YEDİ EYLÜL RUHU

A+
A-
Yıl 1919…
Mondros Ateşkes Anlaşması ile güzel ülkemizi, cennet vatanımızı paylaşmaya karar vermişti İtilaf devletleri. Haritalar üzerinde kalem oynatıyor, asırlardır Türk’ün kanıyla, emeğiyle yoğrulmuş bu toprakları kendi aralarında bölüşüyorlardı. Onlar sanıyordu ki Türk milleti teslim olur, boyun eğer, esareti kabul eder. Oysa bilmiyorlardı; Türk milleti var olduğu günden bugüne kadar hiçbir zaman tutsak olmamıştı, olamazdı.
15 Mayıs 1919’da Yunan ordusu İzmir’i işgal etti. O gün yalnızca İzmir değil, bütün bir milletin yüreği hançerlenmişti. Fakat milletin bağrından bir yiğit çıktı; adı Osman Nevres, diğer adıyla Hasan Tahsin… İşgale karşı ilk kurşunu sıktı. O kurşun yalnızca bir Yunan teğmenini değil, esaret zincirini de vurdu. O kurşun, milletin uyanışına atılan ilk kıvılcımdı. Hasan Tahsin oracıkta şehit düştü; fakat ruhu bağımsızlık mücadelesinin meşalesi oldu.
Aradan günler geçti. 27 Mayıs’ta Aydın işgal edildi, 3 Haziran’da Nazilli. İnsanlar karanlığa gömülmüş gibiydi. Umutsuzluk, çaresizlik dört bir yanı sarmıştı. Ama tam o günlerde, Efeler diyarında bir yiğit topluluk sahneye çıktı. Başlarında Yörük Ali Efe vardı. Sayıları yalnızca 52 idi. Ama yürekleri milyonlarca milletin yüreğiyle birdi.
16 Haziran 1919’da, mübarek Ramazan ayında, gece yarısı saat 02.00’de Sultanhisar’ın Malgaç Demiryolu Köprüsü’nde tarihe altın harflerle yazılan ilk sivil örgütlü baskını gerçekleştirdiler. Yunan ileri karakoluna yapılan bu baskında 22 Yunan askeri etkisiz hâle getirildi, köprü imha edildi. O gece sadece bir köprü yıkılmadı; işgalcilerin gururu da yıkıldı, Türk milletinin bağımsızlık inancı yeniden ayağa kalktı.
İşte böyle başladı batıdaki direniş… Aynı günlerde, 19 Mayıs 1919’da, mavi gözlü sarı saçlı bir yiğit İstanbul’dan Samsun’a doğru Bandırma Vapuru ile yola çıkmıştı: Mustafa Kemal Paşa. O, Samsun’da milletin kaderini değiştirecek istiklal ateşini yakarken, batıda efeler zülme başkaldırıyordu. İki cepheden yükselen bu direniş, kısa sürede bütün vatanı sardı.
Milletimiz esareti kabul etmedi, etmeyecekti. Çünkü biz Türk’tük. Çünkü bu topraklar bize atalarımızdan emanet, çünkü bu vatan uğruna nice yiğit kanını dökmüştü. Nihayetinde düşman, 7 Eylül 1922’de Aydın’dan kovuldu, 9 Eylül 1922’de ise İzmir’de denize döküldü.
Bu destansı mücadelede yalnızca askerlerimiz değil, ninelerimiz, dedelerimiz, köylülerimiz, kadınlarımız, gençlerimiz hep birlikte savaşmıştı. Vatanın namusu için, bayrağın hür dalgalanması için, ezanların susmaması için can verenlerin ruhu bugün de başımızın üstünde birer yıldız gibi parlıyor.
Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, silah arkadaşlarının, efelerimizin, şehitlerimizin, fedakâr analarımızın, kahraman dedelerimizin ruhu şad olsun. Onların bize emanet ettiği miras, Yedi Eylül ruhudur.
Biz bu ruhu unutmayacağız, unutturmayacağız. Çünkü biliriz ki Yedi Eylül’ü unutan millet, geleceğini de unutur. Yedi Eylül’ü yaşatan millet ise sonsuza kadar hür ve bağımsız yaşar.
Burası Ege kadını erkeğe Efe.
Ne mutlu Türk’üm diyen.

Önceki

Sonraki

Benzer Haberler

Yorumlar (0)

YORUM YAZ

Bir yanıt yazın