Prof.Dr. Mazhar Bağlı Yazdı: Bülbülü Öldürmek

İmmanuel Kant'a göre insanı diğer canlılardan ayıran asıl özelliği onun ahlak ve hukuka yönelmiş olmasıdır...

20 Eki 2025 - 01:26 YAYINLANMA
Prof.Dr. Mazhar Bağlı Yazdı: Bülbülü Öldürmek

Prof. Dr. Mazhar Bağlı / Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi

İmmanuel Kant'a göre insanı diğer canlılardan ayıran asıl özelliği onun ahlak ve hukuka yönelmiş olmasıdır. İnsan hem değer üreten bir varlık hem de hukuk tesisi olan ortak bir akıl paydasında buluşabilen vicdani bir duyguya sahiptir. Hukuk onun farklı toplumsal pratiğinin ortak paydasında bulunan biricik değerdir. Hukuk ise ancak adil bir terazi ile tecelli edebilir. Onun diplomaları bu terazide bir yanıltmaya veya hileye başvuracak bir niyetli sahibi dahi olamazlar ve bunun için de adaletin bakışlarının gözlerine bağlıdır. Huzura gelenin hiçbir kişisel özelliği ile ilgilenmez. Bilmek istemez. Elinde bulundurduğu teraziyi, hiçbir hile-hurda olmadığını herkese gösterircesine kendi dağıtımından bile uzak tutar.

İnsan modelinin hemsinsin şiddet gördüğü, sistematik bir hale getirilmesi veya bir yönetim projesine dönüşmesini engelleyen evrensel güç “hukuktur”.

Malum, liberallere göre devlet, birlikte yaşamak zorunda olduğumuz bir “canavardır” ve onu ehlileştirecek ya da kontrol edecek olan da hukuktur, adalettir. Hukukun standartlaşmadığı bir iklimde hiçbir şeyin garantisi olamaz. Hiç kimsenin hayat sigortası yoktur. Can ve mal güvenliğinin, şeref ve haysiyet korumasının biricik yolu adaleti tesis etmektir.

Semavi dinlere inananların toplumsal ve doğal afetlerle ilgili klişeleşmiş olan “günah çoğalınca ve tanrıya karşı isyanlar artınca felaketlerin yaşandığına” süt var olan önyargılı inançlarına büyük İslam alimi İmam Gazali itiraz eder. Ona göre esas idarede adalet yok olduğunda felaketler yağmur gibi yağmaya başlar.

Bugün birleştirilmiş güçlü devletlerin en belirgin vasıfları kendi iç sistemlerinde standart bir hukuksal çözüme sahip olmuş olmalarıdır. Esasında medeniyetlerin de rekabet üstünlüğü alanı hukuka ilişkin bunların örnek değerleri sistemidir. Kim daha adil ise o daha medeni ve soylu olandır. Kendi iç sistemleri adaleti tesis edemeyenlerin dış aktörlere adalet dayatması boş bir uğraştır.

Batı ülkeleri onu ne kadar dış politikada son derece çifte standartlı ve iki yüzlü bir politikayı izliyorlarsa da iç işleyişlerinde tesis ettikleri “adil düzen” onları dünyanın egemeni haline getiriyor.

Bu konuda ki en ilginç ülke örneği ABD'dir. ABD, kendi içinde dayanıklına son derece güven telkin eden bir hukuk sistemi tesis etmek için dünya çapında kafa tutabiliyor. Dış politikadaki tüm yaygınlıklarını gölgeleyen bir hukuk sistemine sahiptirler.

Bu düzenin nasıl kurulduğu ve aynı zamanda da kuralların nasıl uygulandığının hikayelerinden birisi de Bülbülü Öldürmek adlı sinema filmi anlatılmıştır.

Zaten dikkat edilirse pek çok Holywood sinemasının filmlerinde en dikkat sahnesi mahkeme salonudur. Adaletin nasıl tecelli ettiği mizansenler her zaman için popüler ve ağırlıklı konulardır. En lirik konuşmalar burada yapılır. En derin kesintili analizler o kürsülerde yapılır. Vatandaşların hukuka olan güvenlerinin tesisi sağlanmadan ülkedeki iç çatışma sorunları ve dahi egemenlik sorununun çözülemeyen şifreleri aynı zamanda bu sahnelerdir.

İşte bu şifrelerin tamamını içeren en kopyalanan filmlerden kesitler “Bülbülü Öldürmek”. Harper Lee'nin Toa Mackingbird adlı Politzer sahibi romanından Robert Mulligan tarafından 1962 yılında sinemaya uyarlanmıştır. Bu film, o gün bugün tüm zamanların en iyi filminin süreci ve Amerika Kongre Kütüphanesinde bulundurulan nadir filmlerden bir tanesidir.

Filmin iki temel konusu vardır. Uzlaşma ve adalet/hukuk. Uzlaşmanın devamına giden yolun üzerindeki temel etki bir çocuk ile babası arasındaki diyalogla işlenir. Okula gitmeden önce babasından okuma yazmayı öğrenen kız, okulun ilk büyüyen öğretmenden azar işitince bir daha okula gitmemeye karar verir. Baba kızını okula göndermeye ikna etmek için uğraşırken ona uzlaşmadan bahseder.

Baba kızına sorduktan sonra uzlaşma nedir?

Kız, “kanunu saptırmak mı?” der o da şöyle cevap verir: "Eğer sana öğretecek numarayı öğrenirsen onu her türlü insanla çok daha iyi yaşayabilebilirsin. Bir insan gerçekten anlamanın yolunu dünyadaki onun gözüyle görür. Onun derisinin içine girip dolaşmaktır... Sen okula gitmenin gerekli olduğunu kabul edersin ve biz de yine her akşam yaptığımız gibi devam ediyor...." Der.

