İnsanlar, birbirlerine karşı kin veya nefret duygularıyla dolu olabilmektedirler. Kişiler, hissettikleri kin ve nefret duygularını, kişisel çıkarlarını, inançlarını, ideolojilerinı, kimliklerini, geleneklerini, dinlerini, siyasal tercihlerini kısacası her şeylerini gerekçe göstererek meşrulaştırabilmektedirler. Kin ve nefret duygusunun kutsallaştırılması ve yüceleştirilmesi, insanlığımızın en tehlikeli karanlık taraflarından birini oluşturmaktadır.
Kin ve nefret, insanlığımızın en zayıf, tehlikeli ve yıkıcı taraflarından biridir. Din, milliyet, cinsiyet, ideoloji, kabile gibi kimlikler ve kurgular, kolaylıkla kin ve nefret duygularının alevlendirilmesi için kullanılabilmektedir. Kin ve nefret gibi korkunç ve yıkıcı duygularımızın ve güdülerimizin ateşlenmesi, insani açıdan gelişmenin, değişmenin ve olgunlaşmanın önünü kapatmaktadır.
Kin ve nefret duygusu, insani açıdan herkese kaybettirmektedir. Birbirinden nefret ve kin duyan kadınların ve erkeklerin olduğu bir toplumda, insani gelişimin olması mümkün değildir. Kadına kin ve nefret duyan ataerkil bir anlayışın hakim olduğu bir yerde, insani özgürlüğün, barışın ve hukukun varolması mümkün değildir. Ataerkillik, kin ve nefretten beslenen tehlikeli bir kimlik ve kültürdür.Erkek tahakkümünün bitmemesi için kadına yönelik kin ve nefret duygularının sürekli olarak harekete geçirilmesi ve canlı tutulması, insanlığı, dar bir eril kabile olarak bedevi ve çocuksu bir durumda olmaya mahkum etmektedir.
Kin ve nefreti kutsallaştırmak, faşizm ve despotizm üretmektedir. Kindar ve dindar insan tipi, demokrasiyi reddetmeyi asli görev olarak benimseyen, bilime, akla, hukuka, özgürlüğe ve barışa karşı kin ve nefret doğmalarıyla savaşmayı inanç, ahlak ve uygulama olarak benimseyen kişidir. Kendi faşizmlerinin ve despotizmlerinin kutsal olduğuna inanan demagoglar, şair ve edebiyat kılıklı müsvedde ideologlar, insanların dimağlarını modern ve medeni olmayan söylemlerle, hitabelerle ve sloganlarla iğfal edebilmektedirler.
Kinlerini, nefretlerini ve bağnazlıklarını kutsallaştıranların ve yüceltenlerin, ahlakları, maneviyatları ve düşünmeleri yoktur. Kinin, nefretin ve bağnazlığın olduğu yerde maneviyat ve ahlak ortadan kalkmaktadır.
Kin duygusu, kutsal, ahlaki ve manevi değildir. Dinin kin duygusunu besleyen ve alevleyen bir araca dönüştürülmesi, dinin ve insanın birlikte ortadan kalkmasına neden olmaktadır. Dini zehirleyen ve yozlaştıran en önemli şey, kindir. Bir kin aracına dönüşen din, insanlık için çok tehlikelidir.Kin ve dinin birbirinden ayrılmasına, günümüzde insanlığın çok ihtiyacı vardır. Kin ve din, kolaylıkla birleşebilmekte, ancak çok zor ayrılabilmektedir. Kin ve dinin birbirinden ayrılması, insanlığın önündeki en çetin meydan okumalardan biridir.
Kişi, kin ve nefret duygularıyla dolu olduğu toplulukların cehennemin dibini boylayarak cezalandırılmaları gerektiğini düşünebilir. Kin ve nefret duygusuzluğuna kişiler, kendilerinden farklı olanlara, kolaylıkla cehennemin dibine yollama şeklinde bir cezayı kesebilmektedirler. Kin ve nefret duygusuyla dolu olmak, insanları cehenneme yollama şeklinde bir hakkı hiçkimseye vermemektedir. Kin ve nefret duygusunun bizi yerleştirdiğini sandığımız yüce yargılama makamı pozisyonu, çok tehlikeli ve yıkıcıdır.Kin ve nefret kılıcıyla, insanlığı kesip biçmenin bir hak değil, bir sapkınlık ve sapıklık olduğunu fark etmek büyük önem taşımaktadır.
