“Eskiden insanlar yanlış yaptığında yüzü kızarırdı. Şimdi içerik üretmiş oluyorlar.”
Bir toplumun utanma biçimi, aslında onun değerler haritasıdır. Eskiden biri ayıplanacak bir şey yaptığında ya yüzünü örterdi, ya da yüzü kendiliğinden kızarırdı. Şimdi ise utanılacak şeyler, en çok izlenen içerikler arasında yer alıyor. Çünkü biz artık utanmayı değil, trend olmayı dert ediyoruz.
Ayıp kavramı yerini alkışa bıraktı. Seksenli yıllarda biri sokakta bağırarak konuşsa ayıplanırdı. Şimdi aynı kişi TikTok’ta dans edip bağırınca “fenomen” oluyor. Bir genç, öğretmenine hakaret ettiği videoyu utanmadan paylaşıyor ve altına yazıyor: “Yorumlarda beni haklı buldular.” Bir zamanlar büyüklerin yanında bacak bacak üstüne atmak saygısızlıktı. Şimdi aynı genç, sosyal medyada “babamı susturdum” videosu çekiyor ve binlerce alkış alıyor. Artık insanlar doğru davranışlarıyla değil, yüksek etkileşimle ölçülüyor.
Yüzsüzlük, özgüven zannediliyor. Görgüsüzlük, kendin olma cesareti diye pazarlanıyor. Sınır bilmemek, “kendini ifade etmek” olarak alkışlanıyor. Toplantıya geç kalan yönetici özür dilemiyor; “Ben böyleyim,” diyor. İş görüşmesine hazırlıksız gelen aday, “Doğallık önemli,” diye savunma yapıyor. Özel hayatını paylaşmaktan çekinmeyen biri, “Ben açık bir insanım,” diyor. Oysa bu özgürlük değil; ölçüsüzlüktür. Bu samimiyet değil; saygısızlıktır. Ve bu karakter değil; sadece kabuk kalınlığıdır.
Yeni nesil rezil olmaktan korkmuyor. Çünkü paylaşmaktan çekinmiyor. “Rezil olma” korkusu yerini “paylaşamazsam görünmem” korkusuna bıraktı. Özel hayat kalmadı. Yatak odasında tartışan çift bunu “ilişki videosu” diye YouTube’a yüklüyor. Kardeşiyle kavga eden biri, araya girip video çekiyor: “Kavga değil, içerik bu.” Çünkü artık insanlar utanmıyor. Utanmak, çağ dışı bir duygu gibi algılanıyor. Ama unutuluyor: Utanmak, insan kalabilmenin son sınırıdır.
Bir milletin ahlakı, yüzlerin ne zaman kızardığıyla ölçülür. Bugün dolandırıcılık yapan biri, “para kazanmanın zekice yolu” olarak sunulabiliyor. Hatta bazılarına göre bu bir “inovasyon.” Televizyon ekranlarında beş kişinin bağırarak birbirini aşağıladığı programlar prime-time’da en çok izlenen içerikler arasında. Yüzler kızarmıyor. Çünkü utanacak kimse kalmamış. Ya da kalanlar ekran dışında tutuluyor.
Utanmak, bastırılması gereken bir duygu değil; değerlere bağlılığın, terbiyenin ve insana saygının dışa vurumuydu. Bugünse bu duygu küçümseniyor. Ama ben hâlâ inanıyorum: Utanmak bir erdemdir. Ve o erdem, insanı hayvandan, toplumu çeteden ayırır. Çünkü rezil olmaktan korkmayan bir toplum, bir gün rezaletin kendisi olur.
Belki her şeyi öğreniyoruz… Ama utanmayı unutursak, insan kalmayı da unuturuz.