Avukat olan baba, aynı zamanda kendi onuru ile adil olma arasında da ontolojik bir varoluşsal olan bağ olduğunu çocuklara anlatır. Kasabada tecavüzle suçlanan bir siyahiyi (zenciyi) savunan baba, kızının bir zenciyi neden savunuyorsun sorusuna “Eğer onu savunmazsam kasabada başım dik gezemezdim” der ve ekler, “size parçalarım şarkılarının de bir anlamı vardır.”

Tecavüzle suçlanan “masum zencinin” yargılandığı mahkemede avukat jüriye hitaben bir konuşma yapar.

"Bu dava sürecinin aşamasına hiç gelmemeliydi. Devlet, Tom Rominson'a (zenciye) atfedilen suçu işlendiğine süt tek bir tedavi kanıt bile gösteremedi. Şimdi baylar bu ülkelerin mahkemeleri büyük eşitleyici kurallardır. Mahkemelerimizin koşullarında tüm insanlar. Ben mahkemelerimizin sistemi ve jürimizin adilliğine inandığım için bir idealist değilim. Bu benim için bir ideal değil. Bu yaşayan, çalışan bir gerçektir. Baylar! Tanrı adına görevinizi yapmak ve bu masumca uzağa göndermek." der ve tabi jürinin yapması gerekenleri ve kişiyi suçlu bulur.

Bir manifesto niteliğinde olan bu konuşma bile jürinin önyargılı özelliklerini değiştirmeye yetersizliği ve zenci adam hiçbir maddi delil olmadan sadece etnik kökeninden dolayı suçlu bulunur ve mahkum edilir.

Hakim jürisinin işlerini bitirdiğini söyleyip salonu terk eder ve salon boşalır. Ama zenciler hala salonda, kendilerinin sahipleri locadadırlar. Adaletin tecelli artışı inatla beklercesine salondan okuyorlar. Adaletin geri geleceğini beklerler sanki. Ama nafile. İlk önce hakim ayrılan mahkeme salonundan sonra jüri üyeleri ve daha sonra da dinleyiciler. Avukat en son kişidir salonu terk eden.

Zenciler avukatın çıkışını bekliyorlar. Avukat her yerde kalkar. Zenci benimle birlikte mahkemeyi izleyen avukatın kızı, mahkeme sırasında rahibin kucağında uyuklar ve yerde oturuyor. Uyuyakalmıştır. Avukat burada bende kıza seslenir "Bayan Jean Louise, bayan Jean Louise gelip kalkın. Babanız geçiyor."

Bu mahkumiyet aynı zamanda zencinin yaşadıklarının da sonu olur. Adaletin teelli kaybının vermiş olduğu umutsuzlukla aktarımlar sırasında kaçmaya çalışır. Çılgınlar gibi koşarken gardiyanlar sözde hedef şaşırtarak onu vurarak öldürmeler. Temyize gitmeyi düşünen avukat tam bir hayal ürünü yaşar.

Mahkemede sadece adalete ve onun evrensel kurallarına sadık kalan savaşçının davranışının adil olma gücüne karşı uyandırdığı saygınlığın yürekten bağlılığın somutlaşmış görünüş saçın önünde kalkmamak ve onun saygın önünde eğilmemek mümkün mü?

Bizim halkın de insanların devletle ve uygulayıcı sistemle birçok sorunu olduğu hepimizin malumu. Bu çözümünde hakemin hukukun olup olmadığı konusunda şüphe yok sanırım. Bunun için hepimizin hukuk ortak paydasında buluşup gözlere bağlı olan adalet kanıtının önünde saygıyla eğilmeliyiz. Adalet etnik kördür. Kılıç keskindir.

Rivayet bu ya, bir gün üstat Konfüçyüs, seyahat sırasında yıkık bir duvar yerinde yaşlı bir kadının ağladığını görüyor. Gözleri kan çanağına dönmüş kadına sokulur ve neden ağladığını sorar. Kadın, büyük emeklerle büyüttüğü biricik ciğerparesi olan ürünler aslanların sınırlarınıni söylüyor. O da oturan kadınlarla ağlar. Biraz sonra kadına der ki ağlamanın ne sana ne de onun geri gelmesine bir iyilik yok gel birlikte dua edelim tanrı sana bir erkek çocuk daha verir belki. Kadın bu teklifi kabul eder ve birlikte dua ederler. Uzun bir zaman aradan sonra onaylandıktan sonra üstad yine ürünler aynı kadının yine ağladığını görüyor. Yine ona sokulur ve birleşir diye sorar. Kadın, bir çocuğu daha oldu onu da aslanlar yedi der.

Konfüçyüs oturur kadınlarla yine Ereğliye başlar. Bu kez daha uzun süre ağlaşırlar. Bir süre sonra tekrar kadına aynı şeyleri teklif eder ve yine birlikte dua ederler ve ayrılırlar.

Epey bir süre sonra yine aynı kadının aynı yerde ağladığını hayretle yaklaşır ve sorar, bu kez ne oldu?

Kadın üçüncü çocuğu da aslanlar parçaladı deyince o da sinirli bir şekilde kadına söylendi, “niçin buradan göç bilmiyorsun?”

Kadın cevap verir:

“Çünkü burada adil bir kral vardır.”

 

YORUMLAR

Maksimum karakter sayısına ulaştınız.

Kalan karakter: