Prof.Dr. Kemal Arı Yazdı: Bir Göç Öyküsü: “Mübadele”
Bir gün kapınıza kimi resmi görevliler dayanıyor ve üç gün içinde topraklarınızı, evlerinizi ve bağlarınızı terk etmenizi, başka bir ülkeye gönderileceğinizi...
Ünsüz Türk Düşünürü / Yazar
Her acının, her ihanetin, her yozlaşmış davranışın ardında mutlaka bir psikolojik sorun arama eğilimi, modern insanın vicdanını rahatlatma çabasından başka bir şey değildir. Çünkü birini “hasta” ilan etmek, onun özgür iradesini, bilerek ve isteyerek kötülük yapma kapasitesini yok saymak demektir. Oysa tarih boyunca kötülük, yalnızca bir bozukluğun sonucu değil; bilinçli bir tercihin, hesaplı bir iradenin ürünü olmuştur.
Psikoloji bize insan ruhunun kırılganlıklarını, travmalarını ve savunma mekanizmalarını anlatır. Ancak kötülüğü yalnızca travmaya indirgemek, kötülüğü masumlaştırır. Çünkü kimi insanlar gayet sağlıklı, gayet bilinçli, gayet rasyonel oldukları halde kötülüğü seçer. Onların derdi hastalık değil; güç, çıkar, haz ya da sadist bir tatmindir. Yani kötülük, her zaman bir “tedavi edilmesi gereken semptom” değil; çoğu zaman bilinçli bir “ahlaki tercih”tir.
İnsan, eylemlerinde özgürdür ve bu özgürlüğün sorumluluğunu taşır. Birini kandırmak, aşağılamak, haksızlık etmek ya da başkasının acısından keyif almak, bir irade beyanıdır. O iradeyi “psikolojik problem” etiketiyle gölgelemek, kötülüğün gerçek yüzünü perdelemektir. Çünkü kötülüğü patolojiye indirgemek, ahlaki sorumluluğu ortadan kaldırır; kötülüğü yapanı kurban, mağduru ise adeta görünmez kılar.
Kimi insanlar gerçekten kötüdür. Bilerek, isteyerek, hesaplayarak kötüdür. Ve bu kötülüğü anlamak için laboratuvar testlerine ya da klinik raporlara değil, sadece cesur bir ahlaki bakışa ihtiyaç vardır. Psikoloji bazı kötülükleri açıklayabilir; fakat hiçbir bilim, bilerek ve isteyerek yapılan kötülüğü mazur gösteremez.
Çünkü kötülük, bazen bir seçimdir. Ve seçimin adı konulmadıkça, kötülük sıradanlaşır, normalleşir. İşte bu yüzden her kötülüğün altına psikoloji yerleştirmek, kötülüğü değil, vicdanı uyuşturur. Oysa insana düşen, kötülüğü teşhis etmek değil, kötülüğün bilerek ve isteyerek yapıldığını itiraf etmek ve onun karşısında sağlam durmaktır.
Bir gün kapınıza kimi resmi görevliler dayanıyor ve üç gün içinde topraklarınızı, evlerinizi ve bağlarınızı terk etmenizi, başka bir ülkeye gönderileceğinizi...
Televizyon dünyası kültürü pazarlama unsuru haline getirirken var olan bu medyaya özgü kültürü de yeni ve farklı öğelerle biçimlendirerek dönüşüme uğratmaktadır.
Vicdanın, bugün Türk insanının başvurması gereken tek referans olduğunu düşünüyorum. Vicdan sahibi olmak ve elbette adil bir karar vermeden önce elimizi vicdanımızın üzerine koymak! Kararlarımızı vicdanımız sızlamadan vermek! Kısaca vicdansız...
Soykırım, 9 Aralık 1948 tarihli “Soykı¬rım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin...
Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.
Yorumlar (0)