: Yukarı

Bu ülkede torpil yalnızca sağın veya solun sorunu değil; sistemin kendisinin bir sürdürülebilirlik aracı hâline gelmesidir. Her yeni iktidar, önce “hakkaniyet” der; sonra “bizimkiler de dışarıda kalmasın” düşüncesiyle aynı yolu yürür. Fark, sadece söylemlerdedir. Uygulama, neredeyse birbirinin aynısıdır.

Ve böylece torpil, kişisel bir kayırma değil, bir tür sosyolojik refleks olarak içselleştirilir. İtiraz eden olmaz, çünkü herkesin torpile bir gün ihtiyacı olabilir.

Sessizlikle Büyüyen Bir Suç Ortaklığı

Türkiye’de torpile karşı sessizlik, çoğu zaman utançtan değil, beklentidendir. Birçok kişi torpili haksızlık olarak değil, gecikmiş bir hak olarak görür. Sistemden adalet beklemeyen, torpili “tek kurtuluş” olarak görmeye başlar.

Torpil, böylece yalnızca etik bir bozulma değil, toplumsal güvenin çöküşüdür. Çünkü insanlar artık liyakatle değil, “tanıdıkla” yükselebildiğine inandığında; o toplumda umut değil, adaptasyon kalır.

Ve Finalde: Liyâkat, Herkesin Dilinde; Ama Kimsenin Elinde Değil

Bu yazı ne bir parti eleştirisi ne de ideolojik bir hedef göstermedir. Bu yazı, Türkiye’nin bütün mahallelerinde eşit şekilde yeşermiş bir çarpıklığın adını koyma girişimidir.

Bugün torpilin adı bazen “emanet”, bazen “yoldaşlık”, bazen de “cumhuriyet kadrosu” olabilir. Ama sonuç hep aynıdır:

📌 Liyakat geri planda kalır, 📌 Adalet gölgede unutulur, 📌 Torpil ise “şerif”lik rütbesine terfi eder.

Önceki

Sonraki

Benzer Haberler

Yorumlar (0)

YORUM YAZ

Bir yanıt yazın