Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, 20 Haziran’da Türkiye’yi ziyaret ederek, İstanbul Dolmabahçe Sarayı’nda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile bir görüşme gerçekleştirdiler. Ancak bu görüşme başta İran-İsrail savaşı olmak üzere gündemin yoğunluğu dolayısıyla kamuoyunun pek dikkati çekmedi. Oysa içinde bulunulan konjonktür dolayısıyla Ermenistan’ın Başbakan seviyesinde Türkiye’ye yaptığı ilk resmî çalışma ziyareti niteliğinde olan bu görüşme oldukça önemli olduğunu belirtmek isterim. Ancak bu görüşmenin gündemine geçmeden önce çok kısa bir şekilde Türkiye-Ermenistan ilişkilerine göz atmakta fayda bulunmaktadır.
Türkiye-Ermenistan ilişkileri, hem tarihi arka planı hem de jeopolitik konumu nedeniyle karmaşık ve kırılgan bir yapıya sahiptir. Tarihi arka planını şekillendiren unsurların başında Ermeni mezalimi, 1915 olayları ve sözde soykırım iddiaları ile Karabağ meselesi gelmektedir. Jeopolitik konum itibarıyla yaşanan sorunların başında başta sınır meselesi olmak üzere Zengezur koridorunun durumu ve bölgesel güç dengeleri yer almaktadır. Dolayısıyla iki ülke arasındaki sorunlar tarihsel, coğrafi, askeri ve diplomatik boyutlarla iç içe geçmiş sadece ikili düzeyde değil, bölgesel ve küresel dengeler açısından da stratejik önem taşıyan çok katmanlı sorunlar niteliğindedir. Bununla birlikte söz konusu sorunlar çözülemeyecek nitelikte sorunlar değildir. Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın Aliyev’in birçok konuşmasında dile getirdiği gibi bölge dışı güçler müdahale etmediği sürece kendi aramızda ve kendi irademizle bu sorunları çözebilecek kabiliyetindeyiz. O nedenle başka arabulucuların devreye girmesine gerek yoktur.
Bilindiği üzere Türkiye ile Ermenistan ilişkilerinin temel kırılma noktası, 1915 olaylarıdır. Türkiye, bu olayları savaş koşullarında Ermeni çetelerinin türettikleri vahşette karşı zorunlu tehcir olarak kabul ederken; Türkiye’ye karşı siyasi bir kart oluşturmak isteyen Batı, tehcir olaylarını bir “soykırım” olarak nitelendirmek ve bu eksende uluslararası bir siyaset yürütmek üzere Ermenistan’ı kışkırtmaktadır. İşin özü, bu tarihsel olaydan istifade eden Batı, iki ülke ilişkilerinin kurulmasını ve ilerlemesini yıllarca engellemiştir. Aslında iki halk arasından bu tarihsel travmayı kurgulayan da hayata geçiren de bizzat Batı’nın kendisidie. “Millet-i Sadıka” olarak adlandırılan bir halktan terör örgütü yaratmak Batı’nın marifetiyle mümkün olmuştur. Tabi burada Ermenilerin Batı’nın maşası olması hevesi de göz ardı edilmemesi gerekir. Batı’nın desteğini arkasına alan Ermeni Taşnak örgütünün Türkiye ve Azerbaycan’da işledikleri katliam ve gerçekleştirdikleri soykırım insanlık tarihinde emsali az rastlanır bir vahşet numunesi olarak tarihe kara bir nokta olarak geçmiştir. O nedenle tarihin sayfaları objektif olarak incelendiğinde aslında kendilerine karşı soykırım yapıldığı iddiasında bulunan Ermenilerin bizzat kendileri Türklere soykırım işledikleri görülecektir. Kaldı ki, bu iddialar siyasi makamlar değil, bilimsel olarak akademik bir çerçevede ele alınarak uzmanlarca aydınlatılması gerekmektedir.
