Ünsüz Türk Düşünürü / Yazar
Vaktiyle edep bir süs değil, bir duruştu.
Tevazu, suskunluğun değil; görgünün, bilgeliğin ve iç disiplini olanların lisanıydı.
Bugünse sustuğun anda ya özgüvensiz sanılıyorsun, ya da kayıpsın.
Çünkü bu çağda sesi çıkan haklı sayılıyor; susanlar, silik ilan ediliyor.
Mütevazı olmak mı dediniz?
Kusura bakmayın, o meziyet artık algoritmaya takılıyor.
Sosyal medya sana diyor ki:
“Ya bağır, ya kaybol.”
Eskiden “bilmemek” ayıp değildi, şimdi “bilmiyorum” demek bile acizlik sayılıyor.
Çünkü ne düşündüğün değil, ne kadar emin konuştuğun önemli.
Kendinden kuşku duyanlar değil, kendine hayran olanlar sahnede.
Kibir artık kariyer planının ilk maddesi.
Tevazuysa…
Bir tür “görünürlük hatası.”
Alçak gönüllü insanlar bir kenarda “kendini yetersiz sanarak” çürürken,
diğer tarafta mikrofonu kapan her uzman,
kendine hayran olmanın workshop’unu veriyor:
“Kendine âşık olmanın 7 yolu.”
Mütevazı olanın sözü yankı bulmazken,
ukalanın sesi sponsorlu içerik olarak karşımıza çıkıyor.
Dürüst suskunluk, manipülasyon kadar cazip değil bu çağda.
Ve biliyor musunuz?
Bu düzende Mevlana yaşasaydı, Tweet atmayı ihmal etmez, TikTok’a video atmak zorunda kalırdı.
Yunus Emre, YouTube’da “Abone olmayı unutmayın dostlar” derdi muhtemelen.
Çünkü artık hakikat değil, etkileşim önemli.

Bir zamanlar insanlar “haddini bilen”e saygı duyardı.
Bugün haddini aşanlara hayranız.
Çünkü biz artık bilgeliği değil, özgüven şovunu alkışlıyoruz.
Mütevazılık erdem değil, eziklik sayılıyor.
Birine “çok alçak gönüllüsün” demek, neredeyse hakaret gibi algılanıyor.
Çünkü çağ bunu böyle kodladı:
Sessizsen kaybedersin.
Yazıyı burada bitirsem, belki de anlamayacaksınız.
Çünkü bu çağda anlamaya çalışmak değil, yorum yapmak makbuldür.
Ama yine de son bir soru bırakayım:
Mütevazılık gerçekten zayıflık mı oldu?
Yoksa biz, gürültüye alışmaktan hikmeti işitemez hale mi geldik?
Ünsüz Türk Düşünürü
“Eğer bu yazı seni rahatsız ettiyse, hedef kitlesiyim demektir.”
Yorumlar (0)