Kıymetli YolcuTV Haber okuyucuları,
Bugün ülkemizdeki bir gerçeklikten bahsedeceğim: Kahvehaneler ya da diğer ismi ile kıraathaneler. Liseyi Manisa’ nin Salihli ilçesinde okuduğum için kahvehaneleri bilirim. İzmir’ de de Ege Tıp Fakültesi’ nde okuduğum için kahvehaneleri yine bilirim. Briç dışında tüm kağıt oyunlarını, dama-satranç ve tavla oynamayı da bilirim. Ama 1980’ lerin sonundan sonra hemen hemen hiç kahvehaneye gitmedim. Sadece mecburi hizmetimi yaptığım Zonguldak’ ın Devrek ilçesinin Müfettişler köyünde -o da az kereler- köy kahvehanesine gittim. Bu hafta bu konuyla ilgili yazı kaleme almamın sebebi şu:
Uzun yıllardan bu yana “insanların yaptığı en büyük hatanın, karşısındaki insanları kendileri gibi sanmaları olduğuna” inanırım. Ben de uzun yıllar diğer insanlara bu gözle bakmıştım. Yani herkes sabah kalkıyor, bir hayat mücadelesi içerisinde, okulda, işte, sanatsal üretimde ya da bir ürün vermenin peşinde. Ama ne zaman ki Ordu’ da Ceren Özdemir’ i öldüren şahsın ifadesini okudum; o gün dünyayı algılayışım değişti. Ceren Özdemir 20 yaşında bir genç kızdı. Ordu Üniversitesi’ nde sanat ile ilgili eğitim almaktaydı. Bir bale kursunda da gelir için eğitmenlik yapıyordu. Bu genç kız bir akşamüzeri ders sonrası ailesi ile yaşadığı evine doğru giderken, evinin önünde birisi tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Bu durumu maalesef anne ve ablası da yukarıdan bizzat gördüler. İşte bu cinayeti gerçekleştiren kişi ifadesinde dedi ki: “Bu sabah uyanınca birisini öldürmeye karar verdim, çarşıda insanlara baktım, öldürmek için bu kızı seçtim, kendisini hiç tanımam, hayatımda ilk defa görüyorum, ismi nedir bilmem. Onu sokakta takip ettim ve evinin önünde bıçaklayarak öldürdüm.” Ben bu ifadeyi okuduktan sonra dünyayı algılayışım değişti. “Demek ki böyle insanlar da var” dedim. Bu insanların dünyaya maalesef bir yararları olmadığı gibi zararlarının da olabileceğini o gün kavradım.
Bu girişi yapmamın sebebi şu: Ben ülkemizin çok kötüye gitmekte olduğunu değerlendiren kişilerdenim. Elbette bunun çok sayıda sebebi var. Ama en önemli sebebi ülkeyi idare eden siyasi karar vericilerin yetersizlikleri, kötü niyetleri ve sadece kendi geleceklerini düşünmeleri. Maalesef ülkemizi ve kitleleri doğru bir yöne kanalize etmiyorlar. Konunun kahvehaneler ile ilgisi ne dersek;
Geçenlerde ilçem olan Salihli’ ye gittim. Kahvehaneler hınca hınç dolu. Hem de Pazar günü. Hiçbirinizin mi evi yok, ailesi yok, çoluğu çocuğu yok. Hafta içi çalıştı iseniz haftasonu aileniz ile paylaşacak hiç mi bir konunuz yok, birlikte yapacak hiç mi paylaşımınız yok ? O kadar insan kahvehanelerde, taş oynuyor, kağıt oynuyor. Sohbet de yok. Yani ülke ile ilgili bir durum değerlendirmesi, bir müzakere, bir tartışma ortamı da yok. Tartışma ortamı denen durum kağıt oyunu ya da taş oyunu ile ilgili kavga durumu. Pazar olduğu için sanırım belediye görevlileri de tatilde. Caddeler pislik içinde, kahvehanelerin önü çöp yığını. Sigara izmaritleri, boş su pet şişeleri, kağıtlar, her türlü çöp. Kahvedeki o 50 kişi 2 saat oyuna ara verelim de, bari şu çevremizi bi temizleyelim, çevreye bi çeki düzen verelim, yabani otları ayıklayalım demiyor. Saatlerce o havasız ortamda taş döşüyor, kağıt oynuyor.
Sonuçta kahvehane kültürü Türklere Ortadoğu’ dan gelmiş. 1500’ lü yıllarda. Osmanlı’ da dönem dönem kahvehaneler kapatılmış ama halen günümüzde varlıklarını sürdürüyorlar. 1980 darbesi öncesinde kahvehanelerde bira da olurdu. İhtilalin lideri Kenan Evren kahvehanelerde alkollü içecek olan birayı yasakladı. Türkiye genelinde şu an 700 bin kahvehane varmış. 34 bini İstanbul’ da, 21 bini Ankara’ da ve 7 bini de İzmir’ de. Bu işten 1.5 milyon kişi istihdam sağlıyormuş. Avrupa ve Amerika’ da kahvehane yok. Sadece Türklerin ve Arapların bulunduğu bölgelerde var. Londrada da kahvehaneler sadece Harringey’ de. Sonuçta Türkiye’ de yoğun bir işsizlik var. Kahvehaneler bu işsizlik probleminin gaz alıcısı (sübabı) deniyor. Tüm gün ucuz bir paraya, kapalı bir mekanda barınma imkanı buluyor insanlar. Ama ABD’ de bunun yerine halk kütüphaneleri var, fakirler orada kitap okuyup, telefonlarını şarj edebiliyor. Ya da Türkiye için de bir dönem kek ve çayın ücretsiz olduğu Millet Bahçeleri taahhüdü vardı. Millet bahçeleri açıldı ama içinde kek ve çay ücretsiz değil. İstanbul’ dakileri biliyorum, buralarda Beltur isimli belediye işletmeleri var ve kek ile çay da ücretsiz değil. Sonuç itibari ile ülke karar vericilerinin bu konulara kafa yorması lazım. Ancak siyasiler bu konulara kafa yormuyor maalesef. Kahvehanelere çözüm Halk Eğitim Merkezleri’ ni yaygınlaştırılarak insanları sanatsal (tiyatro, resim vs), zihinsel (sürekli güncel tartışma alanları ile etkinlikler, kütüphane hizmeti vs) ve bedensel (folklor, spor eğitimleri) üretime yönlendirebilirler. Bu sayede hem insanlar üretim ortaya koymalarından ötürü kendilerini iyi hissederler, hem ülkeye katma değer yaratırlar ve hem de insanlar hayata yararlı olmanın hazzını alırlar. Emin olun bu saydıklarım yapılsa bu durum kahvehanede oturan insanlara ve Türk toplumuna daha fazla yarar sağlar. Bu sayede de ülkemiz de belki bir şeyler iyi bir yöne gider.
Bir daha ki hafta görüşmemiz temennim ile.