Kin ve nefret duygusu, pasif bir duygu değildir. Kin ve nefret, dünyaya, insana ve doğaya bakışaçımızı belirleyen bir kavrayışsızlık, anlayışsızlık, körelmişlik ve yozlaşma durumunu ifade etmektedir.Kalplerimize kök salan, kalıcılaşan ve yerleşen kin ve nefet duygusu, kültürü, kimliği, dini, eğitimi, ilişkileri ve doğayı nasıl anlayacağımızı da belirlemektedir. Kalplerimizi kirleten ve zehirleyen kin ve nefret duygusu, aileyi, okulu, sokağı, siyaseti, dini, doğayı, üniversiteyi, kısacası insana dair her şeyi zehirlemektedir.
Kin ve din, kitlelerin afyonudur. Kin sayesinde din ve milliyetçilik, toplumların afyonu olabilmektedir. Dindarlığı ve kindarlığı birbiriyle özdeşleştiren fanatizm, kindarlığı dindarlık ve ilahi dava olarak yeni nesillere dayatmayı en önemli misyon kabul etmektedir. Kin ve nefret, günümüzde kitlelerin afyonu haline gelmiştir.Dindarlık ve kindarlık afyonuyla uyuşturulan toplumlar, özgürlüklerini, hukuklarını, demokrasilerini, barışlarını ve umutlarını yitirmiş güruhlardır.
Kin ve nefret duygusunu canlı tutmanın amacı, insanı katılaşan, kabalaşan ve nesnelere dönüştürmektir. Kin ve nefretle katılaşan, kabalaşan ve kalaslaşan kitleler, değişimi reddetmekte, demokrasiye, özgürlüğe, hukuka ve barışa değer vermemekte, otoriteryanizme, popülizme ve totaliteryanizme teslim olmakta, aklını yitirip ahmaklaşmakta, farklı olan herşeye düşman olarak bakmakta, sevgi, şefkat ve sempati duygularını tamamen yitirmektedir. Despotizmi ve faşizmi var eden şey, kin ve nefret duygusudur. Demokrasinin yerine despotizmin inşası için have ve su gibi kin ve nefrete ihtiyaç duyulmaktadır. Kin ve nefretin psikolojik olduğu kadar politik olduğu gerçeğinden gafil olmamak lazımdır. Kindar toplum, canavarlaştırılan bir barbarlar güruhudur. Kin ve nefret, barbarlaştırır ve bedevileştirir.
İnsanları, doğayı ve canlıları, onlara duyduğumuz nefretle ve kinle yargılıyoruz. Duyduğumuz nefreti ve kini meşrulaştırmak ve yüceltmek için bizden farklı olan insanların ve canlıların Tanrı’nın gazabıyla karşılaşacaklarına ve cezalandırılacaklarına dair sapkın bir yanılsamayı mutlak doğru olarak benimseyebiliyoruz. İnsani kinimiz ve nefretimiz, hiçbir şekilde ilahi gazab ve ceza değildir.
Kin ve nefret duygusu, insanı gazablandırmaktadır. Kin ve nefret duygusunun objesi haline getirilen kişilere ve canlılara hiçbir şekilde sempati, empati, şefkat ve merhamet duyulmamaktadır. Kinle ve nefretle zehirlenmiş kişiler, gazaplarının merhametlerini aştığıyla etrafa ölüm ve yıkım saçmaktadırlar. Kinin, nefretin ve gazabın merhameti, empatiyi ve sempatiyi aşmaması, kinin kontrol altında tutulması, kin ve nefretle başa çıkılması, en çetin meydan okumalardan biri olarak hepimizin önünde durmaktadır.
Yorumlar (0)