Gelelim Karabağ meselesine….Ancak Karabağ meselesine geçmeden önce bir proje devleti olarak Ermenistan’ın nasıl oluşturulduğuna değinmek gerekir. Türkistan ile Osmanlı Devleti arasından tampon devlet kurarak Türk yurtları arasında irtibatı kesmeyi planlayan Rusya, kendilerine tabi ve uydu bir devlet kurmak üzere bu amaçla kullanılmaya en elverişli Ermenileri toplumu bölgeye göç ettirilmesi ortamı oluşturmuştur. Bilindiği üzere 1747 yılında Nadir Şah Afşar’ın ölümünden sonra Kafkasya ve Azerbaycan bölgesinde merkezi otorite zayıflamış ve bölge hanlıklara ayrılmıştı. Bu ortada İran’la savaş içinde olan Çarlık Rusya’nın galip gelmesiyle, 1828 tarihinde, İran’la imzaladığı Türkmençay anlaşması sonucu Güney Kafkasya’daki hâkimiyetlerini takviye etmek amacıyla Araz nehri esas alınarak Azerbaycan toprakları iki ayrılmış, ayrıca İran ve Rusya topraklarında yaşayan Ermenilerin Azerbaycan topraklarına göç ettirilmesine hukuki dayanak oluşturulmuştur. Bu anlaşmanın hükümleri Osmanlı-Rus savaşının sonunda 1829 tarihinde imzalanan Edirne anlaşmasıyla da Türkmençay anlaşması hükümleri Osmanlı Devleti tarafından kabul edilmiş ve böylece Revan vee Nahcıvan Hanlıkları ile birlikte Karabağ bölgesinin Rus egemenliği altında bulunduğu kabul edilmiştir. Aslında tüm bu gelişmeler ileride kurulacak Ermeni devleti için hazırlık niteliğindeydi. Ermenilerin bölgeye göç ettirilmesiyle birlikte bölge mukimi olan Azerbaycan Türkleri göç zorlanarak bölgede Ermeni çoğunluğu sağlanmış ve böylece Ermenistan devletinin kurulma şartları oluşturulmuştur. Ermenistan devleti kurulduktan sonrada da bölgedeki nüfuzunu korumak ve sıcak denizlere inmek politikası sürdüren Rusya’nın kışkırtma, teşvik ve rehberliğiyle Karabağ üzerinde hak iddia eden Ermenistan, bu iddialarını SSCB döneminde de devam ettirmiş ve SSCB’nin dağılma süresine girdiği dönemde bölgeyi fiili işgal ederek katliam ve mezalim uygulayarak bölge halkı Türkleri göçe zorlamıştır. Birinci Karabağ Savaşı olarak adlandırılan bu süreç Azerbaycan topraklarının %20’si Ermenistan işgali ile sonuçlanmıştır. Bu illegal işgal fiilen 30 yıl sürmüş, 27 Eylül 2020 tarihinde başlayan ve 44 gün süren 2. Karabağ savaşıyla Azerbaycan işgal altındaki topraklarını kurtararak tarihi adaleti sağlamıştır. Rusya’nın arabuluculuğuyla imzalanan ve savaşı sonlandıran üçlü mutabakat metni ile Zengezur Koridorunun açılması kararlaştırılmıştır. Ancak Ermenistan’ın çekimser davranması sonucu bugüne kadar Zengezur Koridorunun açılması yönünde herhangi bir gelişme sağlanamamıştır.
Aslında Ermenistan’ın kurulduğu topraklar, Göyçay ve Zengezur koridoru bölgesi tarihi Azerbaycan topraklarıdır. Ermenistan başkenti tarihi “Revan” da “İrevan Hanlığı”nın merkezidir. Bu bölge Batı Azerbaycan olarak adlandırılmaktadır. Aynı şekilde Zengezur Koridoru da Azerbaycan toprağıdır. Tarihi kaynaklar incelendiğinde Zengezur Bölgesi 15. ve 16. yüzyıllarda Karakoyunlu ve Akkoyunlu Devletleri, 16. yüzyılda ise Safevi Hanedanı, 17. yüzyılda ise Osmanlı devletinin hâkimiyetinde olmuştur. Hanlıklar döneminde bu bölge Karabağ Hanlığı’nın egemenliği altındaydı bulunmuştur. 1918-1920 yıllarında yani Azerbaycan Halk Cumhuriyeti döneminde Zengezur bölgesi Gence vilayetine bağlı, Azerbaycan sınırları içerisinde yer almaktaydı. Sovyet Rusya’ya bağlı Kızıl Ordu’nun Azerbaycan’ı işgalinden sonra Zengezur topraklarının büyük bir kısmı SSCB yönetimince cebren 1921 tarihinde Azerbaycan’dan alınarak Ermenistan’a verilmiştir. Günümüzde Azerbaycan bu toprak üzerinde doğrudan hak iddia etmemekle birlikte “Batı Azerbaycan’a Dönüş” politikası adı altında bölgeden zorla Azerbaycan’a göç ettirilenlerin kendi topraklarına dönmesinin sağlanması için zemin oluşturulmasını talep etmektedir.
Tarihi arka plan dikkate alındığında Türkiye- Ermenistan ve Azerbaycan-Ermenistan arasındaki sorunların kaynağı Ermenistan’ın bizzat kendisi oluşturduğu görülmektedir. Kuşkusuz bu sorunların şekillenmesinde başta ABD, Fransa ve Batı ülkeleri yanında Rusya’nın büyük pay sahibi olmuştur. Bununla birlikte Türkiye, SSCB’nin dağılması sonrasında bağımsızlığını kazanan Ermenistan’ı tanımış, diplomatik ilişkiler kurmuş ve sınır kapısı açmıştır. Ancak Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’ı işgal etmesi üzerine Türkiye, doğal olarak Azerbaycan yanında yer almış, bu çerçevede 1993’te sınırlarını kapatmış ve diplomatik ilişkileri askıya almıştır. Zira, Azerbaycan’ı dikkat almadan Türkiye-Ermenistan ilişkilerini inşa etmek ve sürdürmek mümkün değildir. Başka bir ifadeyle Azerbaycan, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde kırmızıçizgidir. Türkiye’nin Azerbaycan’la “tek millet iki devlet” ilkesi doğrultusunda kurduğu müttefiklik ilişkisi, Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkilerin her aşamasında belirleyici rol oynamaya devam edecektir.
Yorumlar (0)